Sayfa Yükleniyor...
Kahraman, Kahraman, Kahraman… Bu repliği eminim çoğunuz hatırlamışsınızdır. Hatta yine eminim ki çoğunuzun hatırlamak istemeyeceği hüzünlü sahnelerden biridir. Evet, ‘Canım Kardeşim’ den söz açıyorum. Rahmetli Tarık Akan ve Halit Akçatepe’nin başrollerini paylaştığı 1973 yapımı ‘Canım Kardeşim’den. Aylar önce o hüzünlü replikleriyle köşemde de yer verdiğim ‘Canım Kardeşim’den. Şimdi ise aynı film ile tekrar karşınızdayım. Yalnız tek bir fark ile… Kahraman ölmüyor, o çok istediği televizyonuna kavuşuyor ve hasretle baktığımız film afişi en güzel haliyle tekrar canlanıyor. ‘Türk sinema tarihinin en hüzünlü hikayesi yeniden yazılabilir mi?’ diyeceksiniz belki. Evet, yazıldı. Bu kez Kahraman abisinin kolları arasında yaşama göz yummadı; ‘Yaşasın aslan abim benim’ dedi. Ve seyirciler olarak biz, LÖSEV’e o an sonsuz bir minnet duymaya başladık.
LÖSEMİYE YENİK DÜŞTÜ
Başrollerini Tarık Akan, Halit Akçatepe ve Kahraman Kıral’ın paylaştığı 1973 yapımı Ertem Eğilmez filmi Canım Kardeşim, Türk sinema tarihinin en hüzünlü filmleri arasında yer alır kuşkusuz. Canım Kardeşim’le birlikte seyircinin karşısına ilk kez dram dolu bir filmle çıkan Tarık Akan, filmde babasının ölümü üzerine küçük kardeşi Kahraman’ın sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalır. Kardeşinin lösemi olduğunu öğrendikten sonra onun son günlerini mutlu yaşaması için elinden geleni yapar, çaldığı televizyonla ona sürpriz yapmak isterken, kardeşi lösemiye yenik düşer ve yaşamını kaybeder.
BİLYELER SAHİPSİZ KALMADI
20’nci yılını kutlayan LÖSEV ise ‘Canım Kardeşim’i yıllar sonra yeniden yorumlamaya başladı ve filme alternatif bir son hazırladı. Tarık Akan’ı oğlu Barış Üregil’in, Halit Akçatepe’yi Ahmet Uğur Say’ın ve Kahraman Kıral’ı Ediz Çağan Yılmaz’ın canlandırdığı bu alternatif son ile Kahraman’ın bilyeleri sahipsiz kalmadı. Çünkü arkadaşı Kahraman’a, ‘Sen ölünce bilyeler ne olacak?’ deyip onu cevabı mümkün olmayan bir sorunun içerisine sokmuştu. Ve bu alternatif son ile Kahraman en güzel cevabı verdi. Bilyeler her zaman ki gibi onda kalmaya devam edecekti.
YÜREKLERE DOKUNAN FİNAL
LÖSEV’in yüreklere dokunan bu finalinde zaman tıpkı ağabey’in gözyaşları gibi geriye gidiyor. Lösemiden kurtulan kahraman bu kez ağabeyinin kollarında uyanıyor ve birlikte o hep hayalini kurduğu televizyonu izliyorlar. Lösemili çocuklara umut aşılamak adına yeniden canlandırılan efsane filmin sonunda olduğu gibi, LÖSEV sayesinde çocuklar yüzde 98 oranla lösemiyi yenebiliyor. Kısacası o zamanlar o küçük kahramanların hikayesi hep bu son ile biterdi. Ama artık bu kaderi değiştirmenin zamanı geldi.
E NASILSIN KAHRAMAN?
‘-Kahraman, Kahraman. Bak televizyon hazır uyan.
-Ağabey.
-Hadi gel sana bir sürprizim var.
-Televizyon mu?
-Yaşasın aslan ağabeyim benim!’
Zihnimiz ve yüreğimiz artık hep bu mutlu sonu hatırlayacak. Ve muazzam bir kamu spotuna imza atan LÖSEV’in kısa film içerisinde yer verdiği şu cümlelere: “O zamanlar çaresiz bir hastalık gibi görünen lösemide bugün tedavi başarımız yüzde doksanın üzerinde. Hedefimiz artık yüzde yüze ulaşmak. LÖSEV tam 20 yıldır bunun için var. O küçük ‘Kahraman’ların hikayesi her zaman ‘mutlu son’ ile bitsin diye.”
Belki de Selvi Boylum Al Yazmalım’ı, Titanic’i, Vesikalı Yarim’i, Canım Kardeşim’i ‘kült film’ yapan mutlu son ile bitmemesiydi. Ve ben her ne kadar senaryolarına üzülmüş olsam da bu filmlerin en çok sonlarını sevdim. Aksi halde ne Asya ve İlyas kalırdı aklımızda ne de Kahraman ve şapkalı ağabeyleri… Fakat her şeye rağmen iyi ki LÖSEV böylesine anlamlı bir projeyi gerçekleştirdi. Yoksa ben ve birçok insan şu en güzel cümleyi duyamayacaktık: “E nasılsın Kahraman? Çok iyiyim abi. Yaşa be Kahraman.”