2

Milli Ekonomi


  • Oluşturulma Tarihi : 28.09.2020 07:09
  • Güncelleme Tarihi :

“Önce Sağlık”..
Ama sağlığın başında bile günümüzde “ekonomi” geliyor maalesef. Ekonomi gelişmediği sürece gerekli alet edevat ya da malzeme konusunda bir adım geride kalıyoruz hep. Ülkemizde sağlık konusunda çok eksik değiliz içinde bulunduğumuz süreçte başta Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın ve ardından değerli sağlık çalışanı mensuplarımızın nasıl canla başla mücadele ettiğini gördük. Ama örnek açısından ilk haftaları düşünürsek en basitinden fahiş fiyata maske sıkıntısı çektik. Tabi önlem alındı bu sıkıntı giderildi ancak bu durumun bile sebebi ekonomi. Günümüzde “yerli” aşı konusunda araştırmalar yapılıyor ama ekonomik destek bütün kapılarını açmazsa ülkede ARGE işlemezse ne olur? Eldeki imkanlar yetersiz kalır. Şimdi aslında konumuz sağlık değil sadece örnek vermek istedim. Asıl konumuz ve üstünde durmamız gereken problemimiz bildiğimiz üzere ekonomi. Bunu içte gidermemiz mümkün elbette ki, cennet bir ülkede yaşıyoruz. Atatürk’ün öngördüğü planlar hayatımızı kurtarmıştı geçmişte. 15 yılda kurulan 46 fabrika ile. Hem ülke yerli malına kavuşmuştu hem halk iş bulmuştu. Bunlar içte halletmemiz gereken büyük problem aslında. Ama bunların dışında bir de ülkeye döviz girme kısmı var, kısa vadede bu konu daha önemli gibi. Bu anlamda ülkemizi turist açısından daha çekici hala getirecek bazı konular var. En basitinden ülkemizin bu konuda koyduğu hedef ve bu hedefi pazarlayabilme durumumuz. Hiç düşündük mü ülkemizi biz bile tanımıyoruz aslında. Çünkü hep belli noktalara işaret koyduk gerisini toprağın altına gömdük. Mesela? Günümüzde bize gelen turist mutlaka İzmir’deki Efes’i bilir ama Kütahya’daki Aizonai Antik Kentini bilir mi? İçinde Zeus tapınağını barındıran bu ören yerini kaçımız biliyor? Günümüzde İngiltere’de bulunan Stonehenge’i herkes bilir peki hemen hemen aynı görünüme sahip Uşak ilimizde bulunan Blaundus Antik kentini kaçımız biliyor? Peki, Kapadokya’yı hepimiz biliyoruz. Ama benzer yapıya sahip Manisa ilimizde bulunan peribacalarını yani Kuladokya’yı biliyor muyuz? Efes ve Kapadokya elbette ülkemiz açısından gurur duyduğumuz, sahip olduğumuz bir cennet. Ama Aizonai, Blaundus, Kuladokya da aynı şekilde. Biz bu değerlerimizi tanımaz gereken ilgiyi göstermezsek turiste nasıl pazarlarız? Çoğu bölgeye sit alanı diyoruz, kazı da yapamıyoruz işin içinden çıkıyoruz. Ama maalesef ki bu kadarı ülkemize yetmiyor ki görüyoruz TL’miz her geçen gün kadar değer kaybediyor. Önce belki ortaokul evresindeki çocuklarımıza kültür dersi adı altında antik yapılarımızı, milli değerlerimizi, Kadim Türk Tarihimizi öğretmemiz gerekir. Ve en iyi şekilde de bunu yurt dışından gelen turistlere pazarlayabiliyor olmamız gerekir.
Neden bu konu bu kadar önemli? Eğer ülkede TL çoğalırsa (yüzdelik oran açısından dolar azalırsa) TL değer kaybeder. Günümüzde bir psikoloji oluşmuş, herkes dolar alarak kazandığını düşünüyor ancak TL değer kaybedince x liraya aldığımız ürüne 2x lira ödüyoruz. Eğer ülkede TL azalır dolar artarsa TL değer kazanır. X liraya aldığımız ürünün fiyatı düşer, halk tarafından alım olanağı artar. Bunun için devletimiz bir ara getirin altınlarınızı, dolarlarınızı demişti hatta. Devlet bünyesine giren doların artması açısından. Ancak bunun yanı sıra TL’nin değer kazanmasının başka bir yolu, ülkeye dıştan gelen sermaye. Nedir dıştan gelen sermaye? İhracatın yanı sıra en basitinden yukarıda bahsettiğimiz gibi turizm. Yani amaç; ülkeye turist çekmek ve onunla birlikte gelen dövize sahip çıkmak.
Başka bir konudan örnek vererek konumuzu pekiştirelim. Günümüzde en çok alışveriş yaptığımız sektörün “teknoloji” olduğunu düşünürsek maalesef ithalatla ülkeye giren ürünlerin daha çok satıldığını göreceğiz. Dolar arttıkça ürünün alış fiyatı artacak ve haliyle enflasyon artacak. Biz ithal ürünleri (telefon, diz üstü, otomobil vs.) alarak yani kendimizin üretmediği ürünleri alarak farkında olmadan TL’ye değer kaybettiriyoruz ve ülke ekonomisi haliyle halk ekonomisi düşüyor. Çünkü en basitinden alınan ürün dövizle yurt dışına çıktığı için. Ülkede dolar azalıyor. Halbuki ihracat mekanizmamızı iyi ayarlarsak hazinenin yanı sıra varlık fonuna giren para da artacak. Ülke halkı refah seviyesine yükselecek. Her şeyi ithal ediyorsak vatanımıza halk olarak sahip çıkamamışız demektir. Çalışmamışız, rahata konmuşuz demektir. Çorum leblebisi bile Çorumda üretilmiyor yurt dışından alınıyorsa ülkece kendimize gelmemiz lazım. Köylüyü, tarım işçisini üzmememiz lazım, daha çok desteklememiz lazım. Çünkü dışa bağımlı yaşadığımızda ve haliyle bu süreç içinde Ülkeler arasında da anlaşmazlık yaşadığımızda hemen bize rest çekiyorlar. Ne gibi mesela? Yakın geçmişte Rusya krizi yaşadık hepimizin hafızalarında bu olay. Ukrayna 38 ton domatesimizi, Rusya 21 ton domatesimizi geri gönderdi. İçinde güve bulunduğu gerekçesiyle, bu gerekçe doğru bir gerekçe miydi, yoksa bir nevi gözdağı vermek miydi asıl amaç? Sonra o domatesler ne oldu git gel çöp. İşte tüm bu sebeplerden ötürü dışa bağımlı ülke statüsünden çıkıp bir an önce kendine yeten ve hatta artan bir konuma gelmeliyiz. Önce kendi değerlerimizi kendimiz tanımalı ve sahip çıkmalıyız. Yüksek ekonomiye sahip bir halk olmak istiyorsak bunlar ilk şart.. Dolar almayın, Türk lirası ile yerli malı alın...
 

Milli Ekonomi
Sıla Arsel
Yazarımız Kim ?

Sıla Arsel