Sayfa Yükleniyor...
Bartók, Türk ve Macar ezgilerinin melodik yapıları arasında bir bağlantı olduğuna inanıyordu. Ona göre Macar ezgileri de zengin, özgün ve renkli Orta Asya ve Kuzey Karadeniz geleneğine dayanıyordu. Macar kültüründe Asya’dan gelen, Hazar Denizinin kuzeyinden, Volga boylarında bir arada yakın yaşamış olmaktan kaynaklanan bir Türk etkisi vardı. Bartók, “Fin-Ugor’dan çok Türklere yakınız. Türklerle yarı-kardeş sayılırız” diyordu.
Osmaniye seyahatinde Bartók, kayıt imkanlarının yetersizliği, kadınların erkeklerin bulunduğu ortamda türkü söylemek istemeyişleri ve toplu türkü okunmaması gibi engellere rağmen, Yörüklerleçadırlarda geçirdiği süreyi en iyi şekilde değerlendirerek 93 melodinin kaydını gerçekleştirdi.
Elde ettiği bulgular gerçekten şaşırtıcıydı: Dinlediği melodilerin yüzde yirmisinin Macar müziği ile bağı olduğunu gördü. Özellikle bunlardan dördü tıpatıp Macar melodisiydi. Altısı değişime uğramış (varyant), on biri aynı yapıya sahip melodilerdi.
Bartók, Türkiye ziyaretinin sonuçlarını bir rapor halinde Milli Eğitim Bakanlığımıza sundu. Bartók’un araştırması, Türkiye’de daha sonraki yıllarda akademik çalışmaları veetnomüzikoloji alanını etkilemiş,Türk Halk Müziği kültüründe önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu araştırmalar üzerine Ahmet Adnan Saygun 1976 yılında Budapeşte’de yayınlanan bir kitap yazmıştır.
1980’li yıllarda Macar etnomüzikolog JanósSipos ile eşi Türkolog ÉvaCsáki, Bartók’un izinden giderek,Türkiye’ye gelmişler,Türk Halk Müziği alanında beş yılsüreyle,Türk ve Macar halk müziğinin benzerliklerini ortaya çıkaran geniş araştırmalar yapmış, kapsamlı bir koleksiyon meydana getirmişlerdir.Budapeşte’de görev yaptığım dönemde bu iki değerli akademisyen ile tanışma onuruna erişmiştim.
Keza görevli olduğum dönemde, Bartók’un ölümünün 70nci yıldönümü nedeniyle, Budapeşte’de yaşayan değerli sanatçımız Tulu İçözü’nün girişimi ve katkısıyla, müzik alanında Türklerle Macarlar arasındaki bağları yaşatmak ve sergilemek düşüncesiyle, 2015 yılında Bartók– Saygun konserleri dizisi düzenlenmişti. Bartók’un Budapeşte’de müze haline getirilen evindeki açılış konserine eşimle katılma mutluluğuna erişmiştik.
Bartók’un makamlarımıza sunduğu,yukarıda sözü edilen raporda belirttiği önemli bir husus, Türk Halk Müziği konusundaki araştırmaların kurumsal bir çerçevede devam ettirilmesi ve bu alandaki bilimsel araştırmaların daha uygun bir ortamda yapılması amacıyla, bir Folklor Enstitüsü kurulmasıönerisidir.Bartók’un bu önemli düşüncesi o yıllarda, hatta izleyen onyıllarda maalesef hayata geçirilemedi. Daha sonraki senelerde ise bu alanda ihtiyaç duyulan akademik açığın çeşitli üniversiteler, resmî – yarı resmî kuruluşlar ve dernekler bünyesinde oluşturulan bölümlerle kapatılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Bunlar arasında, Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kurulan Geleneksel Müzik Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkeziile İstanbul Teknik Üniversitesinde kurulan Türkiye Halk Müziği Araştırmaları bölümünü sayabiliriz.
Türkiye, Bartók’un Türk Halk Müziğine ve onun Macar folkloruyla tarihten gelen bağına gösterdiği yakın ilgiyikarşılıksız bırakmamış, araştırmalarını yürüttüğü Osmaniye’deonun anısını yaşatmak amacıyla 2005 yılında bir müze açarak kadirşinaslığını göstermiştir.
Bartók’un dünyanın çeşitli şehirlerinde sekiz heykeli, iki büstü bulunmaktadır. Büstlerden biri de Ankara Devlet Konservatuvarında besteci Ahmet Adnan Saygun’un büstünün hemen yanında yer almaktadır.
Evet, Bartók’un yaşamı acı içinde, sağlık sorunlarıyla uğraşarak geçti, son yıllarında kan kanserine yakalandı, 1945’te New York’ta hayata gözlerini yumdu. Haldun Taner, 1977 yılında yazdığı, edebiyat, sanat ve düşün tarihinin hastalıklara neler borçlu olduğuyla ilgili,“Şanlı Hastalar” başlıklı makalesinde, ölümle yaşam arasında bir sarkaç gibi sallanan insanların bilincinin ve bilinçaltının da, belleğinin de, muhayyilesinin de sıradan ölümlülerden bir farklı geliştiğini söylemişti. Taner, “Bunun çeşitli nedenleri olsa gerek. Bir tanesi ölüm boyutunu sağken tatmış olmak. Bir başkası acı çekmenin insanı en içine, taa özüne götüren bir yol olması.” diyordu. (Çok Güzelsin Gitme Dur, Yapı Kredi Yayınları, 2015, 180 sayfa).
Bartók’un yaşamında bahtsızlıkların rolü ağır basmış olsa da, bizim kültürümüzle kurduğu bağların,her zaman takdirle anılmaya değecek, bilim dünyasını aydınlatan ölümsüz bulgular olduğunu belirtmeden geçemeyiz.
Béla Bartók, toprağın bol olsun.