Atasözleri; toplumların deneysel birikim ve eylemlerinin yüzyıllar boyunca bıraktığı izlerle somutlaşır. Düşünce akışına sağlam bir temel oluşturan ve düşüncenin yayılma ölçülüğünü gösteren mantıksal düzenlemenin açıklığı, netliği ve anlam zenginliğinde eğretileme yolu ile kızım sana söylüyorum gelinim sen anla şeklinde, dildeki bu teknik, kuşaktan kuşağa aktarılması ulusal değerlerin, ortak fenomenlerin oluşumunda önem kazanmaktadır.
Ulusal karakterlerin sonucu olan bu kültürel birikim, ulusların tarihsel olaylara, yaşamın içinden gelen deneysel verilerin özetlenmesine bağlıdır. Bir ulusun karakteristik yapısının sentezinde bile öz kaynak olarak damıtılmış ve taşınmış, paylaşıldıkça yaygınlaşmış ve daha farklı olaylar karşısında bireyden çıkıp yaygınlaşması sonucunda kimin tarafından söylendiği tespit edilemeyen bu birikim Anadolu da yaşamış insanların ortak değerlerindendir.
Halklar arasındaki kültürel etkileşimin en somut örneğini oluşturan ve sürekli taşınan; taşındıkça söylemi günün koşullarına veya taleplerine uygun olarak değişen özdeksel yapı, her halk, kendi duyarlılığını bu sözlerde saklayarak özetler ve geleceğe bir edim olarak aktarır. Elbette özgün karakterde sözler vardır ama çoğunluğu ulaştığı coğrafyanın, iklimin ve halk kültürünün renklerini, sesini, öfkesini, sevincini de alarak yeni bir forma bürünür.
Orta Asyadan Anadoluya uzanan kültürel süreçte oluşan atasözlerindeki simgeleme ve soyutlama zenginliği, ustaca bir üslup, büyüleyici ve inandırıcı bir anlatım ile ulusal ve toplumsal yaşamın izlerini, bir toplumun olay ve olguları nasıl algıladığının özetidir. İnsanlarımızın zekâlarındaki keskinliği ve hayallerindeki derinliği de içerir.
Yıl 1999. Zaman yangın saatlerinde kendi gölgesine çekilirken biz dünya havarileri, uluslar arası aktivistler, çölün ortasında yoldayız.
Kendi ağırlığını zor taşıyan ve her an bizi çöl ortasında bırakmaya niyetli bir otobüsün içinde, hüzünlü bakışlarını birbirinden gizleyen değişik ülkelerden şairler, ressamlar ve yazarlarla Basradan Zübeyir ilçesine doğru gidiyoruz. On ülkeden sanatçıların oluşturduğu barış komitesi olarak, Festivale katılan bütün sanatçılardan topladığımız paralarla aldığımız kalem ve defterleri dağıtmak için bir kız lisesinin önünde dururken hiç mutlu değildik.
Amerikanın körfez savaşından sonra uyguladığı ambargo nedeniyle bir ulusun ve dünya medeniyetlerine beşiklik yapmış kentlerin yıkıntıları arasında hüznümüzü saklayamamanın acısını bakışlarımızda taşıyorduk. O sıralarda genç müdirenin odasında çayımızı yudumlarken televizyonda Bağdat ve Musulun bombalandığını izliyoruz Çocuklar, Adana İncirlik üssünden kalkan uçaklar tarafından vurulmuştu. Yıkılan okulda can pazarını yaşayan öğrencilerin kanayan çığlıklarını gizleyemiyorduk. Öz bitmişti. Soylu bir toplumun yok edilişine tanık olan bakışlarımız birbirine sığınırken, Okulun yıkık duvarının üzerinde bir Irak atasözü yazılıydı.
Komite olarak hepimizin gözü orda buluşunca birbirimize baktık. Zafer, acılarını silah yapan toplumlarındır
Otobüse bindik geri dönüyoruz. Beynimde dolaşıp duran Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz atasözümüzü çevirerek anlatıyorum. Herkes yarım kalan yanlarını toplayarak şaşırmış gözlerle bana baktı. İlk defa duyuyorlardı. Hem anneyi, hem Bağdatı yücelten bu atasözümüzü. Not aldılar, tekrar tekrar sordular o büyülü ve dirence dönüşen Ata sözümüzü.
Gözlerimi kapatıp dönüyorum Anadolu ya, ruhumuzun çocuk ve bilge sayfasına.
Atasözlerimiz ve bütün dünya dillerinde var olan, yüzyılların hayat kaynağından süzülüp gelen o inci tanelerine
Kültür emperyalizmi karşısında sessiz ama kararlı bir duruşun, bir felsefenin simgesel ve büyülü söz dizimine sığınıyorum...
Enjekte edilen lay-lom kültürün; insandan ve hayattan kopuk gençlerimizi zehirleyen, sistem tarafından pompalanan Etkin popüler kültürün yarattığı boş ruhların karşısına yüzyılların birikimi ile karşı duran,unuttuğumuz / unutturulan öz benliğimizin çocuk inadını ve direncini saklayan atasözlerini avuçlayıp koydum , donuk bakışlarımızla titreyen koltukların soğuk demirlerine.
Neydi Atasözleri Bu gücü nerden alıyordu. Ya Anadolu da!
Tarihsel yaşam dizgemizin özü ve sözü olan ve özet sunumu içinde yüzyılların deneyimini taşıyan ortak değerlerimizin somutlaştığı bu özdekçi savsözlerin gücü,yaratan toplumların kimliğini de ele veriyordu..
Anadolu dediğimiz bu topraklarda yaşamış bütün insanların dil öbeği içinde oluşan kültürel birikimin zenginliğini unutturan ve yok edecek kadar küçümsenmesini hedef alan global teknolojik çağın yabancılaştırdığı insanlarımızın birlik ve bütünlüğü, ancak bu kültür mirasımıza sahip çıkarak, soylu atlıların sırtındaki ortak değerlerimiz olan bu bilgece söylemlerin gelecek kuşaklara aktarılması ile mümkün olduğunu biliyordum.
Yüzyıllardır aynı sofrada ekmeğini paylaşan Irkı, dili, dini ne olursa olsun zengin dilimizin içinde buluşan bu kültürel zenginlik İşgal altındaki hayatımızın direnç ırmağında, halkların ve hayatın düşmanı olan emperyalizme karşı savaşımda süslü ve kararlı bir sapana dönüşecektir.
Ana gibi yar ve Bağdat gibi diyar bırakmayan emperyalizme karşı tavır alan bütün toplumlar, güçlerini atalarından kalan ve yüzyıllardır çoğalarak gelecek kuşaklara aktarılan o güçlü halk söyleminden, birikimin sanatsal bir imgeye, bilgeye dönüşen sözünden alacaktır.
Bu toprakların atasözleri, Ulusal kurtuluş savaşımızda omuz omuza direnen halkımızın paylaştığı kuru ekmek, yarınlara olan inancı ve haklı mücadelenin onurunu mermiye dönüştüren kültürel zenginliğin şiire dönüştüğü kutsal eylemidir.
Kendini zor taşıyan otobüsü Basradan dünya gündemine taşıyan güç, haklılığı pekiştiren o birikimin; halkların atalarından aldığı rengârenk direnç söylemidir, aslında Zafer, acılarını silah yapan toplumlarındır
Tarih acılarını yazdı... Güldü