2

Atatürk ve Tarım 2


  • Oluşturulma Tarihi : 21.07.2020 08:55
  • Güncelleme Tarihi :

Yine Atatürk tesadüfen Küçükçekmece’ye doğru giderken tarlasında sabanla çift süren bir çiftçi görmüştür. Çiftçinin sabanında öküzün yanında koşulu merkeb görür. Çok şaşırır. Çiftçiye merkebin öküze denk olmadığını söyler. Çiftçi de diğer öküzünün vergi borcu karşılığı haczedildiğini söyler. Atatürk bu duruma çok sinirlenir. Heyeti Vekileyi (Günümüz Bakanlar Kurulu’nu) toplar. Durumu anlatır ve kanun çıkartır. İcra İflas Kanunu Madde 82/4’üne göre: “Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer eklenti ve ziraat aletleri; değilse, sanat ve mesleki için lüzumlu olan alet ve edevat ve kitapları ve arabacı, kayıkçı, hamal gibi küçük nakliye erbabının geçimlerini temin eden nakil vasıtaları haczedilemez.”
Bu konuya ayrı bir parantez açmak istiyorum. Görüldüğü üzere ne kadar ince düşünceli bir insandır ki çiftçiyi hatırlarken sanatçıyı da hatırlamıştır. Her zaman değer vermiştir. Toplumun hiç bir kesmini ayırmamıştır. Parantezimizi noktalayalım ve tekrar dönelim ana konumuza. Bu konuyla ilgili atılan adımlar ileriki zamanlarda derinleştirilmiştir; 1935 - 1937 yıllarında İçişleri, Sağlık ve Tarım Bakanlıkları “Toprak Kanunları”nı hazırladılar. Ardından “Vakıflar Kanunu” çıkarıldı. Amaç vakıf topraklarının devlet mülkiyetine alınıp daha sonra özelleştirilmesiydi. Ancak toprakların çiftçinin değil de zengin ailelerin eline geçmesi durumu oldu. Bu da istenen sonuç değildi. Bu nedenle 1937 yılında toprak dağıtımı konusunda anayasa değişikliğine gidildi. Anayasanın 74. maddesine eklenen fıkra şöyledir; Çiftçiyi toprak sahibi yapmak ve ormanları devlet tarafından idare etmek için istimlak olunacak arazi ve ormanların istimlak bedelleri ve bu bedellerin ödenmesi sureti özel kanunlarla tayin edilir.” Genç Cumhuriyet döneminde, Cumhuriyetimizin doğum gününden bu yana bakacak olursak 1923-1938 yılları arasında toplam 246 bin 431 aile toprakla buluşturulmuştu ve 9 milyon 983 bin 750 dekar toprak ülkemiz adına güvenilir ellere emanet edilmiş oldu.
Bu girişimlerin yanında asıl hedeflenen şey halkın bilinçlenmesiydi, eğitilmesiydi. Tarımda yüksek verimin elde edilmesiydi. Bu çerçevede Atatürk’ün direktifiyle, Ankara’da Ziraat Yüksek Mektebi; İstanbul, Bursa, İzmir ve Adana’da birer orta ziraat okulu açıldı.
Çiftçiyi üzen vergiler kaldırılmıştı, topraksız çiftçi kalmayacaktı, verimin yükseltilmesi için memleketin tarım bölgelerine ayrılması planlanmıştı. Üretim masraflarının azaltılması, yerli tohumun ücretsiz dağıtılması çiftçiyi rahatlatmıştı. Numune çiftlikleri açıldı. Toprak mahsülleri ofisleri açıldı. Gerekli alet edavatını çiftçi rahatça alsın sıkıntı yaşamasın diye Ziraat Bankasının çiftçiye 0 faizle verdiği kredi paketleri oluşturuldu. Ziraat Bankasına ek olarak Tarım Kredi Kooperatifleri de kurulmuştu.
Bunlara ek;
- Ankara, Eskişehir, Erzurum ve Yeşilköy’de hububat tohum ıslah istasyonları,
-Bursa, Edirne, Antalya, Diyarbakır ve Denizli’de ipek böcekçiliği istasyonu
-Yine Antalya’da, sıcak iklim nebatları ıslah istasyonu
-Nazilli ve Adana’da pamuk ıslah istasyonları,
-Adapazarı’nda patates ve mısır ıslah istasyonu,
-Ve Kayseri’de yonca istasyonu kuruldu.
Yani kısaca Türkiye’yi tabandan kalkındıracak ilkler başarılı bir şekilde gerçekleşiyordu genç cumhuriyet döneminde. Şimdi ise ne yazık ki bakliyatları ve pamuğu ithal ediyoruz. İhracatçı konumundan ithalatçı konumuna düştük..
Atatürk aslında büyük bir değişime imza atarak başarılı bir şekilde izini yerleştirmişti geleceğimizde. Ama söz konusu gelişim sadece bunlarla da sınırlı değildi. Onun hedefi daha geniş çerçeveli ve daha derinlerde yer edinen “İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’ydi. Sadece, bu projenin 1937 yılına denk gelmesi bizim şansızlığımıza oldu. Atatürk hayatının son yılındaydı ve proje devasaydı. Nitekim Atatürk’ten sonra bu projeyi Türkiye’de gerçekleştirebilecek bir kimsede çıkmadı. Ama ne oldu? Danimarka’da çıktı. 1964 yılında Brondby şehrinde, Brondby Garden City kuruldu. İnternete yazıp bakarsanız Danimarka’nın(!) “örnek” projesine hayran hayran bakabilirsiniz. Türk’ün tasarladığı projeye Türk’ün özenerek bakması ne kadar acı bir durum. Daha da ilginci var sadece Danimarka ile sınırlı kalmamış. 1995 yılında “Venüs projesi” adı altında kopyalanarak geleceğe uyarlanmış. Projede hedef; toplumu geliştirmek ve daha ileriye taşımaktır. İnternete Venüs projesi yazarsanız eminim ona da hayran hayran bakarsınız. Ben öyle yaptım çünkü Atatürk’ün dehasını görmek ve ona bir kez daha hayran olmamak elde değil tabi. Ama nitekim projenin mimarları olarak başkalarının isimlerini görününce de kahrolmamak elde değil. Venüs Projesinin mimarı olarak Jacque Fresco’nun ismi geçer. Projenin mimarının ( Jacque Fresco’nun ) babası da 1900’lü yıllarda İstanbul’dan ABD’ye göç etmiş bir bahçivandır.
Dönelim tekrar bize. 1937 yılında kağıda dökülmüştü bu proje. Ancak Atatürk’ün vefatı ve ardından gelen 2. Dünya Savaşı ile askıya alınmak mecburiyetinde kaldı. Daha sonrada uygulanamadı. Belki bunun için günümüzde bir adım atılır. Salgınlar, virüsler çerçevesinde turizmin sekteye uğradığını, ihracatların durduğunu düşünürsek. Tarım sektörünü, sağlıklı beslenmeyi zirveye taşımanın kendimize yetiyor olmanın tam da zamanı “şu an”dır.

Atatürk ve Tarım 2
Sıla Arsel
Yazarımız Kim ?

Sıla Arsel