Sayfa Yükleniyor...
Biden’ın kazanmasıyla artık seçimi kaybettiği kesinleşmiş görünen Trump, yalanlarıyla, kibirli ve yüksek perdeden konuşmalarıyla, dağınık yönetim şekliyle, her konuyu ağız kalabalığına getirmesiyle, salgını ciddiye almamasıyla, Ukrayna’ya yapılacak askeri yardımı siyasi rakibine karşı kullanmak istemesiyle, herhalde Amerikan siyasi tarihinde unutulmayacak bir iz bırakmış oldu. Biden’in kazanmasıyla ABD ile ilişkilerimiz nasıl etkilenir? Aslında her şey bize bağlı; biz demokrasi ve özgürlüklerle simgelenen, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine ne kadar yakınlaşırsak; Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinden ayrılmadan, ulusal meselelerde ne kadar sağlam durursak, sadece ABD’yle değil tüm dünya ile ilişkilerimiz düzelme yoluna girer.
Amerika’ya dönersek, tarihte Trump’ın pek de yalnız olmadığını görüyoruz. Washington Times’ın tarihçi yazarlarından Michael Farquhar, Amerika Birleşik Devletleri tarihinde yaşanmış büyük skandalları bir kitapta toplamış. Yazar, 2003 yılında Penguin yayınları arasında çıkan A Treasury of Great American Scandals (321 sayfa) başlıklı kitabında, kimi başkanların karıştığı skandallar hakkında bilgiler verirken, kitabının sonunda, ülkesine haksızlık etmemek için, bunların halkın önüne serilmesini sağlayan demokrasinin ve özgürlüklerin değerini de özenle vurgulamış. Bill Clinton’un Monica Lewinsky ile yaşadığı skandal bütün dünyaca biliniyor. Başkan Trump’ın seçilmeden önce hakkında dilden dile dolaşan, özellikle karşı cinsle İlişkileriyle ilgili öyküleri de öyle. Trump’ın “olağandışı” bir kişilik olarak Farquhar’ın kitabındaki öyküleri fersah fersah geride bırakacağı daha o zaman ortaya çıkmıştı.
Şimdi isterseniz Farquhar’ın kitabında yer alan, Amerikan tarihindeki kimi olaylara kısaca bir göz atalım. Kitap, Amerika’nın kurucularından, paratönerin mucidi Benjamin Franklin’in (1706-1790) oğluna yaptığı zulümle başlıyor. Franklin, oğlu William Franklin’i İngilizlere bağlı kaldığı ve Amerika’nın bağımsızlık mücadelesine karşı çıktığı için hapse attırmış, yıllarca cezaevinde kalarak ağır hasta olmasına sebep olmuş. Ünlü başkanlardan (16ncı) Abraham Lincoln’un (1809-1865), akli dengesi yerinde olmayan eşi Mary Todd Lincoln bir defasında kasap bıçağı ile kocasını kovalarken görülmüş. Ailevi meselelerin ortaya dökülmesinden rahatsız olan Lincoln, eşi hakkında rapor düzenleyebilmek için altı doktoru bir araya getirmek zorunda kalmış.
29’ncu Başkan Warren G. Harding (1921-1923) ise, her şeyi bildiğini iddia eden Trump’ın aksine, bulunduğu göreve layık olmadığını açıkça söyleyen bir başkan imiş. Harding, karşılaştığı konuları anlayamadığını söyler, “Keşke bunları açıklayan bir kitap olsaydı, o da yok” dermiş. Kimseye hayır diyememesiyle ve kalbini zorlayacak ölçüde çapkınlığıyla da tanınan Harding, metresi Nan Britton’u Beyaz Saraya getirmiş; orada karısı Florence tarafından suçüstü yakalanmış. Yedinci Başkan Andrew Jackson’ın ise (1829-1837) Savaş Bakanı olarak atadığı arkadaşı John Timberlake’in eşi ile ilişkisi olduğu söylentisi iki yıl Amerikan siyasetini meşgul etmiş. Farklı iki dönemde başkanlık yapan (1885-89, 1893-97; 22 ve 24ncü dönemler) Grover Cleveland ise, ABD tarihinde gayrimeşru bir çocuğu olduğunu kabul eden tek başkan olarak kaydediliyor.
Skandallar konusunda Donald Trump ile en çok mukayese edilen 14’üncü Başkan James Buchanan’ın (1857-1861) ise ABD’nin ilk eşcinsel başkanı olduğu iddia ediliyor. Hiç evlenmemiş olan Buchanan’ın, Alabama Senatörü Rufus King ile İlişkisi olduğu dedikodusu başını alıp gitmiş. King ile belki iyi bir dostlukları varmış ama ona, o dönemde efemine kişiler için kullanılan “Miss Nancy” ismi takılmış. 18nci Başkan Ulysses S. Grant onun için “yarı kadın gibiydi” diye yazmış. Buchanan’ın biyografisini kaleme alan W. E. Woodward da Başkanın yürüyüşünün kadınlar gibi olduğunu kaydetmiş.
Amerika’nın henüz İngiltere’ye bağlı olduğu dönemde, 1702-1708 yılları arasında New York Valisi olan Lord Cornbury Edward Hyde, zaman zaman İngiltere Kraliçesi gibi giyinirmiş. Etrafındakilerin Cornbury’nin bu davranışı tutku haline getirdiği yönündeki eleştirilerine karşı da, “Madem ki İngiliz Kraliçesini temsil ediyorum, ben de onun gibi giyinirim. Bir kadını temsil ediyorsam bu görevi sadakatle yerine getirmeliyim” diye kendini savunurmuş. Gazeteciler için sansasyonel değeri yüksek skandallara tarihin her döneminde her ülkede rastlamak mümkün. Bunların kimileri “gün gibi ortada” iken, kimilerini Nixon’un Watergate skandalında olduğu gibi gazeteciler iğneyle kuyu kazarak, büyük özverilerle ortaya çıkarabiliyor. Sonuç olarak, önemli olan, halkın bütün bunları demokrasilerin gücü ve özgürlükler sayesinde öğrenmesinin mümkün hale geliyor olmasıdır.