Sayfa Yükleniyor...
Bazen sadece yapamadıklarımızı düşünür dururuz. Onları siyah zemin üzerine tozlu harflerle yazıp liste çıkartırız. Neredeyse boğuluruz. Değişmek, yenilenmek, unutmak, zorlamak, yeniden bir şeyler yapabilmek, iyi şeyler yapabilmek gerekir, bunu istememiz gerekir. Sonra siyaha bulanmış düşler, parlayan bir öğlen güneşi gibi gözlerimizi kamaştırmaya başlar. Sadece iyi şeyler. Ve, sadece iyi şeyler dilerken Amelie ile rastlaşmak. Amelienin düşüncelerini kendine yakın bulmak. Ardından Amelieden söz açmak. Haydi bakalım!
HAYALCİ BİR GENÇ: AMELİE
Amelie: Jean-Pierre Jeunet'in yönettiği, Audrey Tautou'nın başrolünde oynadığı fantastik bir romantik komedi filmi. 2001 yapımı olan bu filmde dönem teknolojisinin tüm imkanlarından yararlanılmış, Amelie'nin ve çevresindekilerinin hayal dünyalarını yansıtırken başarılı animasyonlar kullanılmış. Amelie yaşamın detaylarına inen, çevresindekilerin hayatlarına minik kelebek etkileriyle mutluluk aşılamaya çalışan hayalci bir genç. Paris'in Montmarte mahallesinde eski tip bir apartmanda yaşayan Amelie'nin komşuları da en az Amelie kadar farklı ve ilgi çekici özelliklere sahip. Filmin her sahnesinde hayatın detaylarına göndermeler yapılıyor, mutluluğa ulaşma yolunda farkındalığın ve arzuların öneminin altı çiziliyor. Amelienin en alt komşusu dul bir kadın. Ve çok sevdiği sevgilisinin iş yerinden biriyle kaçmasını hazmedememiş, hayatın sunduklarının çıkmazında tıkılıp kalmış bir kadın. Bir diğer komşusu ise yaşlı bir ressam. Kemiklerinin aşırı kırılganlığından dolayı hayatını izole etmiş, dekorasyonunu yumuşak maddelere odaklı dizayn etmiş, hayatı penceresinden izleyen bir ressam. Tabloları her ne kadar kendi yapıyor olsa da, çizimlerinin ruhları hakkında meraka düşmüş; ve onları anlamaya çalışan biri. Hayatın ortasından çekilip alınmış, imgelerle doldurulmuş nice karakter mevcut bu filmde. Huysuz bir manav, manavın çırağı saf bir genç, Amelie'nin çalıştığı kafede yalnızlıklarıyla boğuşan umutsuz kadınlar ve içlerinden birinin eski sevgilisi olan saplantılı genç bir adam...
GERÇEKÜSTÜ BİR KARAKTER
Filmin, sahneleri, mekanları, müzikleri, kostümleri, senaryosu, karakterlerin dizaynı ve etkileşimi; yani filmi bir araya getiren parçaların neredeyse hepsi mükemmel denebilecek durumda. Amelie'nin senaryosunu hazırlayanlar, kurgulama konusunda kendilerini aşmış ve Paris'in o bölgesinde yararlanılabilecek tüm unsurlardan yararlanmışlar gibi. Film, evinde bulduğu gizli bir bölmedeki eski fotoğraflara hazine olarak bakan Amelie'nin sahibine ulaştırma adına giriştiği bir serüvenin olaylar dizisiyle sizi içine çekmeye başlıyor. Çevresine yapmaya çalıştığı iyilikleri sahiplenmekten uzak durmaya çalışan Amelie'nin, nedenlerini film boyu çözümleyip, karakterlere dair ipuçlarından oluşmuş bir puzzle'i çözümleyerek seyrinize devam ediyorsunuz.
Film; sahip olduğu ödüller ve övgülerin yanı sıra birtakım eleştirilere de maruz kalıyor. Örneğin sahnelerde pek az gözüken siyahi insanlar o bölgede yaygın olarak görülüyormuş aslında. Diğer bir eleştiri ise Amelienin oturduğu evin kirasına getiriliyor. Çünkü filmin çekildiği bölgede, Amelie'nin çalıştığı işle kirasını ödeyebilmesi imkansızmış bir nevi. Eleştirmenlere göre filmde yaratılmaya çalışılan Post-Modern Paris mahalle yaşantısı abartıya kaçmış durumda. Ancak şu unutulmamalıdır ki; bu bir belgesel çekimi değil, Amelienin dünyası. Ve Amelie hayal kurmayı çok sever. Bırakalım da her şey gerçekçi olmasın ve Amelie bu gerçeküstücülükte aradığı aşkı bulsun. Aşkı araması da bir gerçeküstücülük değil midir? Asıl anlatılmak istenen onun bu arzularıyken kira fiyatına ya da siyahilerin olmamasına takılmak abes kaçacak. Film boyu, içinizde Burası neresi? Buralarda gidip bir yaşamak lazım düşünceleri ve dürtüleri beliriyorsa Amelienin dünyasını sizler de umursamışsınız demek ki.
Filmin başlıca öğretisini sunmak gerekirse; Mutlu olmanın en kolay yolu mutlu etmekle başlar. Ne kadar basit değil mi? Belki de bu kadar basit olduğu için çoğu kimse buna inanamıyor. Milyonlarca insanın mutluluğu bir yana sevdiklerinin mutluluğu öbür yanadır bir de. Bu düşünceleri benimseyen Amelienin zihinlerde yer edinen repliklerini de es geçmemek lazım. Parmak gökyüzünü gösterdiğinde ancak aptallar parmağa bakar der Amelie. Sahi, parmak gökyüzünü gösterdiğinde neden parmağa bakar ki insan, gökyüzüne bakmak varken. Güzel şeyleri görmekte ne kadarda aciziz. Ve bir replik daha, İnsan zamanı durdurmak istediği yere aittir. Sanırım en vurucu cümle bu oldu. Ben hiçbir yere ait olmak istemezdim. Tıpkı Edward Said ve onun o naif düşüncesi gibi. Yersiz yurtsuz olun! Peki ya siz nerede olmak isterdiniz?