2

İnsanların evi Dünya; Ama evimiz Dünya’da tehlikedeyiz!


  • Oluşturulma Tarihi : 01.02.2021 07:00
  • Güncelleme Tarihi :

Doğa bize bu dünyada bir yaşam daha sundu. Gözlerimizi kapatır bize dayatılan yaşam için topluluğun peşinden gidersek sürüye katılır ve kurban oluruz. Yaşam için bilinç gerek. Yeni neslin; ahlak anlayışını yıkmasının sebebi olan, aile anlayışının parçalamasının nedeni olan TOK mudur TİK midir gibi uygulamalarla zekamızla alay edilmesine izin verdiğimiz sürece bu bilinç gerçekleşmez. Bunu bir tarafa bırakıyorum, okuyanlara benim bu yazım. Çünkü diğerleri zaten okuyup öğrenmeyi değil videolar çekip kendilerini rezil etmeyi tercih edecekler. Neyse efendim sözüm zaten meclisten dışarı. Doğanın bize sunduğu yaşam diye başladık ve onu kendi çabamızla kirlettik. Şimdi ise sorumluluk alıp tekrar düzeltme vakti. Sizi, yaşanılabilir bir dünya için mücadeleye davet ediyorum. Bugünkü konumuz CO2 (karbondioksit) ayak izimiz. CO2 ayak izinin tanımı için genel olarak CO2 ve sera gazlarının toplamına verilen ad diyelim. Bu konu önemli çünkü bozduğumuz ekolojik dengenin affı yok. Anlaşılması için tek tek gidelim ve ilk olarak karbon salınımını baz alalım. Türkiye karbon salınımında (2019 verilerine göre) 0.43 milyar tonla dünyada 15. sırada yerini alıyor. Düşünsenize ülkemizde kişi başı karbon salınımı 5.2 ton. Ne kadar fazla. Dünya zirvesinde ise yıllık karbon salınımında 10.1 milyar tonla Çin, ardından 5.4 milyar tonla ABD ve sonra 2.7 milyar tonla Hindistan geliyor. Sonra Rusya, Japonya vs... Görüyorsunuz değil mi, yaşarken istemsizce tüketiyoruz dünyamızı ve bunu milletçe yapmıyoruz tüm insanlık olarak yapıyoruz. Bu olay dünyadaki tüm fertleri etkilese de her koyun kendi bacağından asılır düşüncesiyle önce kendi ülkemizin hava sahasını temizlemek için uğraşmalıyız. Bunun için de kullandığımız CO2 miktarlarını azaltmamız gerekiyor. CO2 fosil yakıtların yakılması sonucu oluşan bir gazdır. Bu gazın yarısı atmosferde kalır ve hava olayları yardımıyla çok hızlı bir şekilde bütün dünyada yayılır. Biz değil ama doğa mücadele içinde. Yaratıcı öyle güzel bir sistem kurmuş ki ilkbahar ve yaz aylarında bitkiler CO2’i fotosentez yapmak için emiyor ve böylelikle atmosferdeki CO2 miktarının bir kısmı kayboluyor. Ve doğa, kendini temizlemeye çalışıyor. Bu güzel bir haber ancak bizim ülkemizde (ve genel olarak ülkelerde) yaz aylarında yangın eksik olmuyor malum. Bu yangınlarla da CO (karbonmonoksit) gazı açığa çıkıyor ve atmosfere karışıyor. Yani ne yapmalıyız? Bol bol ağaçlandırma yapmalı ve bu yeşil alanlarımıza sahip çıkmalıyız ki CO2 fotosentezle emilsin, CO gazı açığa çıkmasın. Çünkü atmosferdeki bu zararlı gazlar arttığında küresel ısınma artıyor, iklim değişiyor, buzullar eriyor, insanlar oksijensiz kalıyor ve sağlıklı bir yaşam mümkün olmuyor. Ayrıca kendi çabamızla küresel ısınmaya dur demek için evlerimizde tasarruflu led ampuller kullanabiliriz, yenilenebilir enerjiden faydalanabiliriz, tarım arazilerimizi arttırabiliriz, evin içine ısı yalıtımı ve binaların dış cephelerine kaplama yaptırabiliriz ki daha az ısıtıcı ve böylelikle daha az enerjiye ihtiyacımız olsun. Bunları yapabiliriz çünkü atmosferdeki sera gazlarının yüzde 30’u bina kaynaklı. (Sera etkisine neden olan gazları; su buharı, CO2, CH4, O3 diye özetleyebiliriz). Öte yandan bunların dışında araç kullanımının azaltılması da bu konuda önemli bir adım olacaktır. Çünkü ülkemizde sadece yüzde 20’lik oranda bile daha fazla bisiklet kullanımı yaygınlaşsa bu durum sonucu atmosfere 3 milyon ton daha az karbon salınımı bırakmış olacağız. En azından yaz ayları için denenebilir. Hem spor olur hem de sağlığımız için geleceğimize yaptığımız yatırım. Bunun dışında 2025 yılında elektrikli arabalar devrinin açılacağı öngörülüyor. Baktığımızda güzel bir proje. Ancak kullanılacak elektrik enerjisi kömürden üretilirse eğer bu projenin bir anlamı olmaz. Yenilenebilir enerji kullanılmalı. Mesela rüzgar enerjisi. Rüzgar enerjisi ülkemizde maalesef henüz görmesi gereken ilgiyi yeterince göremiyor. Fakat farkına varmamız gereken bir şey var ki o da bu konuda potansiyelimiz çok yüksek. DEWİ’nin (Almanya Rüzgar Enerjisi Enstitüsü’nün) verileri doğrultusunda söyleyebiliriz ki ülkemizin rüzgar potansiyeli İspanya’nınkine eş ve İspanya’da Avrupa ülkeleri arasında Almanya’dan sonra ikinci sırada yerini almakta. Ayrıca İspanya’nın birincil elektrik üretim kaynağı da rüzgar enerjisi.

Durum böyle iken Türkiye neden bunu kullanmasın? Sessiz çalışabilen, Türkiye’nin rüzgar haritasına baktığımızda yılın tamamında üretimi yapılabilecek potansiyeli olan bir doğal güç. Üstelik rüzgar enerjisi santrali kurulan alanın yüzde 99’u boş kalacak. Bu alana iyi bir ağaçlandırma yapılarak CO2 salınımını daha fazla azaltabiliriz. Bir taşla iki kuş. Ayrıca bu enerji radyasyon da yaymayacak çünkü santraldeki elektrik jeneratörü ve trafolardan yayılan radyasyon çok düşüktür. Ve bu oran gündelik hayatımızda maruz kaldığımız, vücudumuzun alışık olduğu radyasyondan fazla değil. Yani türbinlerin tabanına diktiğimiz ağaçları da etkilemeyecek. Üstelik rüzgar enerjisinin aktif olarak kullanılması durumunda fosil yakıtların da kullanımı daha aza indirgenecek ve CO2 salınımının azaltılmasından ötürü temiz hava sağlığımızı koruyacaktır.

Adeta doğaya karşı mücadele ediyoruz. Bu neyin mücadelesi? Doğamızı kirleten bizleriz. Neden doğa ile birlikte, temiz bir çevrede yaşamayalım? Şimdi bir şansımız var. Ancak bugünden adım atarsak yarınki doğamızı kurtarabiliriz.

İnsanların evi Dünya; Ama evimiz Dünya’da tehlikedeyiz!
Sıla Arsel
Yazarımız Kim ?

Sıla Arsel