2

Atatürk ve Müzik


  • Oluşturulma Tarihi : 07.06.2021 07:28
  • Güncelleme Tarihi :

Atatürk savaşların içinde bombaların, tüfeklerin konuştuğu bir evrede Tanrı’nın biz Türklere gönderdiği dönemin en büyük önderiydi. Bütün bu karmaşıklıklar içerisinde bile devleti kurarken sanatı asla unutmamıştı. En büyük yenilikleri sanat alanında gerçekleştirmiş, mektepler kurmuştu. İnsanın ve insanlığın olgunlaşması için sanata ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bir milletin sürekliliği için, o milletin sanatı yaşatması gerektiğini savunuyordu. Bedenimizin içinde mi ruh var? Yoksa ruhumuzun sahip olduğu bir beden mi var? Diye tartışıyoruz ya ve sonucunda ruhumuzun sahip olduğu bir beden var düşüncesi kazanıyor. İşte Atatürk de, “Hayatta musiki lazım değildir. Çünkü hayat musikidir” düşüncesinde bulmuş bu benzerliği. Ne kadar nezih ve ince bir ruh görüyoruz. Atatürk, o kadar çok değer veriyordu ki sanata ve sanatçıya, Cumhuriyetin daha ilk yıllarında Atatürk’ün isteğiyle, Ahmet Adnan Saygun Özsoy Operasını besteleyen kişi olarak tarihe geçmiştir. Türkiye ve İran’ı iki kardeş gibi yorumlayan bu opera Türkiye - İran ilişkilerinde önemli rol almıştır. Bir düşünceyi karşı tarafa en tatlı dille sunmanın en güzel örneği olarak görmüş sanatı. Düşünün bu bir sanatçıya verilmiş, ne kadar büyük ve değerli bir sorumluluk. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ilk olarak Musiki Muallim Mektebi’ni açtı. Bununla da kalmadı daha geniş düşündü. Ülkede donanımlı sanatçı ve müzisyen yetişmesi adına yurtdışına genç yetenekler gönderdi. Batı müziği bölümleri de açtı. Türk müziğini de batı müziğini de birbirinden ayırmadı, böylece “Türk Beşleri” doğdu. Türk beşlileri ülkemizde Ulusal ve Çağdaş Türk Müziği’nin oluşmasına öncülük ettiler. Özsoy Operası, Onuncu Yıl Marşı, Ellinci Yıl Marşı gibi önemli eserler oluştu. Atatürk sanatçıya her zaman değer veriyordu, sanatçı da aynı özveriyle ülkesine değer veriyordu. Maalesef günümüzde gerçek sanatçılar gerekli değeri ve devlet desteğini bulamamaktadırlar. Medyada da yer alamadıkları için halk kültürü de eksik kalmakta. Bir başka kritik sorun da ilkokul yaşlarındaki çocuklara gereken klasik müzik kültürünü veremiyoruz. İleri yaşlarda da çocukta sağlıklı müzik kültürü oluşmamış oluyor. Bizim görevimiz hem vatandaş olarak hem devlet büyükleri olarak Atatürk’ün bizim önümüzü açtığı yola girmemiz o güvenli yoldan yürümemizdir. Bu bir tercih değil zaruri bir ihtiyaç. Ne demiş Atatürk: “Uygarlık doruğunun merdiveni sanattır.” Sanata ve sanatçıya değer veren Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetimizde bugünümüz nasıl? Daha genç Cumhuriyette uygarlık merdivenini tırmanmak adına emek veren bir toplumken Günümüzde 400 liraya bile muhtaç kalmış müzisyenlerin elektrik, su, doğalgaz faturalarını ödeyebilmek için Ahbap derneğine başvurduğu bir dönemdeyiz. Kademeli normalleşme için gelen son açıklamanın ardından yine açılmayan müzik sektörünün çalışanlarının, enstrümanlarının tellerini kopardığı bir evredeyiz. Bazı açıklamalara göre, pandemi sürecinde intihar eden müzisyenlerin sayısının 100’ü geçtiği bir vahametin içinde kavruluyoruz. Önümüz dipsiz bir kuyu ve biz suyu bulmak gün yüzüne çıkartabilmek için her geçen gün daha da aşağı inmek durumunda kalanlar gibiyiz. Atatürk yaşasaydı, sanatçı bu kadar mahrum kalır mıydı kendisini güvende hissettiği dünyasından? “Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.” demiş Başbuğ Atatürk. Geçmişte ülkemiz bu düşünceler üzerine kurulmuş. Şimdi ise yağmurun yağmayı unuttuğu dünyada tek tek solan çiçekler kümesi gibiyiz. Topal kaldık, çolak kaldık, alil kaldık. Günümüzde en çok müzisyenler unutulduğu için yazımda daha çok bu konu üstünde durdum. Yoksa her sanatçı farklı bir evren. Her evren bambaşka bir değer. Atatürk sanatın her türünü asla birbirinden üstün görmeden ve ayırt etmeden önem vermiş büyük bir liderdir. Atatürk fırsat buldukça sinemaya giden, öz kaynaklara dayalı operaların bestelenmesini teşvik eden, dans etmeyi seven, tiyatrolar açan, ressama önem veren, heykel sanatına önem veren, halk kültürünün gelişmesi adına folklor için çalışmalar yapılmasını destekleyen bir önderdi. Kelimelerin birbiri ile ahenk içinde birleşmesinden doğan sanat yani edebiyat da onun için çok önemliydi. Kendisinin de kaleme aldığı şiirleri vardı. Onun için sanat güzelliğin ifadesiydi. “Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile olursa musiki, nakış ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık… olurdu. Atatürk için hem sanat önemliydi hem de sanatçı. Atatürk’ün “Sanatçı, esaslı kültür sahibi olmalı ve tarihi iyi bilmelidir” sözü de değerli sanatçılarımıza emanet ettiği görev ve sorumluluktur. Sanatçı kendine özgü düşüncesini bazen göze bazen kulağa hitap ederek bütününde doğan eseri karşı tarafın ruhuna yansıtan kişidir. Bunun için topluma hitap etmeyi bilen, kültürüne tarihine sahip çıkan donanımlı bir birey ve toplum için iyi bir öğretmen olmalıdır. Çünkü Başbuğ Atatürk’ün dediği gibi;

“Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz; bakan olabilirsiniz; dahası, Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Ama sanatçı olamazsınız.”

Atatürk ve Müzik
Sıla Arsel
Yazarımız Kim ?

Sıla Arsel