Sayfa Yükleniyor...
Bugün en uzun geceyi yaşayacağımız özel bir gün. Geçmişte biz Türkler İslamiyet öncesinde ve kadim zamanlarımızda yeni yılı 21 Aralık gecesi 22 Aralık’a girerken kutluyorduk, Nardugan olarak adlandırdığımız bu bayramla. Gündüz geceye galip geliyor ve karanlığı yeniyordu. Coğrafi açıdan önemini ilk cümlede belirttim, Kuzey Kutup bölgesinde yaşayan insanlar yani bizler için, yıl içindeki yaşadığımız en uzun geceyi yaşayacağız bugün. Ama bir önceki yıllardan biraz daha farklı olacak bu sefer. Çünkü sadece yeni yıla adım atmıyoruz bu yıl. Bilimin, aklın ve sevginin egemen olacağı yeni bir çağa adım atıyoruz. Bu uzun gecenin sonunda BALIK çağından çıkıp KOVA çağına adım atacağımız yeni bir başlangıcın günü bugün. Yaşadığımız çağın son günü...
Kişisel kanaatlerime göre bu yıl çok farklı bir geleceğe adım atacağız. Geçtiğimiz yıl Korona salgınının başlamasıyla bu yeniçağa alıştırma evresi başladı aslında. Dijital Çağa geçileceğinin sinyallerini övgülerle sunmaya başladılar bizlere. İnsansız fabrikalar, robot askerler, adres sisteminin koda dökülmesi vs. Planlanan şey aslında insanların yavaş yavaş sosyal çevresinden ayrılıp birbirleri ile sanal dünyada buluşması. Bazı iyi yönleri olacak elbette tümden kötü diyemem. Önemli olan bize dayatılan similasyonun farkına varıp kötü yönlerine düşmemek.
Bu gelişmeler neticesinde bazılarımız sadece bize dayatılan similasyonun içinde yaşadığımızı düşünerek kendi içinde istemsizce olumsuzluğa kapılıyor ancak insan düşünceleri ile yaratım yapan bir varlıktır. Çünkü hepimiz, Tanrı’nın küçük parçalarıyız. Bilindiği üzere evren kompleks bir yapıdan oluşmaktadır. Tam olarak sırrına erişebilen yok aramızda. Ama bir gerçek var ki o da bu komleks dünyada bize sunulan simülasyonu robot gibi yaşıyor olmanın da, bize ait olan hayatı yaratabiliyor olmanın da bizim elimizde oluşu.
Yaratma eylemi demişken bu terim bazılarımız tarafından kötü karşılanacak biliyorum. Çünkü bizim inancımıza göre yaratmak ancak ve ancak Tanrı’ya mahsustur. Evet bu doğru. Fakat bizi kendi ruhundan var eden de o. Biz onun parçalarıyız. Bütünleştiğimizde o olacağız ya da başka deyişle o’na varacağız. Ne demiş Hallac-ı Mansur; “En-el Hak”. Yani; “Ben Hakk’ım, Hak’tan gayrı değilim”. Öyleyse evrenin büyük tasarıcısı Tanrı, küçük tasarımcıları da bizleriz. Evren bize sunmuş olduğu hediye. Bugün buradayız, yarın gezgin tinimizle nerede olacağımız belli değil. Ama bugünümüz için yaşadığımız dünya için konuşalım. Oksijen seviyesi, karbondioksit seviyesi, atmosferin geçirgenlik derecesi, dünya ve ay arasındaki çekim gücü, yerçekimi kanunu ve hatta en basitinden yar kabuğunun kalınlığı bile biz insanların bu dünyada yaşaması için tasarlanmış kusursuz bir düzen. Bu konuyu daha fazla derinleştirmek istemiyorum ayrı küçük bir paragrafta belirtmek istedim sadece. Özet olarak tek gerçek şu ki, yaşadığımız dünya bize emanet. Ve yaşamamız için tasarlanan iyi ya da kötü bütün simülasyonları değiştirmek de bizim elimizde.
Bakacak olursak günümüzde bizi tesiri altına alan korona virüs salgını bile bir simülasyonun eseri. Hatta Nisan ayında sonlanacağı düşünülen bir simülasyon. Ama sonrasındaki bu süreci daha dikkatli atlatmalıyız. Kimi söylentilere göre bu planın devamında başka virüsler ortaya çıkacak ve ilk olarak ete bulaşacak Şubat-Mart ayları gibi. Sahi ete bu denli düşkün toplumumuzda kaçımız veganlığa uyum sağlayabiliriz ki? Ardından da diğer gıdalara bulaşacak ve son olarak suya. Şu anki durumumuzdan daha büyük bir savaş vermemiz gerekebilir belki. Hazırlıklı olmamız gerekiyor bu sürece. Tabi dilerim bu tür senaryoları yaşamayız. Sadece varsayımlarda kalır. Ancak ne olursa olsun bu süreçte şunu iyi anlamak gerekiyor ki yaratım da bizim elimizde şifre de.
Şunun da farkında olmak gerekiyor ki bu tür felaketler dünyada ilk defa yaşanmıyor son da olmayacak. 1720’de Avrupa’nın 3’te 1’ini yok eden Büyük Marsilya Salgını gibi, 1820’de yaşanan Kolera Pandemisi gibi, 1920’de Atatürk’ün de atlattığını bildiğimiz, o yıl ki dünya nüfusunun %15’ini yeryüzünden silen İspanyol Gribi gibi ve günümüz 2020’de dünyayı etkisi altına alan Korona virüs gibi... Ne büyük tesadüf ki asırda bir insanların ya da insanlığın çektiği bir keder. Önemli olan ise bu durumun üstesinden nasıl gelebileceğimiz...
Evlerimizde geçirdiğimiz bu süreçte lütfen sokaktaki canlarımızı da unutmayalım. Biz tek başımıza üstesinden gelebiliriz belki ama onlar tek başlarına biz olmadan bu durumun üstesinden gelemezler. Evlerimizin önüne bir kap su bir kap yemek koyarak biz insanlara emanet edilen o küçük canlara sahip çıkalım. Hazır yeni çağa da adım atıyorken kalplerimizden sevgi eksik olmasın. Kadim yeteneklerimizi hatırlayabileceğimiz güzel günler dileklerimle, yeni yılımız kutlu olsun bize mutluluk, huzur ve sağlık getirsin, sevgiyle kalın.