Sayfa Yükleniyor...
Vefatının üstünden tam 97 yıl geçti bugün. Tabi ki kuşkumuz yok, asırlar geçse de Diyarbakır’da doğup büyüyen o düşüncelerin ruhu, hep diri kalacak Türk milletinin kalbinde.
Ve gökyüzünden bir ses yükseldi yeniden; “Vatan Ne Türkiye’dir Türklere, Ne Türkistan. Vatan, Büyük ve Müebbet Bir Ülkedir; TURAN.”
Ziya Gökalp’e selam olsun.
1876 yılının 23 Mart’ına tekabül eden zamanda dünyaya geldi Ziya Gökalp. Türkçü ve toplumcu görüşleri benimsedi ve savunucusu oldu. Biliyoruz ki; “Türkleşmek, Türkçülüğün Esasları, Kızıl Elma” kitapları onun en ünlü eserleri arasında yerini almaktadır. Ayrıyeten Türkçenin yanı sıra Arapça, Farsça ve Fransızcayı da iyi biliyordu.
Bu sayede dönemin politik yapısına da hakimdi. Osmanlı Devletinin son zamanlarında Türk milletinin ruhunu yeniden canlandırmak için kurulan İttihat ve Terakki Cemiyetine üye oldu. Genç kalemler dergisine makaleleri ile katkıda bulundu. Yeni lisan hareketi ile dilde sadeleşme ve şiirde hece ölçüsünün savunucularından oldu. İstanbul Üniversitesi’nde (Darülfünun’da) sosyoloji profesörü olarak ders verdi. Küçük Mecmua dergisini çıkardı.
Ziya Gökalp’in Türk milleti için olduğu kadar Atatürk için de yeri ayrıdır ki; “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin Ziya Gökalp’tir” demiştir.
Bazılarımız hala onun Türk mü Kürt mü olduğunu tartışmaya çalışıyorken o bütün olmanın bilinci içindeydi. “Biyolojik ırkçılık parçalayıcı ve bölücü bir karakter taşıdığı halde, içtimai ırkçılık-soyculuk birleştirici ve bütünleyici bir özellik taşır” demiştir.
Yeri gelmişken başka sözlerine de değinmek istiyorum; “Çünkü, halk, milli kültürün canlı bir müzesidir “ demiş Ziya Gökalp. Milli kültürümüze sahip çıkmazsak o müzeyi neyle dolduracağız?
“Devletler, mutlaka bir milliyetin vatanı olmalıdır ki yaşayabilsin” demiş Ziya Gökalp. Biz Türk milleti olarak vatanımıza sahip çıkmazsak, kim sahip çıkacak?
“O halde diriltici ve yaratıcı bir ülküye sahip olan devlet ebedidir, ölmez” demiş Ziya Gökalp.
Diriltilmesi gereken kadim Türk’ün ruhu, yaratılması gereken de bilim sanat değil mi?
“Ulusal bilinç nerede oluşmuşsa, artık orası sömürge olma tehlikesinden sonsuza değin kurtulmuştur” demiş Ziya Gökalp.
Kavramları yanlış anlıyoruz. Sömürge olmak sadece, başka ülkelerin ekonomik boyunduruğu altında olmak demek değildir. Kendine yetecek tarımın yoksa hayvanını besleyecek alanın yoksa, bilim adına buluşun yoksa, senin sanatın başka ülkelerde can bulamıyorsa, bu tam bir bağımsızlık değildir. Bağımsız olma zamanımız, kendimize yetme zamanımız gelmedi mi?
“Devlet ve vatan kurumları milli ülküye dayanırsa hayatları ebedidir. Fertlere dayandıkları takdirde yıkılmaya mahkumdur” demiş Ziya Gökalp.
Artık milli politikamızın “milli” olma zamanıdır. Birlik beraberlik içinde “biz” olma zamanıdır. Şahsımca kendi vatanının gelişmesi için çabalamayan bir insanın, insani değerlerini de sorgulaması gerekir. Biz bu dünyaya ülkemiz Türkiye’mizin bir ferdi olarak gönderilmişiz. Bir amaç uğruna. O amaç kişiselleşirse sapar. Anlayamadığımız tek şey cennetin kapılarını aralamak için kendimiz için sınavı geçelim diye çabalıyoruz. Yarış mı yapıyoruz? Bu çok bencilce değil mi? Başkasının kötü olması bizi mutlak iyi yapmaz. İnsan toplumsal bir varlıktır. Artık bireysel egolarımızdan kurtulup bütünün gelişmesi için çabalasak! Bizim vatanımız ve bu yaşamımızdaki sınav yerimiz ; Türk yurdu Türkiye’dir.
“Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir” demiş Ziya Gökalp.
O halde, hala neden duruyoruz?