Sayfa Yükleniyor...
Yemyeşil ve körpe çimlerin üstüne konan palmiyeler.. Sahi onlar, onlar neyi temsil ediyor bağımsızlık kokan bu şehirde? Yeşilliğinin ardına sığınmış derin siyah sessizliğinde. Gözlemlediniz mi hiç? İzmir’in birçok sokağında palmiye sıcaklığı görmeniz mümkün. Adeta şehrin sessiz bir simgesi gibi, toprağa konmuş kırılgan bir heykel gibi, her yere dikilmiş. Tek tek, özenle. Gökyüzünün maviliğinden yeryüzüne inen martıların siyah gölgesine sığındığı, bir set gibi. Yani Tıpkı şehitlerimiz gibi. Dimdik ayakta. Dili olsa konuşurdu belki; yemyeşil bünyemde karanlık bir yanım var benim, tıpkı İzmir gibi.. 9 Eylül için az kan dökmedik şehrimizde. Bugün bu yeşillik varsa İzmir’de, derinine sakladığı o siyah gölgesi sayesinde.
Geçenlerde Fahrettin Altay Meydanı’nda yürüyordum. Tatlı bir hüzün çöktü önce. Yeşil palmiyelerle buluştu gözlerim. Acı bir hüzün çöktü sonra. Siyah gölgesine ilişti yüreğim. Ve sonra bir daha düşündüm, neredeyim ben, nerede tinim; Fahrettin Altay, oysa her gün yürüdüğüm sokaklar. Ama bugün biraz daha farklı geldi gözüme, Fahrettin Altay. Evet Fahrettin Altay! Anadolu’nun Türk yurdu olduğunun bir kez daha kanıtlandığı Türk Kurtuluş Savaşı kahramanı, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde İzmir’e giren ilk komutan. Bir Türk genci olarak ecdatlarımızı tanımamız gerektiğini düşünüyorum. İlk olarak Kurtuluş Savaşı’nın ve haliyle İzmir’in kilit ismi Fahrettin Altay’dan bahsedeceğiz bugün. Bazen sevdiklerinin tinine gözyaşı akıtan İzmir için, bazen sımsıcak mateminde yalnızlığıyla kavrulan kahkahaları için.
Kahramanımızın 94 yıllık yaşamı, 1880 yılında Arnavutluk’ta başlamıştı. 1897 yılında girdiği Harp Okulundan birincilikle mezun olmuştur. Sonra Harp Akademisini bitirmiş ve kısa bir süre içinde kolağası sonrasında da binbaşı rütbesine yükselmiştir. Başbuğ Atatürk ile 1. Dünya Savaşı’nın başladığı sırada Çanakkale’de Üçüncü Kolordu Kurmay Başkanlığı yaparken tanışmışlardı. 1915 yılında Harbiye Nezareti Müsteşar Muavinliğine atandı ve Miralay unvanını aldı. 1.ve 2. İnönü Savaşlarında görevlendirildi ve aldığı görevlerde de başarılı oldu. Sonrasında geçtiğimiz 20. yüzyılın son atlı savaşı olan Büyük Taarruz’da görevlendirilmiştir. Hayatımızı değiştiren bu savaşta hiç şüphesiz ki ekipman olarak ya da teknoloji açısından Yunanlılar bizden öndeydi. Üstelik yardım edenleri de çoktu. Bütün bunlara rağmen teknolojik olarak geri olsak da bizim üstünlüğümüz Türk olmaktı. Mustafa Kemal gibi bir öndere sahip olmaktı. Merkezde Başbuğ Atatürk’e bağlı, başta Fahrettin Altay olmak üzere Beşinci Kolordu görevdeydi. Bu devrede Atatürk öyle bir strateji geliştirmiştir ki Sad Planı’yla amacı ilk aşamada Yunan ordusunu İzmir’e sürüklemekti. Bu planda nihayetinde başarıyla sonuçlandı.
Başta Fahrettin Altay olmak üzere ordusundaki bütün kumandan, subay ve erlerinin İzmir için ayrı bir önemi vardır. Fahrettin Altay komutasındaki Kolordunun üç tümeni İzmir’i çevrelemiş, Yunan askerlerine yüzmekten başka çare bırakmamıştır. Burada Kurmay Albay Mürsel Bakü, Kurmay Albay Zeki Soydemir, Kurmay Albay Suphi Kula’yı ve komutalarındaki askerlerimizi de anmazsak konu yarım kalacaktır. Ve tabi ki Yunanlıların yüzmesinde katkı sağlayan bir diğer isim, 9 Eylül sabahı Bornova’ya giren Yüzbaşı Şerafeddin ve birliğinin de bu konuda ayrı bir önemi vardır.
26 Ağustos sabaha karşı 05.00 da başlayan ünlü top atışlarından önce 25 Ağustos 1922’de Fahrettin Altay ve komutası çevrede ciddi keşif yapmıştır. Büyük Taarruz’un başlamasıyla Atatürk, 15 güne İzmir’deyiz, der. Türk ordusu da planlanandan 1 gün önce yani 14. günde İzmir’e ulaşır. Fahrettin Altay üstüne düşen görevi en mükemmel şekilde yerine getirmiş ve komutasıyla Yunanlıların boğazına kılıç dayarken İzmir’e de Türk ordusunun imzasını atmıştır.
Sadece Atalarımız değil elbet, analarımız da güzel şehrimiz İzmir için gözünü kırpmadan sahaya indi. Adını saymadığım bir çok kahramanımız var biliyorum ama şimdi İzmir için yazıyorum. En başta Binbaşı Ayşe Altıntaş ve Fatma Seher Erden namı-diğer Kara Fatma, çoğunun kadınlardan oluştuğu birliği ile İzmir’imizin utkusu için yüreğini ortaya koymadı mı? Tabi derin bir dönemin içindeydik. Başta İzmir için yazıyorum dedim ama kadın kahramanlarımızın yeri bir başka. Biliyoruz ki biz Türkler, savaş esnasında cinsiyet gözetmeden damarlarımızdaki akan Türk kanıyla şahlanırız. Çete Emir Ayşe, Gördesli Makbule, Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Nene Hatun, Nezahat Baysel, Şerife Bacı, Tayyar Rahmiye ve tabi ki Halide Edip Adıvar ve daha niceleri... İzmir’imizde Türk bayrağımızı göndere kaldıranlar ve daha niceleri... Saymakla bitmez.
İzmir kurtuluşunu önce Tanrı’ya sonra Mustafa Kemal Atatürk’e ve tabi ki Türk milletine borçluyuz.
Kurtuluş Savaşı kahramanlarımız; annelerimizin ve atalarımızın kutlu tinleri şad olsun.