Sayfa Yükleniyor...
Yeşilçam denildiğinde akla gelen ilk isimlerden olan Ertem Eğilmezin bereketli filmografisi içerisindeki en gerçekçi filmlerinden Canım Kardeşim, usta yönetmenin dönemin ekonomik ve sosyal koşullarını birebir yansıttığı en ağır dramalarının başında geliyor. Öncelikle belirtmek isterim ki Canım Kardeşim, Tanrıya şükürler olsun ki iyi niyetli bir film değil. Düpedüz, sözcüklerin en yalın anlamıyla iyi film. Sanatın ve günlük yaşantımızın akışı içinde iyi niyet deyimi öylesine sık, yersiz ve gereksiz kullanıldı ki bu sözcük benim dil dağarcığımda da anlamını yitirdi. Evet, Canım Kardeşim senaryosu, rejisi, görüntü yönetimi, sinema dili, duyurusu, gerilimi, kurgusu ve tanıtma yazıları ile gerçekten iyi bir film. Tıpkı iyi bir roman, iyi bir şiir, iyi bir öykü, iyi bir resim gibi Canım Kardeşim de iyi bir film.
Tarık Akan, Halit Akçatepe ve Kahraman Kralın başrollerini üstlendiği filmde Metin Akpınar, Kemal Sunal ve Adile Naşit gibi usta oyuncular da yer alıyor.
Yeşilçamın dokunaklı öykücülüğünü en saf biçimde işleyen Ertem Eğilmez, Canım Kardeşimde iki kardeşin beraber yaşadıkları son günleri anlatıyor. Hayatta bir amacı olmayan ve yalnızca en yakın arkadaşı Halit ile günlerini geçirip, çeşitli yollar deneyerek para kazanmaya çalışan Murat, bulunduğu durumdan şikayet etmeyen ama istediğini elde etmek için sınırları ve kuralları görmezden gelen birisi. Babası ve kardeşiyle yaşayan Muratın, yangında boğularak ölen babasından sonra kardeşine bakma görevini üstlenmesi ise, önce sırtında bir yük gibi gelir ama sonrasında hayatında bir amaç edinmiş olur. Halit ile birlikte Kahramanın hasta olduğunu öğrenmelerinin ardından, kendisini kardeşine adar.
Murat ve Halit gündelik işler yaparak, insanları kandırarak ya da başka yollarla günlerini geçirme derdindedirler. Düzenli bir işleri olmamasının yanı sıra, toplumsal eşitsizliğin ayyuka çıktığı, ortada kan satıcılarının kol gezdiği bir düzende hayatta kalmaya çalışırlar. Aslında, İstanbulun gerçek yüzünün göründüğü gecekondu mahallelerinden birinde yaşamlarını sürdürmek için birtakım fırsatlar aramaktan başka bir işleri yoktur.
Umutsuz bir gencin tekrar hayata tutunmasını ironik bir şekilde aktaran Ertem Eğilmez, belki de en sade ve olağan senaryolarından birini kaleme alan Sadık Şendilin üstünde durduğu noktaları hissettirmeyi çok iyi başarıyor. Elbette, bu noktalardan en önemlisi Muratın değişimi oluyor. Umutsuzluğu ve çaresizliği, sinirli ve agresif biri olmasına yol açmışken kardeşine olan bağlılığının artmasıyla Kahramana olan tavrı tamamen değişirken, içinde yaşadığı düzene ve kaderine karşı daha sert olmaya başlıyor. Bu şimdilerde oldukça kalıplaşmış bir karakter gelişimi örneği olsa da, gerek Tarık Akanın güçlü oyunculuğu gerekse filmin anlatımının gerçekçiliği biz izleyiciler için arzu edilen etkiyi yaratmayı başarıyor.
Filmin iki ana karakteri olan Kahramanın ve Muratın iç dünyasına ayrı ayrı özen gösterilmesi Canım Kardeşimin hikayesinin oldu bittiye gelmesini ve kopuk bir hikayeye dönüşmesini engelliyor. Muratı tamamlayan Halitin gerekli ama üste çıkmayan yeri, hikayenin bütünlüğünü sağlayan bir başka unsur olarak karşımıza çıkıyor. Karakterlerin özelliklerinden bağımsız olarak 1970ler Türkiyesinin bir portresi olan film, ana karakterlerini iyi kullanarak bu portrenin ayrıntılarını oluşturuyor. Muratın art arda yaşadığı kayıplarla sarsılan bünyesi ve sonundaki katarsis anı, Kahramanın arzularıyla beslediği mutluluğu ve durumundan haberdar olduktan sonra dahi bunu en saf haliyle karşılaması, Halitin mezarlıktaki ve lokantadaki iki sahneyle filmin duygusal boyutuna katkılar yapması Yeşilçamın karakteristik öykücülüğüne çok iyi oturuyor ama bir farkla: Az sayıda karakterle net ama bir o kadar da derin bir hikaye anlatmak isteyen Eğilmez, karakterlerine alışılandan daha derin iç dünyalar çiziyor. Filmi sırtlayan Kahraman, Murat ve Halit birer cümleyle açıklanmaktan uzak, üzerine uzun uzadıya konuşulabilecek karakterler. Gerek Muratın katarsisi, gerekse lokanta çıkışında Halitin kurduğu bir cümle ikisinin de dışarıya yansıtmadıkları çok derin iç dünyaları olduğunu gösteriyor.
Ertem Eğilmezin hem yıllar içinde kendi yarattığı ve hem de sonradan uyum sağladığı pek çok kalıbı Canım Kardeşimde de görmek mümkün. Müzik kullanımından, kamera açılarına kadar Eğilmezin kullanmayı en sevdiği teknikleri ve uygulamaları bütün filme yayılmış bir biçimde görüyoruz. Bu tercihler Yeşilçam özelinde tanıdıklık ve empati sağlıyor; başka bir örnek olsaydı eksiklik olarak ele alınacak bu tercihler Yeşilçamın kimliği haline gelmiş olmasından ötürü filmin etkileyiciliğine olumlu yönde etki ediyor. Eğilmezin ustalık dönemine adım attığı dönem olan 1970lerin başı ayrıca kendisinin sinemaya olan bağı ve bu kadar üretken bir yönetmen oluşunun ardındaki motivasyonuyla ilgili de ipuçları veriyor. Her ne kadar sosyal konulara parmak basan bir yönetmenden ziyade, Yeşilçamın melodram ve komedi klasiklerini yaratmış bir usta olarak anılsa da, Canım Kardeşimde çok iyi anlattığı bir şekilde parmak basmak istediği birçok nokta olduğunu anlıyoruz. Canım Kardeşim, Yeşilçamın en dokunaklı ve unutulmaz filmlerinden biri kuşkusuz. Tarık Akan ve Halit Akçatepenin muhteşem uyumuyla sinemamızın klasiklerinden biri haline gelmesi de fazlasıyla hak edilmiş bir başarı. Filmi izlemeniz ve Kahramanın şapkalı abileriyle, onun bilye arkadaşını tanımanız dileğiyle.
-Bana bak, sana bir şey söyleyeyim mi?
-Söyle
-Kimseye söylemek yok ama!
-İyi ya söylemem.
-Yemin et bakayım.
-Valla billah söylemem.
-Ben ölecekmişim.
-Ne var oğlum bunda yemin ettirecek?
- Hiiiiç.. ama abimle Halit Abim duydun mu?
diye bağırdılar akşam bana.
Ben de korkudan duymadım dedim.
-Sen sahiden ölürsen bilyeler ne olacak?
-Ne bileyim ben.
-Bana versene?
- İyi ya, ölünce abimden alırsın.