2

Hiç Olan


  • Oluşturulma Tarihi : 27.01.2020 07:01
  • Güncelleme Tarihi :

Evrende canlı ya da cansız her şeyin belli bir titreşimi, kendilerine özgü frekansları vardır. Bu titreşim de her şeyin, birbiriyle olan bağlantısının resmidir. Daha açık konuşacak olursak eğer, dünyada sizinle alakalı olmayan tek bir şey bile yoktur. Her şey BİR’de toplanır. İnsan ise hiçtir! İşte bunu anlamaya başladığı an, içinde sadece Tanrı’nın parçaları olduğunu, doğrudan BİR’e bağlandığını kavrar. Tıpkı, Hallac’ı Mansur’un ölümüne sebep olan “En El Hak” düşüncesinde anlatmaya çalıştığı gibi, Mevlana’nın desteklediği gibi; hiç olduğunda geriye sadece Tanrı kalır. Devam edelim titreşim diyorduk. Titreşim, enerjidir. İnsan vücudunun hücrelerden oluştuğunu ve her hücrenin bir enerjisi olduğunu bilmekteyiz. Maddenin Sakımı Kanunu’na göre “enerji vardan yok, yoktan var edilemez.” Yani insanı, e haliyle yani sizi oluşturan hücreler asla yok olmayacaktır. Onlar sonsuzluğa eren, ölümsüz olandır. Bedenlerimiz birçok hücrenin yani enerjinin birleştiği, birleşmesiyle şekil alması sonucu oluşan bir görsel, dersek eğer, biz öldüğümüzde bizi var eden enerjiler neye dönüşecek? Diye düşünmeden edemiyor insan.. Tek Tanrı’ya inandığımıza göre, ruhani olarak ölümsüz olduğumuz düşüncesindeyiz. Peki, bizi oluşturan bu enerji toplumunun dönüşümü nasıl olacak? Bitki olarak mı dünyaya (Ya da herhangi bir gezegene) geleceğiz, hayvan olarak mı, yoksa tekrar insan olarak mı? Bitki ve hayvan olarak dünyaya gelmek genel anlamda bizim dini düşüncemize göre ters. Bunları şimdilik eleyelim. İnsan olarak dünyaya geldiğimizi düşünelim. (Dünya dediğim kavram o durum ki şartlarımıza göre yaşanabilen herhangi bir gezegen, yani şu an üstünde yaşadığımız dünya değil bu konuda karışıklık olmasın). Aslında bu görüş bize uygun. Çünkü Müslümanlığa göre cennet-cehennem inancı, Gök Tengri inanışına göre de uçmağ-tamu inancı var. Tabi bunların var olması için belli bir alanı kaplaması lazım öyle değil mi? İşte bu alanlar, gezegenle örtüşebilir. “Dünya belki de yaşadığımız gerçek hayatın cehennemidir” diyenler, sanırım bu görüşte olsa gerek. Ben bu görüşte değilim, bu dünya herkes için kötü değil sonuçta, çok şükür. Neyse işte, belli bir alanın olması şart dedik. Ölen insanın sadece cennete ve cehenneme gittiğini düşünürsek iki kere dirileceğiz. Bir kere dünyada dirildik, bir kere de sonsuzluğa. Yani Tanrı’nın istediği kadar enerji var ve kıyamette bunun sonu gelecek. İnsan düşünüyor dünya var olduğundan bu yana bu kadar insanı hangi gezegen alacak? Tabi bu sorular normal, bizim aklımızın şu an alamayacağı bir soru. Ama bir olasılık daha var. Mesela geçmişten günümüze birçok inanışa göre, Tanrı’ya ulaşmak için 7 kat, geçmemiz gereken 7 farklı yol vardır. 8. kat ise Tanrı’ya varış. Bu durum,  Kayıp Kıta Mu’da da geçerlidir, Naacal tabletlerinden anlayacağımız üzere. Aynı zamanda bu durum, Tanrı’ya ulaşmak amacıyla Sümerliler tarafından inşa edilen ve dünyanın yedi harikasından biri olan Babil Kulesi için de geçerlidir. Kulenin 1. katı, taşı; 2. katı, ateşi; 3. katı, bitkileri; 4. katı, hayvanları; 5. katı, insanları; 6. katı, gökyüzünü; 7. katı, melekleri sembolize eder. Yani Tanrı’ya ulaşmak için bu 7 kademeyi geçmek gerekir. İslama göre de göğün 7 kapısı vardır. 7. kattaki kapı Levh-i Mahfuz’a ulaşır. Açıkçası bana göre bu benzerlikler hiç de şaşırtıcı değil. Tanrı tek olduğuna göre bütün dinlerin ve inanışların aynı kapıya çıkması olması gerekendir, olağandır. Gelelim biraz da bitki hayvan konusuna. Kendi düşüncemi bir tarafa bırakarak yazmak istiyorum. Çünkü benim öğrenebildiklerim, düşünebildiklerimle sınırlı, e haliyle, insanız sonuçta. Ama Mevlana, bilindiği üzere hiçlik mertebesine en yakın kişidir (ya da kişilerdendir diyelim). Onun Fihi Ma Fih kitabında geçen sözleri ile devam etmek istiyorum konuma; “Nitekim mebdei (Başlangıç kastediliyor) yoktu, ona vücut verdi ve vücudunu cansızlar arasına getirdi; cansızlar ahırından bitkiler ahırına, bitkilikten hayvanlığa, hayvanlıktan insanlığa, insanlıktan da melekliğe getirdi; bunun da sonu yoktur zaten.” Mevlana bu cümlesinin ardından bir de İnşikak Suresi’nin 19-20.ayetlerini örnek olarak bizlere sunuyor; “Şüphesiz siz halden hale geçeceksiniz. Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?” Halden hale geçeceksiniz ayetini ben yorumlayamam. Ama Mevlana bu şekilde yorumlamış, bunu da size sunabilirim. Bu durum bana, az önce sözünü ettiğimiz Babil Kulesini anımsattı. 1. kat taş tasviri, ona vücut vermesini; 2. kat ateş tasviri, onu cansızlar arasına getirmesini; devamı ise direkt aynı zaten! 3. kat bitkileri, 4. kat hayvanları, 5. kat insanları, 6. kat gökyüzünü, 7. kat melekleri simgeliyor. İlk düşüncemize göre iki kere diriliyordu insan. Basit haliyle biz de böyle öğrendik, böyle biliyoruz. Ama Tanrı’ya ulaşmamız için belki de 7 kere (farklı formda) dirilip 7 kere ölmemiz gerekiyordur sahiden. Tabi doğal olarak kötü insanların da öldükten sonra melek olarak dirilmesi beklenemez. Peki melek olmak için kaç kere daha insan olacağız sahiden? Tanrı’ya ulaşmak için bir boyut daha geçmek bu kadar kolay olmasa gerek...
 

Hiç Olan
Sıla Arsel
Yazarımız Kim ?

Sıla Arsel