2

Tabutta Rövaşata


  • Oluşturulma Tarihi : 24.01.2018 06:28
  • Güncelleme Tarihi :

Hayata yenik düşmüşlük her daim sinemanın vazgeçilmez unsurudur. Bunu anlatmak her sinemacının derdi olmasa da bazılarının derdidir. Bu düşünceyle yola çıkarsak; Hayata tekme atamayanların, bir köşede kalanların, hayatın tekmesini yiyenlerin filmidir “Tabutta Rövaşata”. Film bizlere “Mahsun” karakteri üzerinden anlatılıyor. “Ah Mahsun Ah” diyerek filmin başlarından itibaren kendimizi Mahsun karakterinden alamıyoruz. Mahsun, hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen hayata küsmüyor, hayatına devam ediyor, dostlarıyla içiyor, içkisini paylaşıyor, onları seviyor, onlara kazık atmıyor. Tek ihtiyacı geceleri başını sokacak bir yer. Bulamadığında araba çalıyor, ısınmak için çaldığı arabaların içinde yatıyor. Hayatın acımasızlığını, vicdansızlığını Mahsun karakterinin yaşayışlarında görüyoruz. Tabutta Rövaşata, isminin verdiği gizemle, almış olduğu birçok olumlu eleştiri ile böylece izleyiciyi karşısına geçiriyor ve 75 dakika gibi kısa bir sürede tam anlamıyla kaybeden bir insanın yaşamını anlatmaya başlıyor. Başrollerinde Ahmet Uğurlu, Tuncel Kurtiz ve Ayşen Aydemir’in rol aldığı bu kült filmin yönetmenliğini yapan ve senaryosunu yazan ise Derviş Zaim.

AKILLI BİR EVSİZ

Mahsun Süpertitiz, hayatını inşaatlarda kalarak sürdüren, yakın arkadaşları tarafından karnı doyurulan, kimilerine göre deli, kimilerine göre akıllı bir evsizdir. Açamadığı kapı, çalamadığı araba yoktur. Filmin geçtiği 1996 yılında normal gibi karşılanan “falaka” cezasını o yemekten bıkmamıştır ama polis onu yakalamaktan ve dövmekten bıkmıştır. Mahsun, Rumeli Hisarı yakınlarındaki bir kahvede geçen olaylar silsilesinde eroinman bir kadına aşık olacaktır, hayalini kurduğu tavus kuşlarına ve bu kadına ulaşmak için her şeyi yapacaktır. Üşüdüğünde araba çalıp elini ısıtmak, çarptığı köpeği doktora götürmek, hayatta kalabilmek için polisten bir araba dolusu dayak yemeyi göze almaktır Tabutta Rövaşata. Hayatını renklendirmek için tavus kuşlarına sarılmak, ilk parasıyla arkadaşının mezarında içmek, bir kaç masum öpücük için gemileri yakmak, “çıkma ekmek” dışında bir tas çorbanın önemidir Tabutta Rövaşata. Yani aslında bu kadar sıkışmış bir hayatta yapılabileceklerin sınırının hem varlığı hem yokluğu, kısacası “Beni Taksim’e götür!” diye aciz duruma düşmektir. Mahsun Süpertitiz’ler her gün yanımızdan korkan gözlerle geçerken, onları daha iyi anlamamız içindir. Filmdeki hayran bırakan oyunculuğuyla dikkat çeken Ayşen Aydemir’in de daha 35’inde, filmin çekildiği tarihten çok kısa bir süre sonra kanserden hayatını kaybetmiş olması bu “esrarlı” filmi Bab-ı Esrar müziği ile hüzünlü bir görüntüde hatırlamamıza sebep olacaktır. Düşük bütçeli ve Neo-realizm esintisini yüzümüze yüzümüze vuran Tabutta Rövaşata hiç kuşkusuz Türk sineması için önemli bir köşe taşıdır. Yalın, düz anlatımı ile film aşırıya kaçmadan sürekli bir kaybedenin öyküsünü anlatmaya çalışıyor. Bu kaybeden, isyanını, kaybedişini haykırmamaktadır. Kendi içinde yaşamaktadır. Dışarıdan sıradan bir araba hırsızı olarak görülse de bu arabaları gerçekte hırsızlık amacı ile değil, sesini duyurmak için çalmaktadır.

YİNE HAYAL KIRIKLIKLARI

Mahsun, hayattan sürekli tokat yemiş bir karakterdir. Haksızlığa uğramaya, azarlanmaya, küçük görülmeye tahammülü yoktur. Bu inadı nedeni ile özellikle kendisine yapma denilen şeyleri yapmaktan geri duramamaktadır. Araba çalması, tavus kuşunu kesmesi hep bir isyan sonucudur. Tavus kuşlarını görmeye gidemezsin derler. İnat ederek Hisar’a gizlice girerek onlarla vakit geçirir. Polislerden korkmasına, dayak yemesine rağmen inatla ve bir şeylere kızarcasına araba çalmaya devam etmektedir. Etrafındakiler tarafından anlaşılamamış bir karakterdir. Serseri denmekte ve ciddiye alınmamaktadır. Aşık olduğu, yanında utandığı, dost olmaya çalıştığı kızın para karşılığı erkeklerle birlikte olduğunu öğrenmesi Mahsun’u yine hayal kırıklığına uğratmıştır. Yine ciddiye alınmamıştır. Halbuki söylediği özellikle de şu söz öylesine ciddiye alınmayı hak ediyor ki.

– Araba mı çaldın lan yine?

– Hı hı..

– İyi bok yedin.

– Soğuktu!

 

Evet, sokaklarda kalan, üşümesine rağmen hayatını idame etmeye çalışan birinin soğuk olduğu için araba çalması ciddiye alınacak bir nokta. Soğuktu deyince birkaç hafta önce köşemde yer verdiğim ‘The Pianist’ filmi ve orada geçen bir replik geldi aklıma.

-Lütfen ateş etmeyin, ben Polonyalıyım.

-Neden o zaman o lanet olası Alman paltosunu giyiyorsun?

-Üşüyorum!

Hayat filmde geçen, “Yalnız seni alabildim. Seni diğerlerinden ayırdığım için özür dilerim ama izin vermiyorlar artık hiçbir şeye izin vermiyorlar” repliği kadar ciddi. Yaşama hakkına izin verilmeyecek kadar ciddi. Usta oyuncu Tuncel Kurtiz’in o efsane repliğini vermeden geçmem mümkün değil elbet. “Soğuk olan hava değil Mahsun. İnsanlar soğuk. Hayat çok soğuk. Keşke bu kadar soğuk olmasaydı da dünya, sen de bu kadar üşümeseydin. Çok değil, bir iki aya kadar da kış biter zaten. İdare et. Üşümezsin.” Bu soğuk kış mevsiminde içinizi ısıtacak bir şeyler yazmak isterdim. Ancak inkar edemeyiz, havalar değil hayat çok soğuk. İyi seyirler.

Tabutta Rövaşata
Sultan Gümüş Kaya
Yazarımız Kim ?

Sultan Gümüş Kaya