Sayfa Yükleniyor...
Kökeninde medeniyet parçacıklarını bulduğumuz, geçmişimizi oluşturan toplumları ilkel toplumlar olarak adlandırıyoruz. Ama ne hikmetse günümüzde var olmayan devasa sanatı geçmişimizde buluyoruz. Altın Çağın geleceğe yürüyen çocukları biz miyiz? Yoksa gerçekte, onların arda kalanları mıyız? Bugüne kadar bir toplumun ilerlemesini geleceğe yürümek olarak adlandırdık hep. Bense bunun tersini savunarak geçmişe yürümenin bizi geliştireceğine inanıyorum. Gözlerimizi kapayıp geçmişte yaşadığımızı hayal etseydik şimdi hangi dönemde olurduk kim bilir. Her tinin hayali farklıdır neticede. Başta hayal dedim ama benim o dönemde yaşamam hayaldi sadece. Yoksa söz konusu geçmiş “bizim geçmişimiz.” O zaman gözlerini kapayıp bir geçmişin peşinden giden ben olayım bugün, siz de okuyun sessizce. Belki bir yerlerde karşılaşırız ezoterik bu yolda.
Evet, Akdeniz’imizin en büyük, Türkiye’mizinse 3. büyük gölü olarak nam salan Beyşehir Gölü’ne yabancı değiliz. Peki, Beyşehir’de iki doğal su kaynağının birleştiği nokta üzerine konumlanmış Eflatunpınar Hitit Su Anıtı’nı biliyor muyuz? M.Ö. 1300’ün son çeyreğinde Hitit kralı IV. Tuthaliya döneminde yeryüzüne konumlanan bu anıtı, arkeoloji dünyası 1837 yılında İngiliz W.J. Hamilton’un keşfiyle tanımlamaya başladı. İlk ciddi kazı çalışmaları da 1996 yılında Konya Arkeoloji Müzesi tarafından başlatıldı. Anıt ve anıta sarılı dikdörtgen şeklindeki yapay su göleti böylece gün yüzüne çıkmış oldu. Gün yüzüne çıktı derken elbette ki anıtın tüm keşfi gerçekleşmiş değil henüz. Anıtın bulunduğu yer ve çevresi sit alanı ilan edildiğinden günümüzde ne yazık ki bu konuda çalışma yapılmamaktadır. Ama bu yolda atılan adımların ilerletilmesi gerektiğinin ve mutlaka ilerletileceğinin de düşüncesindeyim. Genel olarak baktığımızda, Hititler şehirlerini hep su kaynaklarının olduğu yerlere inşa etmişlerdir. Çünkü su; onlar için hem bedensel hem de dinsel temizliği sağladığı için kutsaldır. Sözü edilen 3300 yaşında olan bu anıtın en önemli özelliği; dünyada toprak üstünde kalmış yani kendini korumuş, günümüze gelmiş bilinen en eski su göleti (havuzu) olmasıdır. Bu özelliği nedeniyle UNESCO 2014 Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almıştır. Ne şanslıyız ki medeniyetlerin doğduğu Avrasya’da konumlanmış güzel ülkemiz ki, dünya mirasları biz Türklerin elinde. Bunun yanı sıra Hititler, Atatürk’ün savunduğu gibi zaten biz Türklerin geçmişidir. Namı diğer Etiler’dir. Buraya ufak bir parantez açmak istiyorum. Bunun değerini bilmek ve bu miraslara sahip çıkmak da biz Türk gençlerinin sorumluluğunda, bunun bilinci ile yaşayalım. Gelelim Hitit Yontma Taş Devrine ışık tutan bu anıtımızın özelliklerine. Bu su göleti yaklaşık 30’a 34 metrelik alana konumlanmıştır. Göletin en dikkat çeken parçası ise 4’e 7,5 metre genişliğine sahip lahit taşın üzerindeki 19 taş bloğunun içinde yer alan Tanrı-Tanrıça kabartmalarıdır. Biliyoruz ki Hititlerin en önemli Göktanrıları ve baştanrısı, yeniden doğuşu simgeleyen Fırtına Tanrısı ve eşi Güneş ve Yeraltı Tanrıçası Arinna’dır. (Sümerlilerdeki baştanrı Anu ve eşi Antu gibi). İşte bu taşın da ortasına konumlanmış sağda Fırtına Tanrısı solda ise Güneş Tanrıçası yer almaktadır. Bu iki Tanrı-Tanrıça figürünün ortasında, sağında ve solunda üstte aslan başlı varlıklar ve altta boğa figürünü görmekteyiz. Demon olarak adlandırılan bu varlıklar Fırtına Tanrısı ve Güneş Tanrıçasının başlarındaki kanatlı güneş kurslarını taşımakla görevlendirilmişlerdir. Anıtın dışında kalan sağ ve sol tarafta daha büyük 2’şer tane demon görülmektedir. Bunlar da anıtın üstünde yer alan ve anıtı baştanbaşa saran daha büyük güneş kursunu taşımakla görevlidir. Anıtın altında ise 5 Tanrı figürü göze çarpmaktadır. Ortada kalan 3 Tanrı; Yeraltı Kaynak Tanrılarını, en dışta yani sağda ve solda kalan Tanrı figürleri ise Dağ Tanrılarını temsil etmektedirler. Fırtına Tanrısını ve Güneş Tanrıçasını saran demonlar diğer Tanrılar iki baş Tanrı’yı korumakla görevlendirilmiştir. Öte yandan göletin güney yamacında yer alan 6’ya 8,5 metre genişliğindeki platformda da Tanrı ve Tanrıça figürleri dikkat çekmektedir. Yine platformun doğu yüzünde de Tanrı- Tanrıça figürü yer almaktadır. Batı tarafında ise Tanrı-Tanrıça figürlerinden farklı olarak 3’e 5 metre genişliğinde 25 ton ağırlığına sahip 3’lü boğa protomu göze çarpmaktadır.
Hititlerde boğa; tapınakları ve ibadet yerlerini simgelemektedir. Aynı zamanda da Fırtına Tanrısını tasvir etmektedir. Fırtına Tanrısı daha önceden de belirttiğimiz üzere Hitit krallarının baş tanrısıdır. Ölüm sonrası doğumu yani yeniden yaşama gelmeyi simgeler. Bu 3’lü boğa protomu, göleti korusun diye mi yapılmıştır yoksa söz konusu su anıtının tapınak olduğunu belirtmek için mi yapılmıştır. (Çünkü Eflatunpınar Anıtı açık hava tapınağıdır) yoksa bize ölüm sonrası gelen yeni bir hayatı yani yenilenmeyi mi anlatmaktadır bilinmez ama boğa figürünün önemi yadsınamaz düzeyde önemlidir, araştırmaya değerdir. Öte yandan boğa, biz Türkler için de önemlidir.