Sayfa Yükleniyor...
Netflix yapımı Aşk 101 adlı Türk dizisi ilk sezonuyla ekranlara geldi. Dizi bildiğiniz gibi yayınlanmadan önce bazı çevrelerin eleştiri odağında yer almıştı. Hatta bir siyasi parti dizinin yayınlanmaması için RTÜK’e çağrıda bulunmuştu. Dizinin kahramanlarından biri olan Osman’ın eşcinsel olduğu, karakterlerin Avrupa gençliği özentisini yansıttığı ifade edildi. Benim gibi diziyi izlemeden bunlara maruz kalanlara şunu söyleyebilirim: Tüm bu söylenen sözleri çöpe atın. Dizi de eşcinsel bir karakter yer almıyor. Avrupa özentisi bir gençlik de dizide bulunmuyor. Tam anlamıyla bizden bir dizi. Peki dizi nasıl der dediğinizi duyar gibiyim. O halde başlayalım.
1998 yılında geçen dizi 5 liseli ana karakter üzerine kurgulanıyor. Aslına baktığımızda ise bu 5 karakterin de birbirlerine benzediklerini tam olarak söyleyemeyiz. Tek benzedikleri nokta farklılıklarına rağmen birbirlerine sahip çıkmaları ve doğru bildikleri yolda ilerleyebilmeleri. Karakterlerimiz okuldan atılmalarını engelleyen öğretmenlerinin tayinine engel olmak için okula yeni gelen basketbol koçuyla aşk yaşaması için bir mücadeleye giriyor. Bu aşk mücadelesi bir sarmala dönüşüp öğrencileri de içine alırken etki alanında kalan herkes bir domino etkisi ile birbirlerinin hayatına dokunuyor. Bu ana 5 karakterimiz aslında bize dayatılan tüm sistemlere karşı bir başkaldırı içindeler. Bunu yaparken klasik Türk lise dizilerindeki gibi kötü karakterden iyi karaktere doğru yönelimle yapmıyorlar. Yine klasikleşen Türk dizilerinin fakirlik, gençleri kötü yola sokar sonra idealist bir öğretmen gelir bu kötü ama fakir gençlerin altında yatan iyi insanı ortaya çıkartır ve onları hayata faydalı birer birey yapar klişesi yok burada. Hatta dizide 5 karakterimiz öğretmenlerinin hayatına dokunuyor ve onların hayatını değiştiriyor. Yani doğru yolu söyleyen kabullenilmiş öğretmen karakteri değil burada. Dizi de karakterlerin çoğunluğunun maddi durumu iyi, yine çoğunluğunun kural tanımaz dışa vurulmuş yapılarının yaşadığı durum ailede yaşanan sorunlar. Bu da bireylerin ailede alacağı eğitimin toplumda onun yansıması olacağını bizlere gösteriyor. Dizi aslında her birimizin hayatının bir yerine temas ediyor. Bazımızı lise yıllarına sürüklerken bazılarımızı çocuklarımıza yönelik davranışlarımızı sorgulatmaya kadar götürüyor. Dizi, serseri ama zeki Sinan karakteriyle hepimizin sorgulamadan kabul ettiğimiz klişelere karşı sert eleştiriler yöneltiyor ve bizleri afallatıyor. Baştan sona hayatla ilgili aforizmalarla karşı karşıya kalıyoruz. Dizinin senaristi Meriç Acemi’yi bu yönden kutlamak gerekir. Bir de dizinin yönetmeni Ahmet Katıksız’ı tebrik edelim. Çekimler sizi dizinin içine çekiyor. Işıklandırması, açılar çok iyi. Senaryodaki duygusal ve derin anlar yönetmenin objektifinden yüreğimize dokunuyor. Dizi de eksiklikler yok mu evet var. Bazı yerlerde buna ne gerek vardı diyebiliyorsunuz ya da burası olmamış, şöyle olmalı da diyebiliyorsunuz ama geneline baktığınızda dizi Türk dizi tarihi açısından elit kategori de yer alacaktır.
Son olarak; dizi baştan sona inanılmaz bir şekilde sürükleyici. Bölümlerin ve saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Hep bir merak örgüsü içindesiniz ki finalini de buna uygun bir şekilde yapıyor.