Sayfa Yükleniyor...
16 bin yıllık geçmişi olan asil bir soyun evlatlarıyız. Fakat ne yazık ki, yıllarca kendi Türk tarihimizi başkalarının istediği şekilde öğrendik. Şunu bilmeliyiz ki gerçekler bazen can sıkıcıdır ama bizim için değil. Biz Türkler için değil. Tek can yakıcı kısmı bu kadar derin bir tarihin üstüne örtü örtülüp basit bir tarih minyatürü yaratmak ve bu tarihi bize empoze etmekti. Rusların M.Ö.14 bin yıla ait dediği 96 bin 600 resme dikkat çekiyor bir konuşmasında Servet Somuncuoğlu. 4 bin rakımlı tepeye, Saymalıtaş’a yapılan yaklaşık 100 bin resim... 16 bin yıllık bir Türk tarihi. Sorarım size, bu 100 bin resmi, 16 bin yıllık devasa Türk tarihini, bunca yıl nasıl yok saydık, yok saydırdılar?
Biliyoruz ki Atatürk’e göre Anadolu, en aşağı 7 bin yıllık bir Türk beşiğiydi.
İşte bu sebeplerden ötürü de üç kıtada varlığını sürdürmüş Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türk devleti Türkiye; Anadolu’da, kendi topraklarında, binlerce yıldır atalarımızın tininin dolaştığı topraklarda kuruldu. Bu hiç tesadüf değildi. Bunca yıl birçok milletin yaşadığı bir imparatorluktan da milli kültür bilinci yaratmak kolay değildi. Başbuğ Atatürk gibi bir önder ile silah ve düşünce arkadaşları sayesinde kuyudaki taşı çıkarmıştık elbet.
Atatürk olmasaydı ne olurdu? Evet yine bir Türk devleti kurulurdu tabi. Ama Ankara ve çevresinde başka ülkelerin saldırısına maruz kalan ufak bir devlet. Ama başka ülkelere hizmet eden ufak bir devlet... Ya da günümüz Türkiye Cumhuriyeti topraklarında küçük ve parça parça, beylik gibi ufak Türk devletleri... Etrafında Rus’u bol, Yunan’ı bol, İngiliz’i bol, Fransız’ı bol, İtalyan’ı bol Türk devletleri... Sahi ömrü ne kadar olurdu onların? Ya da bizim? Biz olur muyduk?
Diyelim şans bizden yana oldu Atatürk gibi militarist bir kahraman çıktı ki kahramanı bol bir milletiz, Kurtuluş Savaşı’nı kazandık. Ya Lozan? Atatürk’ün en büyük kahramanlığı düşüncelerinde gizliydi oysa. Lozan da bunun en büyük örneği oldu.
Tarih yazının icadıyla başlar diyoruz. Yazıdan önceki evreye tarih öncesi diyoruz. Yazının M.Ö. 3 bin 200’lerde icat edildiğini düşünürsek, M.Ö.14 bin yıl ile M.Ö. 3 bin 200 arasındaki zaman dilimini düşünecek olursak koskoca bir hiç var önümüzde. Arada yaklaşık 11 bin yıl var. Bu da demek oluyor ki 11 bin yıllık kayıp Türk tarihi... Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da 11bin yılı kayıp bir Türk medeniyeti tarihi. Yazının icadından sonraki tarihimizi çok mu iyi biliyoruz o da ayrı bir tartışma konusu belki. Başka bir zamanda ele alırız bu konuyu da. Fakat önem arz eden öncelikli konu 16 bin yıllık geçmişi olan kaya taşlarının üzerindeki Türk motifleri, çizilen resimler. Bu gizemin çözülmesi gerektiğine, kayıp ya da yok edilen Türk tarihinin doğal olarak dünya tarihinin, büyük sırlar keşfetmesi sonucu bambaşka bir dünyaya (ya da dünyalara), bambaşka bir medeniyetler tarihine kavuşacağını düşünüyorum. Belki de bu dünyanın gizemi Türklerin gizeminde saklıdır?
Tek Türk ülkesi Türkiye değil elbet.
Eyy Kazakistan,
Türkmenistan,
Özbekistan,
Kırgızistan,
Azerbaycan
ve Kıbrıs
bu konunun neresindesiniz?
Sorarım size, biz Türkler bu gizemi çözmek için öncülük etmezsek başka soylar ne yapsın!
Deli kayıklar savurdu bizi. Ya da deniz.
Ötüken’den çıkan Türk tini savruldu, sağa ve sola.
Güneşin yakamadığı bedenimizi kendi ayrılığımızla yaktık.
Küçük balıklar gibi dağınık ve ayrı yaşamlarda.
Bu ayrılık yetmez mi? Bilinen bir gerçektir ki büyük balık küçük balığı yer. Bu eksiklikle nereye kadar yaşayabiliriz.
Yağmurdan kaçıp ağacın altına saklanırken şimşekten ölen insanlardan olmayalım.. Aynı çatıya, tek çatıya ihtiyacımız var.
11 bin yıllık kayıp tarihimizi bulmaya ihtiyacımız var.