Sayfa Yükleniyor...
“Eğitim, kültür ve bilgi aydınlığa açılan en geniş penceredir.” Mustafa Kemal ATATÜRK
24 Kasım’a günler kala özellikle üstünde durmamız gereken bir konuyu paylaşacağım sizinle. Evet, konu eğitim. Daha önce de bu mevzu ile alakalı birçok şey yazdık. Ancak bu konu uçsuz bucaksız bir derya deniz. Öyleyse vakit kaybetmeden başlayalım. Günümüzde eğitim denince akla gelen ilk şey kuşkusuz harf devrimidir. Bilindiği üzere bir takım gruplar Osmanlı’dan kalan resmi yazım dilini değiştirdiği için Atatürk’e karşı cephe almaktadırlar. Fakat bilgisi yarım kişilerin yazdığı senaryolar sadece kendilerini konuk oyuncu olarak ağırlar. Bu filmde kahraman da yoktur konu da muallaktır. Konuya ısındıysak lafı çok uzatmayalım. Harf devrimi aslında Osmanlı’da da yapılması planlanma aşamasında olan bir devrimdi. Çünkü Osmanlıca 32 harften oluşmakta olup hepsi sessiz harfti. Ve haliyle okurken kelimelerde karışıklıklar meydana gelmesi kaçınılmazdı. Anlam kargaşası yaşanıyordu. Bu nedenle 1860’lı yıllarda modern Azerbaycan edebiyatının kurucusu Mirza Feth Ali Ahundov ve Tanzimat Döneminin Ünlü Edebiyatçılarından biri olan Şinasi gibi aydınlar harflerin halkın kullanamıyor olmasındaki zorlukları dile getirmişlerdir. Ayrıca bu olay kendini tekrarlamış 1909 yılında Recaizade Mahmud Ekrem başkanlığında Islâh-ı Hurûf Cemiyeti kurulmuş olup yeni abece’nin kabul edilmesi planlanmıştır. Ayrıyeten dönemin Osmanlı Genel Kurmay Başkanı görevinde olan Enver Paşa bu konuda yapılan çalışmalara ek yeni bir abece tasarlamıştır. Yani Atatürk’ten önce Osmanlı Devleti’nde de harf inkılabı konusu çok tartışılmıştır. Nitekim okuma- yazma öğrenemeyen bir halk vardı. Bu nedenle yeni abeceye geçmek kaçınılmaz bir sürecin parçasıydı. Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllarda Öğretmen Birlikleri, Türk Ocakları ve Ordu halk eğitimi için ciddi çabalar sarf etse de maalesef ki bu çaba büyük kitlelere ulaşmakta yetersiz kalmıştı. Atatürk Eğitim İlkelerini; Milli, bilimsel, uygulamalı, karma, laik ve disiplinli olarak belirlemişti. Bu bağlamda 1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde Etrüks harflerinin devamı niteliğinde olan Latin harflerinin kabulü önerisi ortaya atıldı. 1926 yılına gelindiğinde SSCB’deki Türkler Latin abecesini kabul etti. Haliyle bu da bizim için önemli bir etken olmuştu. 1928 yılına gelindiğinde Mart ayında bu konu gazetelere taşındı. 20 Mayıs’a gelindiğinde Maarrif Vekaletine bağlı çalışacak olan Dil Encümeni kuruldu. Bu heyet ilk toplantısını 26 Haziran’da Kemal Atatürk’ün başkanlığında gerçekleştirmiştir. Yaklaşık bir buçuk aylık gibi bir sürede yani 6 Ağustos’a kadar yeni harfler üstünde çalışma yapılmış olup bu çalışmalar 9 Ağustos’ta Gülhane Park’ında halka takdim edildi. 29 Ağustos 1928 tarihinden sonra da gazeteler de yeni harf devrimine katkı sağlamış ve Hakimiyeti Milliye Gazetesi öncü konumunda hem yeni hem de eski harflerle çıkmaya başlamıştır. Atatürk inkılaplar çerçevesinde halkın görüşlerini almak için 1 Kasım’a kadar Tokat, Sivas, Kayseri, Samsun, Amasya gibi yerleri gezip halkımızın yeni harflerle ilgili düşünceleri neler, zorluk çektiği yerler var mı diye gözlem yapmıştır. Ve bu bağlamda harflerde yeniden düzenlemeler yaptığı da aşikardır. Burada görüyoruz ki bir günde harfler değişmemiştir. Önce halka sunulmuştur. Ve halkın sıcak tutumu çerçevesinde yeni harflerin kabulü halka takdim edildikten 3 ay sonra 1 Kasımda resmiyete dökülmüş olup 3 Kasım’da da resmi gazetede yayımlanmıştır. Devamında yeni harflerin öğretimi ile ilgili kitap çıkarılmış olup bu inkılaba gazeteler ve dergiler de destek vermiştir. 24 Kasım’da Atatürk Başöğretmenliği kabul etmiş ve aynı gün Millet Mektepleri talimatnamesi yayınlanmıştır. 1 Aralık’tan itibaren resmi daireler ve resmi yazışmalarda yeni Türk abecemiz kullanılmaya başlanmıştır. 1 Ocak 1929 tarihinde de Millet Mektepleri resmen açılmıştır. Millet Mektepleri, 24 Kasım’da yürürlüğe giren yönetmeliğe göre bu 4’er aylık kurslar 15-45 yaş arasındaki her Türk vatandaşı için zorunlu 45 yaş üstündeki vatandaşlar için isteğe bağlı kılındı. İçeriği hiç okuma yazma bilmeyenler için A kursu, Okuma yazmayı az bilenler ya da sadece eski harflerle okuma yazma bilenler için B kursu olmak üzere 2 farklı kurs çerçevesinde düzenlenmişti. Bunun yanı sıra bu mektepler sadece okuma yazma öğretmiyor aynı zamanda basit hesap bilgileri, sağlık bilgileri, iyi vatandaş olma adına medeni bilgiler gibi hayat geçimlerini sağlayabilmeleri adına da birçok şey öğretiliyor, toplum her anlamda geliştiriliyordu. Millet Mektepleri 1935 yılına kadar varlığını sürdürdü daha sonraları 1950 yılına kadar da Ulus Okulları adıyla hizmet sunmaya devam etti. Buraya ayrı bir paragraf açmak istiyorum. 1994’ten beri UNESCO’nun getirdiği öneri ile 5 Ekim; Dünya Öğretmenler günü olarak kutlansa da biz Türk milleti olarak yine bir adım öndeyiz. Başbuğumuz ve Başöğretmenimiz Atatürk’ün doğumunun 100.yılı olan 1981 yılından bu yana Başöğretmen unvanını aldığı 24 Kasımı Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz. Öğretmenlerimizin Atatürk’ün ilkeleri çerçevesinde; Milli, Bilimsel, Uygulamalı, Karma, Laik ve Disiplinli gençler ve bu ilkeleri benimsemiş yeni öğretmenler yetiştireceği nice günlerimize...