2

ARTOROS SANAT FESTİVALİ - 1


  • Oluşturulma Tarihi : 06.09.2014 05:37
  • Güncelleme Tarihi :

Dağlar..Toroslar..

Çocukluğumun yolundan geçen, uzun boylu gölgelerin ve eşkıyaların, ceylanların, göçerlerin, sevdalıların  kar suyu ile yıkanmış kayalıkların bulutlara sarılan doruklarından aşağı düşen hayallerimin cama yapışan ellerine sarılarak geçerdim Toroslardan..Gülek boğazından. Adana Konya arasında yolu ortalayan ve menzile, İzmir’e yaklaştığımı veya artık iyice uzaklaştığımı  ifade eden büyülü bir kapı olarak  taşındı uzun süre hayatımda..

Toroslar..Karac’oğlan’ın evi, hasreti, vatanı, çiçeği, yeşil donlu sevgilisi..

Yıllar  sonra, çocukluğumun silinmez anılarında  yer alan dev dağların tepesinde, saklı cennet; İbralı ilçesinde  bir festivale katılacağımı, bu dağların oyuklarından sızan kart suyundan içeceğimi, günlerce bulutların yorgan açtığı bir coğrafyada dostlarla sabahlayacağımı, üşüyeceğimi, yıldızlarla  konuşacak kadar  yakınlaşacağımı, kartal, şahin, keklik ve bütün meyve dallarını ve çiçeklerini kuşanıp aynı sayfada  kalacağımı bilemezdim.

ARTOROS Uluslararası kültür sanat festivalinin fikir annesi ve emekçisi ressam sevgili Gülsen Zengin’in girişimleri ve çabalarıyla gerçekleştirilen bu müthiş organizasyonda yer alan bütün sanatçılar şaşkın bakışlarını birbirlerinden saklarken, zaman hepsinin fotoğrafını çekiyordu.

İlk defa buluşan çocuklar gibi dağlara koşturduk. Arkamızdan yetişmeye çalışan dolmuşların içinde kalan eşyalarımızdan yalnızca su kendini saklayamadı. Her adımda tepemizde ağırlaşan güneşin sıcak yelpazesini ancak suyun aziz berraklığı ve serinliği yıkayabilirdi. Önde; yol üstündeki  göçerlerin kızlarına dağıtılmak üzere Torosların bütün çiçeklerini  toplayan ve  aşkını  dağdan dağa, yayladan yaylaya  savuran Karacaoğlan  vardı.  16. Yüzyıldan beri gelen bu çığlığın, aşkın çiçeklerle işlenmiş özlemlerini sazıyla renklere, özleme dönüştüren bu büyük halk ozanının bıraktığı ayak izlerinde yeşeren farklı çiçeklerin çizdiği yolculuğun dağ başındaki tadı farklıydı. Biz, yabancılaşmış ruhlarıyla şehirlerden kaçanlar serseri mayın gibi yılkı atlarının peşinde koşuyorduk.

Aslında şehirlerdeki yılkı atlarının kendisiydi koşturanlar.. Kentlerin demir yığınında pamuk yüreğini saklayan, Çin seddi beton sıkmaçlarında  soluk alamayan, yeşilliği  sevgilisinin gözlerinde arayan, susadıkça ve her aşk yenilgisinde annesine koşan , güçlü görünüp zayıf olan bizler, sanatın her alanında kendini bugünlere atanlardı.  Kuşatıldığımız kentte, kalabalıklar arasında kaybettiği doğayı ve atalarını arayan bu havariler, Toroslara çağrılan veya  kal desen kalacak kent kaçkınları olmanın hüznünü hep  kahverengi görmeye alışmış ve sık sık gözlüklerini silip dağların doruklarına bakan sanatçılardı. 

Karac’oğlan..

Torosların ve güney Anadolu’nun sevgi, aşk, ayrılık, hüzün ve hayatın sorgulandığı  zamanın içinden sazıyla sözüyle  dağlarda dolaşarak  aşkını rüzgara anlatan esmer  gözlü, uzun bakışlı, kısa günlerin konuğu  olarak günümüze kadar gelmesini  sağlayan, yaşatan  Toroslarda yaşayan Anadolu’muzun güneyli  bilgeleri, aşıkları, kızları, oğlanları, göçerleri, çobanları ve yerleşik halkın kendisiydi.

İstediğin kadar bilge, istediğin kadar güçlü ol…Eğer halk ile bağ kuramadıysan, halkın ruhuna, yüreğine, düşüncesine denk düşen söylemin ve eylemin yoksa hiç kıymeti yok.. Saman alevi orda parlar ve kendini aydınlatarak orda bitersin…İşte Karac’oğlan’ın yüzyıllardır hala Torosların civan aşığı olması, dağdan dağa şiirleri ve türkülerinin  dolaşmasındaki tek sır, halkın içinden ve halkın söyleyemediğini özellikle aşka dair dile getiremediğini kendi sevdası içinde nakışlayarak çadırlarda, kervan konaklarında, çeşme başında  söylemesi, paylaşması tarihsel boyutuyla kalıcılığını da  getirmiştir.

İşte O büyük halk ozanının ayak izlerinde kamp kuran dünya sanatçıları bir hafta boyunca İbralı, Ormana ve Ürünlü halkı ile yerel ezgilerden yola çıkıp dünyanın müziğine, Karac’oğlan’ın dizelerinden çıkıp evrensel şiire, yerel kaşık oyunlarından hareketle  klasik müzik eşliğinde Vals’e kadar uzanan derinliği ve estetiği olan söyleşi ve paylaşımların üst boyutu yaşandı..

Toroslarda piyano ile Schubert’in  ruhunu dağlara, Toroslara taşırken, yüreği hoplatan, hüzünlendiren yerel  müziğin, kaşık seslerinde buluşan ve  kekliği taklit eden ses ve oyun figürlerinde coşan  yerel halk, ruhların özgürleştiği oyunlarıyla  geceye uzanan kardeşliğin renklerini çoğalttılar.

Zaman uçarı bir sayfadan kanatlanıp sanatın evrensel ruhuna, sevgiye ve barışa konan çiçekleri toplayıp, hayatla paylaştırma sırasını günümüz sanatçılarına vermişti. Torosların Avşar beylerine ulaşan ezgisi yeni bir söylemle ve sanatın bütün disiplinlerinde yeniden kurgulanıp renklere, desenlere, imgelere ve gölgelere dönüşüyordu. Sahne meydanın ortasında kurulmuştu. Ve sahnede bu hayatın direngen, iflah olmaz çocukları vardı.

Şiirleri, tuvalleri, desenleri, ezgileri, dans figürleri ve zamanı yakalayan makineleriyle  büyük karıncaların inadını da taşıyarak dağlardan ovalara, evlerden sokaklara, okullara, dağılan büyük çocuklar, sere serpe çimenlere uzandı. Dağlar,  Karac’oğlan’ın torunları ve yoldaşlarıyla buluşma  saatini yaşıyordu.

Toroslar.. Yüreğimizin içinde kendimize sakladığımız dağların kardeşleri.. Bulutların içindeki bereketi toprakla paylaşan ve bütün çiçek renklerini elbiselerine ve orda yaşayan güzel insanların gözlerine dağıtan hayatın bu sayfasında  tanık olmak, üretmek ve renklere, yüreklere yeni sevdalar çizmek anılarımızın en güzel karesinde saklanıyordu.

Fotoğraf sanatçıları, Ressamlar, Dansçılar, Heykeltraşlar, Müzisyenler, Şairler, Cam sanatçıları, soğuk seramikçiler, Gazeteciler, Tv Program yapımcıları, Anadolu’dan, Azerbaycan, Bosna, ABD, Bulgaristan, Arnavut, Sırp, Almanya, Japonya, Çin ve daha birçok sanat dalı ve ülkelerden gelen sanatçıların kadim bir tarihe sahip İbradı  ilçesinde  buluşması;140 sanatçının bütün yüreğini ve yeteneğini bu güzel ilçeye katması müthiş bir olaydı.

Gerek Antalya Büyük Şehir Belediye Başkanlığı Sosyal işler ve Kültür Daire Başkanlığı ile Genç ve hukukçu İbradı Belediye Başkanının örnek ev sahipliğinde kayda geçen anılar binlerce fotoğraf karesi ile bütün dünyaya taşındı. Osmanlı İmparatorluğuna 18 Şeyhülislam armağan eden, İslam hukuku ile devlet idaresinin örnek yöneticilerini yetiştiren İbradı’da başlayan, daha doğrusu Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği Antalya temsilcisi ressam sevgili Gülsen Zengin ve arkadaşlarının tarafından başlatılan bu turizm-tanıtım hareketi büyük bir başarıyla amacına ulaştı. Yıllar sonra, yüzyıllar sonra aynı dağlarda Karac’oğlan’ın  ayak izlerini uluslararası bir sanat şölenine  dönüştüren ve emeği geçen herkesi kutluyorum..

ARTOROS SANAT FESTİVALİ - 1
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan