2

Kirazın Tadı: Yaşamaya değecek bir şey


  • Oluşturulma Tarihi : 16.11.2017 06:57
  • Güncelleme Tarihi :

Her şeyi tükettiğimizi düşündüğümüz anda, yaşamdan bir solukta geçmeyi isteriz. Bu yılgınlık ve mutsuzlukla, ölümün çaresizliğine sığınırız çoğu kez. Ancak öyle bir an gelir ki; tek bir neden, evet tek bir neden bizi hayata tekrar tutundurur. Bizlere hiç uzak olmayan Badii’nin hikayesi de böyle başlar aslında. Toprağın öyküsüyle başlayan bir film “ Kirazın Tadı”. Yönetmenliğini ve senaryosunu Abbas Kiyarüstemi’nin üstlendiği filmde; İntihar etme kararı aldıktan sonra, parayla mezarına toprak atacak birisini bulmak için yola koyulan Badii’nin hikayesi anlatılır.

HER TARAF TOPRAK, TIPKI BİR MEZAR GİBİ

Kirazın Tadı, doğasıyla bizi büyüleyen İran filmlerinin dışında kalır, her bir sahne kurak ve tozludur. Umudun, umutsuzluğun, var olma ve yok olmanın işlendiği filmde, kurgu oldukça başarılı. Filmde; Kiyarüstemi’nin kurak ve tozla kaplı yolları seçmesi, yaşam ve ölüm arasındaki ironiyi kuvvetlendirmekten kaynaklanmaktadır. Film’in sonuna kadar araba ile kendisinin gömülmesinde yardımcı olabilecek birisini arayan Bahtii’nin hikayesi, başka hikayelerle birleşerek ayrı tat veriyor. Bahtii’nin yolculuğu esnasında karşılaştığı Afgan ilahiyatçı ile konuşmaları, din üzerine eleştiriler getirirken, bireyin yalnızlığı ve umutsuzluğu üzerinden sorgulamaya gider. İntiharın günah olduğunu biliyorum. Ama mutsuz olmakta büyük bir günahtır. Mutsuzken başkalarını incitirsiniz. Bu günah değil midir? Başkalarını incitmek günah değil midir? Aileni incitiyorsun Arkadaşlarını. Kendini. Bu bir günah değil mi? Seni incitirsem, bu günah olmuyor da, Kendimi öldürürsem mi büyük günah işliyorum? Allah öyle merhametlidir ki yarattığı hiçbir şeyin acı çektiğini görmek istemez!

İçinde bulunduğu çıkmazı, yolda tanıştığı birbirinden faklı kişilere anlatan Bahtii, istediği cevapları alamayınca çaresizce yolculuğuna devam eder. Yol boyunca kurak arazilerde çalışan iş makinaları ve dökülen topraklar gözümüze çarpar. Kamyonlardan dökülen toprakların her biri sanki Bahtii’nin üzerine dökülür. Sahneler olabildiğince ağır ve can sıkıcıdır. Gördüğü manzara karşısında arabadan inen Bahtii’nin gölgesi, dökülen topraklara yansır ve bir ara kendisini kaybedip toprağın içinde öylece oturur. Kamyonların toprakları boşalttıkları esnada çıkardıkları sesler adeta bir savaşı andırır. Her yanı kaplayan toz bulutu içerisinde Bahtii de kaybolur.

KİRAZLARIN TADINDAN VAZ MI GEÇECEKSİN?

Sahneler ilerlerken hiç beklemediğimiz anda, arabanın içerisinde konuşmaya başlayan yaşlı Baheri ile karşılaşırız. Baheri’nin konuşmalarından anladığımız kadarıyla, Bahtii’nin isteğini gerçekleştirecek tek kişi o dur ve işte asıl hikaye bundan sonra başlayacaktır.

Baheri: Size başımdan geçen bir olayı anlatacağım. Henüz yeni evlenmiştim. Başımızda bir sürü bela vardı. Öylesine bıkkındım ki her şeyi sonlandırmaya karar verdim. Bir sabah şafak sökmeden, yanıma bir ip alıp arabama atladım. Kendimi öldürmeyi kafama koymuştum. Dut ağaçlarıyla dolu bir bahçeye vardım. Orada durdum hava hala karanlıktı. İpi bir ağaca doğru fırlattım ama tutturamadım. Bir kere iki kere denedim ama kar ettiremedim. Ardından ağaca çıktım ve ipi sımsıkı düğümledim. Sonra elimin altında yumuşak bir şeyler hissettim dutlar! Lezzetli, tatlı dutlar. Birini yedim taze ve suluydu. Ardından bir ikincisini ve üçüncüsünü. Birdenbire güneşin dağların ardından yükseldiğinin farkına vardım. Ama ne güneş! Ne manzara! Ne bahçeydi ama! Birdenbire okula giden çocukların seslerini duydum. Bana bakmak için durdular. Ağacı sallamamı istediler. Dutlar dallarından yere döküldü. Çocuklar yerken kendimi çok mutlu hissettim. Eve götürmek için biraz dut topladım. Karım hala uyuyordu. Uyandığı zaman o da dutlardan yedi. Çok hoşuma gitti. Kendimi öldürmek için evden ayrılmıştım. Dutlarla geri geldim. Bir dut hayatımı kurtardı. Sadece bir dut, hayatımı kurtardı.

Bahtii: Her şey düzeldi mi peki?

Baheri: Hayır, her şey düzelmedi, ama ben değiştim. Böyle olunca elbet her şey değişmeye başladı. Çünkü düşüncelerim değişmişti. Daha iyi hissetmeye başladım. Yeryüzündeki her insanın hayatında sorunları vardır. Bu böyledir. Yeryüzünde bir sürü insan var. Sorunsuz bir aile yoktur. Size bir fıkra anlatacağım ama üzerinize alınmayın. Bir Türk doktoru görmeye gider ve ona derki: “Doktor bey, vücuduma parmağımla dokunduğumda acıyor. Başıma dokunsam acıyor. Bacaklarıma dokunsam acıyor. Karnıma elime dokunsam acıyor.” Doktor onu muayene eder ve sonra derki: “Vücudun sağlam ama parmağın kırık.”

Muhterem beyim hasta olan sizin düşünceleriniz. Sizde bir sorun yok bakış açınızı değiştirin. Kendimi öldürmek için evden çıkmıştım, ama bir dut hayatımı değiştirdi. Sıradan, önemsiz bir dut. Dünya göründüğü gibi değildir. Bakış açınızı değiştirmelisiniz ki dünya değişsin.

Bütün umudunuzu mu kaybettiniz? Sabah uyandığınızda gökyüzüne baktınız mı hiç? Şafakta güneşin doğuşunu görmek istemez misiniz? Günbatımında, güneşin kırmızısını ve sarısını, artık daha fazla görmek istemiyor musunuz? Ayı gördünüz mü? Yıldızları görmeyi istemiyor musunuz? Dolunaylı geceyi, yeniden görmek istemez misiniz? Kirazların tadından vaz mı geçmek istiyorsunuz?

Bahtii, Baheri’nin söylediklerinden oldukça etkilenir. Filmin son sahnelerinde Bahtii, ağacın yanına kazdığı mezarının içerisine gelir ve uzanır. Gözleriyle gökyüzüne bakıp dolunayı seyreder. Fakat Bahtii’nin intihar edip etmediğini anlamayız. Bir anda sahneler değişir; yönetmen, kameraman ve oyuncular karşımızda, filmin çekildiği yerdedirler. Üstelik bu yerler görüntülerin aksine oldukça yeşil yerlerdir. Abbas Kiyarüstemi bizleri şaşırtan bu final ile hayatın kendisinin bir kurgu olduğunu tekrar tekrar hatırlatır bize. Bir kirazın tadını anımsamakla yaşamın değerini anlayan Bahtii kadar geç kalmayın hem hayata hem de filmi izlemeye. İyi seyirler. 

Kirazın Tadı: Yaşamaya değecek bir şey
Sultan Gümüş Kaya
Yazarımız Kim ?

Sultan Gümüş Kaya