Sayfa Yükleniyor...
“Zafer, zafer benimdir diyebilenindir. Başarı ise başaracağım diye başlayarak sonunda başardım diyebilenindir” demiş Başbuğ Atatürk. İşte Türk Kurtuluş Savaşı’nın mücadelesine de ilk bu ruhla adım attık, Bandırma Vapuru’nun içinde barındırdığı azim ve inançla Samsun’a yola çıkmışken, tarih 1919 yılının 19 Mayıs’ına şahit oluyorken.
Mücadele yıllarında yaşadığımız ruh hala diri. Ecdatlarımızın kanı ile sulanan topraklarımızda hala aynı hava var. Her nefes alışımızda içimize çektiğimiz hürriyet, 1919’da temelleri atılan “o hürriyet”. Başbuğ Atatürk bu ruhu diri tutmak adına, Cumhuriyetin her daim yeşeren taze çiçeklerine emanet etti bu kutlu günü. Ecdatlarının ruhu ile şanlı tarihini bilen ve geliştirmek adına mücadele eden, geçmişten alacağımız tecrübeler ışığında fikirde yeniliklere adım atacak olan biz Türk gencineydi bütün güveni. O günleri hiç unutmayalım, bizim olana sahip çıkalım, zihnimizdeki doğa hep yeşil olsun diye çabaladı ömrü hayatı boyunca.
Elimizde her Türk gencinin öğrenmesi gereken “bilinen” bir tarih var ortada. Sonra bir de öğrenmemiz gereken ama “henüz bilinmeyen” bir tarih var ortada. İşte bu kısım, Atamızın emaneti vatanımızla ilgili. Bize düşen sorumlulukları üstümüze almamız ile başlayacak yeni bir dönem.
57 yıllık hayatına çok şey sığdırmıştı Atatürk. En önemlisi de bu hayatının ardından bize koskoca bir “vatan” bırakmış olmasıydı. Vatanımıza sahip çıkmamızı, milletimize kenetlenmemizi öğütledi hep. Bir de dedik ya bilinen tarih ve henüz bilinmeyen tarih, diye. İşte bu yolda TTK’yı ve TDK’yı kurdu. Bilinenin dahasını araştırmamızı istediği bu konuda attığı adımlar neticesinde, geçmişi araştırmamıza eski medeniyetlerden başlamamızı düşündü. Bize ait olan bu medeniyetleri hiç unutmamız adına kurduğu bankalara Etibank, Sümerbank ismini verdi. Maya uygarlığını, Mu kıtasını ve Güneş Dil Teorisini araştırdı. Bu konularda günümüze ve geleceğimize ışık tutması adına kitap çevirileri yaptırttı. Türk Milleti’ne tarih bilincinin önemini aşılamak için Türk Ocaklarının varlığını destekledi. 11 Ekim 1924 yılında Şebinkarahisar Türk Ocağı defterine Başbuğ Atatürk, “Türk Ocağı, Türk’ün has ocağı, varlık ve birlik ocağı, yüksek alevlerle tütsün, muhitine nurlar saçsın; yaşasın ve yaşatsın. Türk Ocağı, Türklük güneşinin ocağıdır. Asırlarca bunu söndürmek için çalıştılar. Bu ocak hepimizi aydınlattı” yazısını yazdı.
Başkomutanlık Meydan Muharebesinin 2. yıl dönümündeyken, Dumlupınar’da bu sözleriyle seslendi Türk gencine;
“Son sözlerimi, yalnızca, ülkemizin gençliğine yöneltmek istiyorum.
Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitimle, bilgi ile insanlıktaki üstünlüğün, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.”
Türk Genci gelişsin emanet ettiği Cumhuriyete sahip çıksın diye Halk evlerini kurdu.
Türk Genci gelişsin Türk İstikbalini göklere taşısın diye Türk Kuşu’nu kurdu.
Onun bedeni toprakla buluşunca da fikirlerini yaşatacak görev ve bilinçlerin sorumlulukları bizim üstümüze geçti. Manevi hazinelerimize sahip çıkacak Türk gençleri, yollarını aydınlatacağını düşündükleri gün ışığına kavuşmayı bekliyorlar sadece. Dünyamızın içinde bulunduğu bu elzem durum sona erince, arda kalanlarla “yeni bir uyanış” başlayacak. O zaman tarih ve geçmişin içindeki kayalara kazınan gizemli bilim konuşacak, kadim ruhlar dirilecek.. Bizler, sonsuzluğun içindeki küçük bir zaman dilimindeyiz sadece. Gerçek zaman dilimi, belki de tahminlerimizin ötesinde.
Büyük Atatürk’ün Kahraman Evlatları,
Sevgili Gençler,
Bahsini ettiğimiz gün ışığı her birimizin zihninde zaten mevcut. Onu yakalayın. 19’a 8 kala, umut verici yeni 8 olaya.. İçimizdeki milli bayram bilincini hep diri tutmamız dileği ile. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’mız şimdiden kutlu olsun.