Sayfa Yükleniyor...
Gezegenimizde Yenice isminde ne çok yer varmış. Aydın ilçesi, Zonguldak ilçesi, Tekirdağda bir belde, Muğlanın bir köyü, Adananın bir köyü, Mersin-Tarsusta bir kasaba, Edirne-Enezde bir köy, Karabük ilçesi, Amasyada bir belediye bunlardan bazıları. Fakat bir mekan olmaktan kopan Çanakkale ilçesine bağlı Yenice ise Nuri Bilge Ceylan sayesinde ayrı bir değer taşıyor. Yönetmenin çocukluğunun geçtiği, Koza, Kasaba, Mayıs Sıkıntısı filmlerinin doğal mekanı. Belki de öyle ahım şahım bir yer değildir, hatta ondan çok daha güzel beldeler vardır belki. Ama bu üç film, Yenicenin insanına, doğasına, şivesine, o sade ve sıradan güzelliğine düzülmüş sanatsal birer methiyeler dizisidir. Mayıs Sıkıntısı, bunlardan en olgunu olsa gerek. Yarıdan çoğu gerçek, kurgu kısımları ise başka gerçekliklerin filme dahil edilişi ile kotarılmış film, akıl almaz dinginliği içinde aslında yüreklerindeki ateşi, umudu ve güzellikleri canlı tutmaya çalışan insan manzaraları ile dolu. Hepsinin öyküsünde bizden, bizim öykülerimizde onlardan izler o kadar fazla ki. Yenice, Ceylanın kişisel seçimi. Ancak orası aslında sevapları-günahlarıyla insanın elinin dokunduğu gezegen parçalarından sadece biri.
KENDİ RUHUMA BAKAR GİBİ
Filmin konusu tek cümleyle bile özetlenebilir. Muzafferin çekeceği film için İstanbuldan, anne babası ve çevreden birkaç kişiyi filminde oynatmak için doğduğu Yeniceye gelmesi. Konu olarak bundan başkası söylenemez. Ama esas bahsedilmesi gereken, o insanların her biri kendine has öyküleri ve onların önderliğinde anlamamız, düşünmemiz gereken evrensel birer boyut. Bunları düşündürmek için Ceylan özel bir çaba sarf etmiyor. Çektiği eşsiz planlar, kurgu ve sükunet, zaten bize yeterince düşünme fırsatı tanıyor. Muzaffer karakterinden söz açmışken onunla devam edelim. Muzaffer aslında bir nebze de olsa Nuri Bilgeyi canlandırmıyor mu? Filmin saflığına, İstanbul tozu yutmuş bir filmci olarak bir parça ayrıksı duruyor. Ceylan, çok açık olmasa da aslında kendisi ile hesaplaşıyor. MuzafferÖzdemirin bezgin hali, Ceylanın öykülerinde anlatmak istediği anti-kahraman ile birebir örtüşüyor. Havada yine Çehov kokusu alınıyor sanki. Çirkin, kırgın, yılgın bir görüntü, ama o sakinliğin ardındaki söylenmemişlikler Bunu bir tek ben söylemiyorum. Nuri Bilge de Muzafferin kendisi ile örtüşen ruhundan şöyle bahsediyor: Onun oyunundan çok memnun kaldım. Zaman zaman kendi ruhuma bakar gibi oldum. Kendisini yönteme alıştırdıktan sonra filme çok katkısı oldu. İşimi kolaylaştırdı. Bazen karşısındaki oyuncuyu da denetledi. Ama filmin olası başarısı veya başarısızlığı oyununu etkiliyordu. Yani rezil olma korkusu. Bu konuda korkuları gelişmiş bir insan. Kasabada deliyi oynuyordu ama çok ufak bir roldü. Filmin başlarında çok kötüydü. Sesi bile çıkmıyordu neredeyse.
VE İLLA Kİ MASUMİYET
Nuri Bilge Ceylan, sinemamızın yeni yüz akı. Star olmaktan o kadar uzak ki. Bunu becermek o kadar zor ki aslında. Bir bardak suda fırtına koparanların bile kolayca star olabildiği bir rüzgarı reddetmek için Ceylanın formülü sanırım oradaki red sözcüğünden kaynaklanıyor. Bir yol çizecek, bir plan yapacak ve ona bağlı kalacaksınız. Ya da hesapsız kitapsız o duyguyu içeride, içinizde arayacaksınız. Nuri Bilge Ceylan bir değerdir. Onu anlamak, birazcık da olsa insanı, kendimizi ve doğayı anlamaktır. Film yapma aktivitesini, doğal bir çevre ortamı yaratma aktivitesi haline getirmiştir. İçimizdeki sıkıntıdan bile başyapıt çıkarmak, geldiğimiz yerden gideceğimiz yere kadar karşılaşacağımız nice sıkıntıya, akıllara durgunluk vermesi gereken bir sakinlikle cevap vermek, çocuk-yaşlı her bireyin sıkıntısını hayallerle alt etmeye çalışmak artık Ceylansinemasının bir karakteristiği. Ve illa ki masumiyet. Hani şu ihtiyacımız olan şey. Belki de bana kızıyorsunuzdur, Yahu her hafta Nuri Bilge olur mu? diye. Masumiyet kadar iyi ve başarılı olanı görmekte en ihtiyaç duyduğumuz şey. İyi seyirler