Sayfa Yükleniyor...
Emin Alperin ilk uzun metrajlı filmi olan Tepenin Ardı; ilerledikçe mesajını netleştiren, insanın içindeki öteki yaratma arzusuna ışık tutan bir film. Başrollerinde Berk Hakman, Mehmet Özgür, Reha Özcan gibi başarılı aktörleri barındırıyor. Üçlüye suskunlar dizisinden aşinayız - tanınmış, dolayısıyla seyirciye yabancı gelmeyen oyuncular. Vahşi tabiata uyum sağlayarak, ilkelleşen insanlara bakış atıyoruz tepenin ardında. Et yiyerek, rakı içerek erkek olunan bir yayla burası. Doğanın hırçınlığıyla baş başa kalan insanlar, yabanileşmeye başlamışlar. Küçük yerlerde yaşayanların hep daha masum, daha temiz kişiler olduğu söylenir; çünkü burada yaşayanlar şehirlerin insanlara kattığı sinsiliğe uzaktır. Kırsallık masumdur, şehirler gibi kirli değildir; ne de olsa bozulmamış, dokunulmamış bir doğa söz konusudur. Hepimiz böyle düşünerek büyümedik mi? Tepenin Ardı, o sandığımız masum köy insanından bizi uzaklaştırarak gerçeğe götürüyor.
VE MERYEM
Tepenin ardı, sosyal problemlerin alegorik olarak anlatıldığı ve bu yüzden de yorumlamalara açık olan bir eser. Yörükler ile Faik Ağanın kavgası, kullanılan müziklerin de etkisiyle daha da gergin bir hale doğru gidiyor. Güncelliğini kaybetmeyen bir konuya değinmesinden dolayı tepenin ardı, önemini yitirecek bir esere benzemiyor. Uyuyor olan kişiyi, yattığı rüyadan uyandırıp bilincine kavuşturan bir yapım demek yanlış olmaz. İnsanın, kendi karanlık tarafının farkına varmasını sağlamak gibi bir etkisi de var. Eleştirisini sert bir şekilde, gerçekçiliği de arkasına alarak yapan bir film diyebiliriz. Ve Meryem Ataerkil düzende erkeklere hizmet ederek varlığını sürdüren, babasının deyimiyle sefa pezevengi Nusret tarafından tecavüze uğrayan Meryem. Tek kadın karakter ve çoğunluğun karşısında ezilmesine, tecavüze uğramasına rağmen sesini bile çıkarmadan hayatına devam etmeye çalışan Meryem. Bastırılmış, hamarat olmasıyla övülen kadın gibi kadın Meryem, düzenin altında yok olan kadınlardan sadece biri. Evin çilesi, iki çocuğun sorumluluğu hepsi bu kadının üzerinde. Anlayacağınız tüm yükü omuzlarında sırtlayan bir kadın Meryem. Meryem kadar masum insanlar yok tepenin ardından. En çok sözü geçen, saygı duyulan Faik Ağa var mesela. Çocuklarının işe yaramazlığından şikayet ederken ya da tepenin ardındaki Yörüklere öfkelenirken görüyoruz onu genelde. Taş düşse bile suçlanacak biri var: Yörükler! Varoluşunu tamamlaması için bir düşmana; hayata tutunmak için bir savaşa ihtiyaç duyuyor adeta. Çoluğunu çocuğunu da bu savaşa sürüklemeden ileri durmuyor tabii.
MASANIN ALTINDAKİ BOMBA
Film, gerilim halinde, her an bomba patlayacakmış hissinde devam ediyor. Alfred Hitchcockun bahsettiği o masanın altındaki bombanın patlamasını istiyoruz artık - gerilim had safhada. Durmaksızın düşman yaratan, ötekinin varlığıyla bir anlam kazanmaya çalışan Faik Ağanın asıl mücadelesi kendisiyle. Suçlayacak birini bulmak rahatlatır ya insanı, o da Yörüklere suç ata ata erkekliğini coşturuyor. Sorun yaratmaktan başka mücadelesi yok. Tepenin Ardı, hassas konuları, bu denli derin ve sessiz sessiz işleyişiyle kendisine hayran bırakan bir film. İnsanın durduk yere, boş nedenlerle çatışma/savaş yaratma isteği ölümle sonuçlanıyor. Tepenin ardı, yalnızca bir yaylanın durumu olmaktan çıkarak evrenselleşiyor. Sebepsiz yere hayatını kaybeden onca gence, onca cana değiniyor yönetmen. Berk Hakmanın canlandırdığı sessiz sakin, kalabalıklardan kaçarak dolaşan Zaferin ölümüyle sonuçlanıyor bu savaş. Faik Ağanın yani otoritenin savaşı, boş yere suçladığı tepenin ardındakiler tarafından en sonunda karşılık buluyor. Faik Ağanın başlattığı, yanlış kişilerin suçlandığı savaş Zaferin ölümüyle daha da tetiklenecektir elbet, son sahnede silahlarıyla dağa çıkan mağrur erkeklerden de anlaşılıyor bu durum. Filmde geçen şu kısacık replik öylesine uzun uzadıya düşüneceğimiz konuları getiriyor ki aklımıza.
Küçük kız: Yörükler bize bir şey yapmaz ki.
Nusret: Niyeymiş?
Küçük kız: Biz de Yörüğüz de ondan. Annem öyle dedi.
Nusret: Ama onlar kötü Yörük.
Filmde Faik Ağa tarafı ve diğerleri arasında çizilen sınır, Robert Frostun Duvar onarımı adlı şiirine götürmeden edemiyor beni. Doğanın değil, insanın ürettiği, bu nedenle yapay olan bir duvar, duvarlar söz konusu hayatlarımızda. Bu duvar, kimi zaman din olarak, kimi zaman ırk olarak, kimi zaman ise bambaşka hallerde karşımıza çıkıyor. Tepenin ardı olarak bahsedilen kısıma dair yapılan ötekileştirme, çizilen sınır filmde bariz bir şekilde önümüze seriliyor. Ardındakiler kötüdür, kural tanımazlar. Tepenin ardındakilerle birlik olmaktansa düşman oluruz tutumu hakim. Şu koruduğumuz duvarları yıkıp atmak da içimizden gelmiyor bir türlü nedense, onarıp duruyoruz.
Tepenin ardındakini bilsin istedim komşum;
Ve bir gün buluştuk çizgide yürümek için.
Ve tekrar belirlemek için aramızdaki duvarı.
Film çok şey demeden birçok şey anlatıyor aslında. İzleyicinin uykusunu kaçırıp amaçsız, anlamsız savaşlara, kavgalara dair politik eleştirisini yapıyor. Tepenin ardını ön yargılarınızı tamamen yıktıktan sonra görmeniz ve aynı çizgide yürümek dileğiyle. İyi seyirler.