Sayfa Yükleniyor...
Cumhuriyet’in Hariciye geleneğinden yetişmiş değerli iki büyükelçinin, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığında bulunmuş Özdem Sanberk’in ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı yapmış Sönmez Köksal’ın dış politikaya ilişkin gözlemleri, söyleşi ortamında sorulara verdikleri yanıtlar halinde, Değerler, Çıkarlar ve Dönüşüm adıyla kitaplaştırılmış. Doğan Kitap tarafından bu yıl yayınlanan 340 sayfalık eser, deneyimli teknoloji-ekonomi-güvenlik uzmanı Memduh Karakullukçu’nun moderatörlüğünde gerçekleşmiş. Kitabın editörü Gökberk Kızıltan, dostlar arasındaki bu söyleşiyi başarıyla şekillendirerek kitaba dönüştürmüş.
Kitapta Büyükelçi Sanberk ve Köksal, gündelik siyasetin dışına çıkarak, geçen yüzyılın başından bu yana yaşanan uzun zaman dilimi hakkında dile getirdikleri gözlem ve düşüncelerle, dünyanın geleceğini anlamaya ve yorumlamaya çalışıyorlar. Bilim ve teknolojinin getirdiği yeni meselelere, dünyada olup biten gelişmelerin artırdığı gelecekle ilgili belirsizliğe yanıt arıyorlar. Dünya hızla değişirken, sahip çıkılması gereken değerler ve korunması gereken çıkarlar arasındaki dengenin olası yansımalarını ve nasıl bir dönüşüm yaşayacağımızı değerlendiriyorlar. “Nesiller arası bir söyleşi” şeklinde takdim olunan kitapta, Türkiye’nin son yüz senede geçirdiği, batılılaşma, aydınlanma, Avrupa Birliğine üyelik, ekonomik büyüme gibi birçok deneyim ele alınıyor.
Büyükelçi Özdem Sanberk, Dışişlerine girdiğimde ilk Daire Başkanım olmuştu. “Diplomaside siyah ya da beyaz yoktur”sözünü ilk ondan duymuştum. Kitapta Özdem Beyin Sönmez Köksal’la birlikte dile getirdikleri birçok önemli gözlem ve düşüncenin, dış politikada bilgece, hatta felsefi bakış inceliği de içeren zengin bir yaşam deneyiminin ürünü olduğu rahatlıkla görülebiliyor.
Büyükelçi Sanberk’in kitapta vurguladığı önemli bir husus, Atatürk’ün, geçmişte savaşıp galip geldiği ülkelerle husumeti ileri doğru taşımadığı, onun bu tutumunun yarattığı barışçıl algınında bağımsız politikalar ortaya konmasına alan açtığıdır. Büyükelçi Sanberk, bugün dış politikada sert bir retoriğimiz olduğunu, bu retoriğin bağımsız bir politika yürütmeyi kolaylaştırmadığını kaydediyor (sayfa 197). Büyükelçi Köksal da, dış politikada seçmene yönelik popülist politikalar tercih edilmesinin, karşılığında ağır bir fatura ödemeyi göze almadıkça uygulamaya konulmasının mümkün olmadığının aşikâr olduğunu belirtiyor (sayfa 197-198).
Türkiye’nin imaj konusunda karşılaştığı sorunlardan bir kısmının Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan gibi ülkelerin bilinçli faaliyetinden kaynaklandığı, örneğin 1974’ten sonra ASALA terörünün ortaya çıkmasının tamamen Kıbrıs Barış Harekatına bağlanabileceği kitapta belirtiliyor. Türkiye’ye yönelik tehdit Rum-Yunan tarafından geldiğinde Atlantik İttifakına bağlılığımızın ve NATO şemsiyesinin yetersiz olduğunun görüldüğü tarihi bir tespit olarak kaydediliyor.
Kitapta, geleceğe hazırlıklı olma konusunun tartışıldığı ilginç bir bölüm de var. Örneğin, Amerikalıların, Çinlilerin dijital para kullanarak çok hızlı bir şekilde doların yerine geçecek bir para sistemi kurmalarından endişe ettiği, Çin’in ise hızla bu sistemi kurmak ve özellikle Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında yapacağı yatırımları bu şekilde gerçekleştirmek istediği, böylece ABD’nin müdahale edemeyeceği ve yaptırım uygulayamayacağı bir sistem içinde hareket etmeyi planladığı, diğer taraftan kripto paraların hem ABD’yi hem Çin’i rahatsız ettiği belirtiliyor (sayfa 300). Geleceğe hazırlık meselesine bizim açımızdan bakıldığında ise, mevcut sistem içinde Türkiye’nin büyük teknolojik gelişmeleri arzu edilen etkinlikle yakalamasının, umulan atılımları yapmasının güç olduğu ve mevcut anlayışla, felsefeyle, bakış açısıyla bu geleceği yakalamasının mümkün görülmediği, bu teknolojik dalga geldiğinde, Türkiye’nin siyasetten eğitime herşeyini değiştirmesi gerekeceği, yoksa Osmanlı’nın sanayi devrimini ıskalamasının yarattığı benzer önemli çalkantılar içine girmenin kaçınılmaz olacağı vurgulanıyor (sayfa 315).
Kitapta sığınmacılar konusuna da değiniliyor. Afrika’dan kuzeye ciddi bir göç hareketinin başlamasının Avrupalıların uykusunu kaçırdığını, hızlı otomasyona ayak uyduramayan Afrika ülkelerinin kalkınmada geri kalmalarının ve artan nüfuslarına iş bulamamalarının karamsar bir tablo yarattığı kaydediliyor. Almanya’nın ise geçmiş göç dalgalarından önemli dersler çıkardığı ve yeni politikalar yürürlüğe koyduğu belirtilerek, Almanya’nın son Suriyeli göçmenlerin içinden gençleri seçerek bunları ilk iş olarak yoğun Almanca kurslarına aldığı, daha sonra işgücü açığına göre mesleki eğitim verdiği kaydediliyor.
Kitabın son bölümünde, devlet adına konuşanların mümkün mertebe agresif dilden uzak durmaları gerektiği, devletler arası iletişimin kendine özgü bir dili olduğu, bunun da diplomasi olduğu vurgulanıyor.
İki değerli diplomasi ustasının, yılların imbiğinden geçmiş, bilge ve derinlik içeren birçok ilginç tespitinin yer aldığı Değerler, Çıkarlar ve Dönüşüm kitabını, uluslararası ilişkiler alanında çalışanlara, diplomatlara, dış politika analistlerine, tarihçilere ve diplomasi öğrencilerine hararetle tavsiye ediyorum.