2

KUT’lu Olsun!


  • Oluşturulma Tarihi : 30.08.2021 07:24
  • Güncelleme Tarihi :

Türkiye Cumhuriyetimizin kuruluşu öncesinde, Osmanlı’nın son evrelerinde, yeni bir Türk Cumhuriyeti’nin kurulması kaçınılmaz bir hal almıştı. Yozlaşan bir devlet dönemin şartlarına yenik düşüp ya yıkılmaya mahkumdur, ya da düştüğü yerden ayağa kalkmak uğruna sıfıra sıfır kaldığı bir durumda elinden gelen her şeyin fazlasını gerçekleştiren, canını hiçe sayandır. Çünkü “vatan kavramı” daha büyük bir can barındırır içinde.

Atatürk ve silah arkadaşları da vatan ve millet sevdası uğrunda hayat mücadelesi vermişlerdi. Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmuş olsa da aslında bu varoluşun temelleri 1915’lere dayanmaktaydı. Tabii buradaki kastım yeni devlet kurma adına atılan adımların başlangıcı, yoksa hepimiz çok iyi biliyoruz ki Türk devletlerinin en temeline gitmek istersek bugünkü verilerimizle 16 bin yıl önceye kadar gitmemiz gerekir.

Ve kadim tarihimizi anlatmaya bilgimiz de ömrümüz de yetmez açıkçası. Ne mutlu kendini bu kutlu yola ulaşmak için adayan değerli tarihçilerimize. Çok uzatmadan kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Osmanlı Devleti’nde son zamanlarındaki en büyük başarılarımızdan biri neydi?

Elbette ki 1915 Çanakkale Zaferi. Eğer o savaşta, Çanakkale’yi düşman eline teslim etmiş olsaydık devamında İstanbul’un kilidini de kaybetmemiz kaçınılmaz olacaktı. Bu da kısaca biz Anadolu’daki Türklerin ölüm fermanı demekti. Tanrının biz Türklere önder olarak gönderdiği Atatürk ve silah arkadaşları yani ecdatlarımız sayesinde bu savaştan galip çıktık.

Fark ettiyseniz Dünyada eşi benzeri görülmemiş galibiyetlerde hep biz Türklerin ayak izleri vardır. Bu konuya bir başka örnekse 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı. Şunu unutmayın ki “İnsan bedeni ile savaşırsa ölebilir ama ruhu ile savaşırsa ölümsüz olur”.

Kurtuluş Savaşı da bizim için bir mucizeydi. Dünya yok oluncaya kadar varlığımızı; vatanımıza ve milletimize kazıdığımız bir mucizeydi. Kurtuluş Savaşı’nı taçlandırdığımız zaferimizi bugün ne mutlu bize ki ecdatlarımız sayesinde bayram olarak kutlayabiliyoruz. 26 Ağustos’ta Afyon’da başlayan bu kutlu zaferimiz sonucunda aynı ruhla Eskişehir, Balıkesir, Bilecik, Aydın, Manisa ve İzmir’de de Utkularımızın ardı arkası kesilmedi. (Bu konuyu geçen yıl “Yaşasın Millet! Yaşasın Milli Ordu! Yaşasın Gazimiz!” yazımda detaylıca anlatmıştım. Dilerseniz gazetemizin resmi internet sitesinden yazıma ulaşabilirsiniz. Bu yıl daha çok konunun tarihsel boyutuna değil ruhuna dokunmak istedim.)

Ağustos ve Eylül ayı biz Türkler için çok önemli. Çünkü milli birliğimizi ve beraberliğimizi en çok andığımız aylardayız.

Dilerim bu milli birlik ve beraberliğimizi kendi zevk ve sefamızın kurbanı olmadan yıl içinde de hep yaşarız. Çünkü bugün varoluşumuzun sebebi ecdatlarımızın dün video çektim bugün ünlü olayım, sosyal medya fenomeni olayım, düşüncesi değildi elbette.

Evet, teknoloji de bu kadar ileri değildi. Ancak, Biz Türklere gelecek bırakmak adına gösterilen üstün bir çaba söz konusuydu. Dünyadaki bütün varlıkları (hayvanlar ve ağaçlar dahil) Tanrı yarattı. Evet hepimiz varoluşsal olarak eşitiz. Aynı ruhun parçalarıyız. Keşke bütün insanlık eşsiz bir mükemmeliyete ulaşsa, herkes gelişse herkes iyi olsa. Ama ilk önce biz varlığımızı sürdürdüğümüz memleketimize, vatan toprağımıza sahip çıkmazsak bu ne mümkün? Mutlaka biri gelir kapar.

Geçmişte topla tüfekle olan görünür savaşlar vardı. Şimdi ise gözle göremediğimiz fakat dikkat edersek algılayabileceğimiz beyinsel savaşlar var. Ünlü olmak istiyorsanız demek istemiyorum, bu tabir gerçekten çok basit. Dünyada adım kalsın istiyorsanız, lütfen önce tarihimizi öğrenin ki geçmişten ders çıkarın. Sonra bilimle ve gerçek sanatla uğraşın ki milletimize faydanız dokunsun. Çünkü bir savaşın içinde yaşıyoruz ve bizi, toplumumuzun yeni sevdası popüler olma içgüdüsü ile uyuttuklarının farkında bile değiliz. Bu da bir savaş ve insan bedeni ile (birlikte) savaşırsa ölebilir ama ruhu ile (birlikte) savaşırsa ölümsüz olur.

Nice utkularımıza,

30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun!

KUT’lu Olsun!
Sıla Arsel
Yazarımız Kim ?

Sıla Arsel