2

“ALLAH’IN ASKERLERİ”


  • Oluşturulma Tarihi : 07.03.2015 07:08
  • Güncelleme Tarihi :

Azalıyoruz... Sürekli azalıyoruz...

Buna karşılık diyalektik olarak mutlaka karşılığında bir şeyler çoğalıyor…

Hüznümüze karşı sevinç gelmeli…

İşkenceye karşı direnç

Savaşa karşı barış...

Açlığa karşı doygun bir hayat

Baskı ve sömürüye karşılık, gelişmiş bir demokrasi

Ağıtlara karşılık, kavuşma ve sevinç çığlıkları...

Yalnızlığımıza karşılık çoğalmalıyız aslında… Belki de bütün bunlar olurken biz farklı bir mevsimde, farklı boyutlarda ve farklı bir hayatın izlerini sürüyoruz. Az önce dostum buradaydı...

Az önce Homeros, beyaz bir yele sarılmış atların sularındaydı meles çayında... Az önce Köroğlu geçti, Dadaloğlu, Rahvan bir Küheylan… Pir Sultan, kuşanmış haklının ve mazlumun umudunu, kızıla boyanmış al kanlardan ve Mevlana Celaleddin-i Rumi geçti ağır ve sessiz ve derin bir tütsünün, semaya yükselen dumanından... Yunus Emre, Taptuk Emre oturuyordu ufukların sedir ağacından gölgesine… Aşık Veysel’in yorgun sesi dolaştı tepemizdeki yorgun rüzgarda... Mahsuni Şerif, Ruhi Su ufuklara bakıp konuştular, hayatın uzun soluğunu; Nazım baba dokundu hasret sözcükleriyle bu topraklara…

Hızla dönüyor dünya...

Hızla geçiyoruz penceresinden hayatın...

Ve hızla terk ediyor bizi umudun renkleri… Azalıyoruz...

Tevfik Fikret geçti Haluk’un defterinde; yarım kalan aşklarını yoksullara dağıtarak… Halikarnas geçti deli bir yelkenlinin arkasında… Bulutlarda devrim resimlerini unutan Abidin geçti... Yorgun elleriyle, Neşet Günal köylüleriyle… Ellerinde tırpanlar vardı, ellerinde orak ve ekilecek toprakların hayalleri… Bir çırpıda değişti sahne… Bir çırpıda ağladı yağmur ve geçti rüzgar yaşarken bitmez dediğimiz hayat ırmaklarından.

Pusluydu hava, puşttu zaman… Açlık ve yalnızlık serilmişti kilimine bu sahnenin...

Enver Gökçe penceresinden bakıyor kimsesizler yurdunun; son şiirini yazıyor ufuklara… Hasan Hüseyin aslan yeleli hüzün, Allah’ın askeri ve kahramanı aç çocukların… Uğur geçti gözlükleriyle, tombiş elleriyle, yanaklarıyla devrimin, Deniz geçti, Mahir geçti pankartlarıyla özlemlerin… Ulaş koşturdu peşlerinden, miting alanlarına… İbrahim de ordaydı… Mahşeri kalabalık…

Azalıyoruz...

Çoğalıyor yalnızlığımız; bir cam fanusun içinde, kıstırılmış umutlarımızın çiçeklerini, yüreğimizde saklayarak. Bütün yeryüzü renklerini ve bütün şekerleri gelecek günlere saklayarak.

Pamuk şekercisi geçti, pembe çığlıklarıyla kapıdan… Arkasından Erdal Eren koşturuyor... Baloncular ve fırında pişmemiş ekmeğin ateş kokusu… Berkin koşturuyor hayatın baharına, kalabalığa, devrimin çocuk oyunlarına, alanlara…

Çoğalıyor gidenler… Çoğalıyor  yalnızlığımız…

Ellerimiz büyüyor, umut taşımaktan. Gözlerimiz büyüyor karanlığı yırtmaktan, yüreğimiz büyüyor geleceğe inanmaktan...

Azaldıkça büyüyoruz… Azaldıkça çoğalıyoruz ve çocuklar gibi hüzünlü ayrılırken bu güzel oyunun sahnesinden. Birbirimize el sallıyoruz sadece. Ve yalnızca buğulu gözlerle uğurluyoruz Allah’ın askerlerini; hayatımızda tanık olduğumuz, beslendiğimiz ve bizi de heybesine alan beyaz yeleli atlarıyla yoldaşlarımız…

Şimdi de Yaşar baba gitti. İnce Memed’in yoldaşı, efsanelerin son masalcısı... Umudun en güzel rengi kitaplarıyla… Direnen bütün ırgatların ve eşkıyaların at sürdüğü yollardaki çiçeklerin ve dikenlerin, dağların ve ırmakların koroya katılan sesleriyle...

Barışa koşan atlılar geçti hışımla ve geç kalmanın telaşı ile bu topraklardan. Ovalardan, yaylalardan ve pirlerin ve yarım kalan bütün dualarından. Sevinçlerin, çocukların, koşmanın, bağırmanın ve sokakta kalmış bütün umutların sessizliğini yırtarak fırtınaya dönüştüren boran.

Yaşar Kemal  geçti bu kapıdan… Yorgun, güneşe takılan gözlerindeki umudu dağıtmaktan. Ellerindeki esmer buğday kokusu, pamuğun beyazı, ağanın karası, patronun zulmü, işçinin açlığı, kızların dağlara sığınan aşklarını taşımaktan…

Büyük kent… Büyük fırtına... Koşan insanlar, rotatifler, raylar, aç insanlar, patronlar, faşizm, baskılar, darbeler ve dilinin bağlı saatlerindeki çığlık… Anlatımsız ve sağır ve dilsiz bir hayatın bütün işkenceleri yüreğinde, buruk bir öksüz çocuk kimliğinde, bir küheylanı dağların... İsyanın ve adaletin ve özgürlüklerin, barışın ve haklı taleplerin yoldaşı ve abisi zamanın…

İşte “Allah’ın Askerleri”…

Zaman kavramı dışında kalmanın büyüsünü, halkıyla bütünleşmekte, bütün yeryüzü mazlum halklarıyla, özgürlüklerin sesi ve kardeşi olmakta bulan havariler… Kavgaları ve sevdalarında bütün insanları aydınlığa, barışa, kardeşliğe, adil ve eşit paylaşıma taşıyan ve kavgasını veren havariler... “Allah’ın Askerleri”...

Hoşça kalın, ülkemin ve bütün yeryüzü mazlum halklarının kardeşleri…

“ALLAH’IN ASKERLERİ”
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan