Sayfa Yükleniyor...
“Kimse hayatından memnun değil. Herkes derin bir huzursuzluk içinde kıvranıyor; Daha iyi bir hayata ulaşmak istiyor ama o yeni hayatın ne olduğunun da farkında değil. Tarifi yok; dolayısıyla toplum mitolojisi ve ideali de yok. Bu yüzden bir nehrin suları bizi önüne katmış götürüyor. İnsanlar akıntıdan kurtulmak için kıyıdan sarkan dallara tutunmaya çalışıyorlar. Kimi din dalına tutunuyor, kimi milliyetçilik, kimi Kürtçülük; kimisi nihilizme gömülüyor.” (Zülfü Livaneli / Mutluluk kitabından…)
Şimdi gözünüzde canlandırmaya çalışın; Marmaris’in harika koylarında masmavi deniz, bir sürat teknesi, içinde şalvarlı kasketli iki adam yani “ağanın adamları” bir kadını kaçırıyorlar. Bu tekneyi son sürat takip eden başka bir sürat teknesi içinde inzivayı tercih etmiş zengin bir profesör ve askerden yeni gelmiş “ağanın oğlu”… Biraz zor oluyor değil mi? Filmi izlerken bu sahneyi hiç yadırgamıyorsunuz. Çünkü kurgu harika. Hikaye çok çarpıcı. Kendini bulmaya çalışan bir akademisyen ve törenin ölüme mahkum ettiği, hayatında köyünden başka yer görmemiş bir kız ve onu öldürmekle görevlendirilmiş ağa oğlu. Bu üç yaşam bir teknenin içinde buluşuyor ve bize; törenin acımasızlığını, elinde ki naylon torbanın içindeki bir kaç parça eşyası ve düşmanları dışında hiç bir şeyi olmayan insanların çaresizliğini anlatıyor.
ÇOK GÜÇLÜ BİR FİLM
Aslında hikayenin belirli noktalarına gerçekçi olmadığı yönünde itirazlarım olabilirdi. Ama bu filmin değil romanın eleştirisi olurdu. Zülfü Livaneli’nin ‘Mutluluk’ romanını okumadan bunu yapamam. Bu kitap bütün dünyada o kadar ilgi gördü ki belki okumuş olsam da yapamazdım. Uyarlama demişken… Evet, Abdullah Oğuz’un sinemayı iyiden iyiye ciddiye aldığının kanıtı olan Mutluluk, Zülfü Livaneli’nin tüm dünyada büyük ilgi gören romanından uyarlama. Öykü ve senaryo yazarlığının Türk sinemasının en önemli zaafı olduğu düşünülürse, özellikle güncel edebiyatımızın malzeme edilmesi zaten gerekli. Kendisi de sinema filmlerine imza atmış olan Livaneli’nin romanının sinema için uygun bir malzeme sunduğu da ortada.
HEPİMİZE ATILAN BİR TOKAT
İzleyenlere filmde “en çok etkilendiğiniz sahne hangisiydi?” diye soracak olsanız; kimi Meryem’in kendisini asmaya hazırlanışını, kimi yine Meryem’in başına dayanmış bir tabanca eşliğinde kendini bir köprüden aşağıya atmasını, kimi Meryem’in ninesiyle vedalaşmasını, kimi de Meryem ve Cemal’in birbirlerine karşı olan bastırılmış duygularını söyleyecektir. Biraz şaşırtıcı ama benim en çok etkilendiğim sahnede ne Meryem ne de Cemal vardı. Ben en çok Profesör İrfan’ın annesi ile geçirdiği akşamda ona pişmanlıklarını anlatmasından etkilendim. Babasının cenazesine gelemeyişinden ve düğününe anne babasını çağıramayışından duyduğu pişmanlığı. Elbette filmin final sahnesini es geçmeyeceğim. Öylesine korkunç bir sahneydi ki dünyadaki tüm amcalardan hatta tüm erkeklerden nefret etmeme neden olmuştu. Meryem’in denize vurarak çırpınışı aslında hepimize atılan bir tokattı.
ÖZÜR DİLERİZ MERYEM
Töre merkezli bir girişin ardından, üç karakterin yollarının kesişmesinden itibaren, Türkiye’nin birbirine taban tabana zıt iki kültürel kesiminden gelmiş insanların birlikte çıktıkları yolculuk süresince aralarında beliren çelişkilere odaklanan Mutluluk, dramatik gücünü bu insanların birbirlerini etkilemeleri ve değiştirmelerinde arıyor. Meryem’in bir ahırda kilitli tutulup intihara yönlendirilmesine kadar giden sekans ve final sahnesi filmin en güçlü kısmı olduğu kadar en acı sahnesi. Bu kez iyi seyirler diyemeyeceğim... Senden özür dileriz Meryem! Sen ve senin gibilere bunu yaşattığımız için özür dileriz.
FİLMİN KÜNYESİ
Yönetmen: Abdullah Oğuz
Oyuncular: Özgü Namal, Murat Han, Talat Bulut,
Senaryo: Kubilay Tunçer - Elif Ayan - Abdullah Oğuz
Görüntü Yön: Mirsad Heroviç
Tür: Dram
Yapım Yılı: 2007
Ülke: Türkiye
Dağıtımcı: Kenda Film