Sayfa Yükleniyor...
İnsanları tanımak için kendimize fırsat verdiğimizde, ne dilin önemi kalır ne de ırkın. İşte; Büyük Adam Küçük Aşk, bu çıkış noktasından filizleniyor. Aynı coğrafyada yaşadığımız insanlara önyargı ile yaklaşmanın yanlışlığını tokat gibi yüzümüze vuran, insan sevmenin ne kadar değerli bir kavram olduğunu öne çıkaran bir hikaye. Sadece alt metini ile değil, anlatısıyla da vuruculuğunu taçlandıran filmin yönetmenlik koltuğunda Handan İpekçi otururken, başrollerini Şükran Güngör, Füsun Demirel, Yıldız Kenter ve Dilan Erçetin paylaşıyor. Film, 2001 senesinde Antalya Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Film ve En İyi Senaryo dahil aday olduğu 5 dalda mutlu sona ulaşsa da bir dönem ülkemizde sansür yemekten kurtulamamıştır.
HEJARIN YOLCULUĞU
Küçük Hejar, dedesi tarafından İstanbulda bir yakınının evine bırakılır. Aynı gün polis tarafından baskın yapılan evde, dolabın içine saklanarak kurtulan Hejar dışında herkes öldürülmüştür. Küçük kız şok olmuş bir şekilde kendini evden dışarı attığında gözlerini karşı dairede oturan emekli yargıç Rıfatın evinde açar. Kendisini yıllardır insanlardan uzaklaştırmış, cumhuriyet geleneklerine sonuna kadar bağlı, yılların getirdiği yorgunluğa binaen biraz da aksi bir adam olan Rıfat Beyin tek kelime Türkçe bilmeyen bu Kürt kızıyla macerası da tam bu noktada başlar. Onların bu duygu yüklü serüveninde en büyük destekçileri Rıfat Beyin ev işlerindeki yardımcısı olan, dönemin siyasal yapısından ötürü etnik kimliğini saklamak durumunda kalan Sakine olacaktır. Tüm bu olayların yanı sıra Rıfat Bey, alt komşusu Müzeyyen Hanımın kendisine karşı olan ilgisiyle de başa çıkmak durumundadır. Artık onun gibi tecrübeli bir adam için bile hayat keşfedilmeye açık hale gelmiş ve oldukça farklı bir hal almıştı.
DÜNYAYI TANIMAYAN İKİ İNSAN
Büyük Adam Küçük Aşkı siyasi altyapısından önce bir insanlık hikayesi olarak nitelendirebiliriz. Birbirlerinin dilini bilmeyen, farklı yaş grubuna mensup iki insanın yavaş yavaş birbirlerine sıkıca bağlanmalarının hikayesi. Bir tarafta sahip olduğu tüm insanları bir gecede kaybetmiş, dünyayı tanımayan, yaşadığı bu coğrafyanın dilini dahi bile bilmeyen masumane duruşuyla Hejar. Diğer tarafta ise; resmi ideolojiyi kendi ideolojisi olarak benimsemiş, içindeki insan sevgisini tümden unutmuş, yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyan emekli yargıç Rıfat. Onun bu denli aksi olmasında öncül, şüphesiz karısından sonra kendisini dışarıya kapaması. Bir kanun adamı olarak yıllarca yaşadığı onca olaydan sonra, belki de pamuk kalpli bir ihtiyar olmasını beklemek hayalcilik olurdu. Ancak hikayenin bize bahşettiği en önemli nokta Rıfatın özelinde gelişen bir toplum eleştirisi. Onu da en basit haliyle insanları tanımak için çaba sarf etmeyişimiz ve önyargılarımız olarak nitelendirebiliriz. Nasıl ki Rıfatın, Hejara kapısından girdiği ilk anda acıyan gözlerle bakışı, Kürtçe konuşmasıyla birlikte nefrete dönüşüyorsa.
YARGIÇ RIFAT BEYİN DEĞİŞİMİ
Rıfat, bu yaşına kadar insanlara kanunların penceresinden bakan, onları tanımak için çaba sarf etmeyen bir adamdı. Ancak Hejarın hayatına girmesi ile birlikte onun bambaşka bir adama evrimi kaçınılmazdı. Çünkü o hep uzaktan şahit olduğu hayatların içindeydi artık. Ve tüm perdeleri yok olmuştu. Filmin en başında sıkça dile getirdiği huzurevi düşüncesini aklından tamamen çıkarmış, o küçük çocuk sayesinde yaşama tutunmuş bir adamdı. Hal böyle olunca, değişim sadece kendi içinde gerçekleşmiyordu. Tüm insanlara karşı bakış açısı da değişiyordu. Evet, o hala sert bir adamdı. Ancak, içindeki insan sevgisini dışarıya çıkaran sert bir adamdı. Bu yüzden film kendimizi tanımamız içinde bize adeta bir yol gösterici oluyor. İnsanlara kalbimizi açtığımızda, ne denli farklı bir insan olabileceğimizin sinyalini apaçık bir şekilde veriyor. Keza Hejarın Rıfatın hayatına girmesi ile birlikte, çevresinde mesafeli yaklaştığı insanlara karşı tutumunun değişmesi de bu tezi destekler nitelikte. Sakineye sevecenlik ile yaklaşması, komşusu Müzeyyeni üzecek en ufak bir hareketten kaçınması Rıfatın karakter değişimi net bir şekilde ortaya koyuyor.
BİR İNSANI ANLAMAKLA BAŞLAR HER ŞEY
Kürt veya Türk olmak bizim seçtiğimiz bir durum değilken, bedelini niçin biz insanoğlu çekiyoruz? Aradaki tüm engelleri kaldırıp insan olmak neyimize yetmiyor? Bir milletin arada kalmışlığı, yaşadığı zorluğun bu denli realist bir şekilde anlatımı, sinemamızda neredeyse az rastlanan türden. Rıfatın, Türkçe için sarf ettiği; Bir millet diline sahip çıkmalı! söylemi ise günümüzde Kürtçe için sarf edilen ve hala popülerliğini koruyan bir cümle. Büyük Adam Küçük Aşk, insan olabilmeyi öğütleyen, hümanizmi odak noktasına yerleştirmiş, her dönemin Türkiyesinin meselesini anlatan bir hikaye.
Saçlarına bit giren Hejar, ötekileştirilen bir toplumun simgesidir aslında. Bitin yok olması için Hejarın saçlarını kökten koparmayı düşünen Rıfat Bey ise kökten yok etme politikasının temsilidir. Yok olması istenen bir kültürün, yok olmayacağım deme biçimidir Hejar. Örneğin Yargıç Rıfat Bey inatla üstündeki kıyafetleri çıkarıp, yenilerini giydirmeyi istese de, Hejarın hep eski kıyafetlerini giymek istemesi gibi. Bir direnişin metaforudur aslında Hejar. Tıpkı Yargıç Beyin zorla Türkçe öğretmesine rağmen, ısrarla Kürtçe konuşması gibi. Ama zamanla kırılıyor bu çatışma. Yargıç Beyin Hejarı anlamasıyla. Hiç kimsesi olmayan küçük bir kızın iç dünyasına inmesiyle. Birlikte yemek yemeye gittikleri restorantta Hejarın uzattığı bir çikolatayla kırılıyor ön yargılar. Hejarı anlamak için kürtçe öğrenmesiyle ve Hejarın da jest olarak Türkçe cevap vermesiyle anlamaya başlıyorlar birbirlerini. Garson tarafından restorantta kendisine çikolata uzatılan Hejarın, çikolatayı Yargıç Beye hediye ettikten sonra hırsız durumuna düşürülmesinin ardından Yargıç Beyin hatasını anlayıp özür dilemesiyle yok oluyor ansızın öteki kavramı.
DENGEYİ BOZDUK
Bu noktada önem teşkil eden birkaç soru var. İnsanlara konuştukları dilden ötürü önyargı ile yaklaşmak neden? Önyargıları oluşturan nedir? Biz miyiz yoksa toplumun bizi getirdiği nokta mı? Aslında filmin bu denli duygu yüklü olmasını tam bu noktaya borçluyuz. Özellikle Rıfatın Hejara artık iyiden iyiye sevgi beslemeye başladığı noktadan sonra sarf ettiği cümle, tüm olayı özetler nitelikte. İnsanlar bozuldu, biz bozduk, dengeyi bozduk, doğayı bozduk, her şeyi bozduk. Bunun neticesinde birlikte yaşamayı, insan sevmeyi ve en önemlisi masumiyeti unuttuk. Rıfatın insan olduğunu hatırladığı, bunca yıllık kanunları, onu çevreleyen ideolojisini yıkan Hejarın hayatına girmesi oldu. O küçük çocukla birlikte, önyargıların anlamsız olduğunu fark etti. Filmin en başında, Kürtçe tek kelime duyduğunda çılgına dönen adam, artık Kürtçe öğrenmek için çaba sarf ediyordu. Çünkü artık anlamıştı; insani duyguların olduğu yerde dil, din, ırk önemsizdi. Bunlar doğanın dengesini paramparça eden kavramlardı. Rıfat bunu geç de olsa anlamıştı. Filmin vermek istediği mesaj ise oldukça açık. Siz Rıfat kadar geç kalmayın, kalbinizi insanlara açın!