Günümüzde çok popüler oldu, yok ben ateistim yok ben deistim yok ben Müslüman’ım diye bağırmalar. Yeter artık yeter sesiniz kısılacak. Bölünenler sustukça bölenler bağırıyor. Her iki dakikada bir bağırmayın artık ya başka işiniz gücünüz mü yok. Ne’sen o’sun bize ne arkadaş! Bu tür saçmalıklarla da bölücülük yapmayı bırakın yeter. Bize ne sizin deistliğinizden, agnostikliğinizden. O sizin kendi içinizde kalsın artık bir. Ah en önemlisini unutuyordum az kalsın. Dinci görünüp de gerçekte dinden zerre haberi olmayan şeriat savunucusu kesimi ya da dine bombalar yağdıran din düşmanları kesimini bir tarafa bırakalım şimdi. Asıl bomba “Atatürkçüyüm diyip” Atatürk’ün altı ilkesini sayamayan insanlarımız. Eline bir kere bile Nutuk’u alıp okumayan sözde “Atatürkçü” kesmimiz. Söyler misiniz kuzum siz neyin yılmaz bekçilerisiniz?
Sözümü uzatmayacağım kısaca anayasayla güvence altına alınmış ilkelerimize değinmek istiyorum. Başbuğumuz Türkiye Cumhuriyetimizin temelini Cumhuriyetçilik ilkesiyle teminat altına almıştır. Artık padişahın hakim olduğu bir devlet söz konusu değildir. Devletin yegane sahibi Türk halkıdır. Halkçılık ilkesiyle de Cumhuriyetçilik ilkesi desteklenmiş ve halkın çıkarları ön plana alınmıştır. Halk, arka planda çalan fon müziği algısından çıkmış sahnenin assolisti kıvamına gelmiştir. Milliyetçilik ilkesiyle coğrafyamızda bulunan bütün insanlarımızı Türk adı altında tek bir çatıda birleştirmiş, ülke bütünlüğü sağlamıştır. Laiklik belki de en büyük devrimidir. Din ve vicdan özgürlüğünün bağımsız bir parçasıdır. İnkılapçılık ilkesiyle çağın her döneminde gelişime açık olmayı toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yenilenmeyi sağlamıştır. Devletçilik ilkesiyle ülkenin ekonomik gücünü koruma altına almayı ve her geçen gün bankalarıyla, sanayi kuruluşlarıyla, kendi üretimleriyle daha da gelişen, gelişime sürekli aç güçlü bir Türkiye projesini çizmiştir.
Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlal vardır, dediğinde henüz 25 yaşındaydı. geleceğin Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve gününün Türk genci, Mustafa Kemal. Yine bir romanda okumuştum. Ölmesini bilmeyen milletlerin vatanı yoktur, diye. İnsanda derin duygular uyandıran bu iki cümle, birbiriyle çelişkili gibi gelse de kulağa, özünde aynı şeyi anlatıyor oysa. Mustafa Kemal’in bahsettiği ölüm, memleket ölümüydü çünkü. Yolunu kaybeden bir milletin toprağa karışması ve sonsuzluklar içinde kaybolması. Diğer yazarın düşüncesi ise; savaşmayı bilmeyen toplumun hazin sonu.
Türkiye Cumhuriyeti var olduğu ve dünyadaki son Türk hayatta kaldığı sürece Atatürk’ün tini, şanlı al bayrağımızla birlikte göklerde dalgalanacak ve Türk devletimizin ölümsüz koruyucuları istiklal şehitlerimizle birlikte ülkemizi koruyup kollayacaktır. Kutlu tinleri şad olsun. Ötüken’de görüşmek üzere sevgiyle kalın.