Sayfa Yükleniyor...
Okuduğum günden beri hayatımın ve bakışlarımın rengi değişti. Hiçbir şey gözüktüğü gibi değildir ama, bu kadar da değil
Bu kadar dram, bu kadar direnç, bu kadar aşk, bu kadar ayrılık, açlık, özlem, umut, savaşlar, çar, devrim, istihbarat örgütleri, yoksulluk, anasızlık, kimsesizlik, yarım kalan aşklar ve hayatın bütün artı ve eksileriyle dolu dolu geçen ve her saatinde derin izler bırakan bir zaman dilimine tanıklığın somutlaştığı bir roman Ve çılgın bir kahraman . Aşkın Yüzyılı-Elizabeth
Çılgın diyorum çünkü, roman kahramanını tanıyorum veya tanıdığımı sanıyordum. Bu romanı okuyuncaya kadar tanıdığımı sandığım yıllanmış arkadaşımı Elizabethi tanımadığımı veya ne kadar samimi olursan ol, sonuçta karşı cinsten biri olduğun için sana açılacak olan kapıların sınırlı olduğunu, olabileceğini bilmiyordum. Resim sergilerinde kendisini ve resimlerini izleyicilere anlatırken, tanıtırken veya gece yarılarına kadar söyleşip dertleşirken ne kadar çok şey biriktirmiş, ne kadar renkli bir hayat ve ne kadar çok kırılmalar yaşadığını anlayamamışım.
Liz Datça da yaşıyor. Lizin kimsesi çok ama yok. Akşam olduğunda tablolarıyla baş başa kalan ve sabaha kadar geçmişin bulantılı rüzgarına sarılan, en kötü koşullarda bile kahkaha atıp kendi kendine arya söyleyip dans eden, tablosunu bitirdiğinde çocuklar gibi coşkulanan, hiçbir geliri ve getireni de olmayan soylu, gururlu, onurlu ve asla kendi gerçeklerinden ödün vermeyen Liz Geçimsiz, sabırsız, en küçük yanlışlığa tepkili ve ilişkilerini koparan, hoşgörüsü olmayan, yaşlı ve asabi ve bütün çekilmez özellikleriyle Liz Herkes ile küs ve herkes ile de barışık, sevgili olan Liz
En önemli özelliği de aşk kadını olması. Sürekli aşık olmuş, son yıllarda da her beğendiği erkeğe aşık olan ve bunu söylemekten de çekinmeyen, sürekli beğenmek ve beğenilmekten hoşlanan, akşam yemeklerinde mutlaka masaya çiçek ve kırmızı mum koyan, çöp dökmeye giderken bile makyaj yapmadan asla sokağa çıkmayan çılgın bir aristokrat. Herkesi beğenmez Liz. Halka çok yakın ama ilişkilerinde sınır koyarken Rusyadaki yaşamından kalan hariciyeci, sefir eşi olmanın kalıplarını oturuşunda bile saklayan bu çılgın ressam, aile bireylerinden hiç kimsenin olmadığı, hiçbir geliri ve geleceği olmayan bir hayat içinde duruşuyla, hayata bakış açısı ve yorumlarıyla örnek olan kadın Liz.
Böyle bir kadın, böyle bir ressam, böyle bir çılgın nasıl anlatılır!
İşte bunu kırk yıllık dostu olarak ben değil de, genç yazar sevgili Selmina Melikoğlu başardı.
Hem de nasıl bir başarı Altından girdi, üstünden çıktı Lizin yıllardır bizlerden ve bütün, dostlarından sakladığı sırlarını, bu geçimsizliğin, bu hırçınlığın, bu kimsesizliğin, bu şarkıların ve tabloların sırrını çözerek, bakışlarındaki derinliklerde saklanan Lizi gün yüzüne çıkardı.
Ben dahil, Lizi tanıyan herkesin şaşırdığı bir roman oldu.
Büyük başarı. Edebiyat anlamında da yazar Selmina Melikoğlunun kurgudan gerçeğe uzanan kırılmalarla dolu bir yaşamın gizlerini çözerek günümüze kadar gelmesi, bir kuyumcu titizliğiyle karmaşık ruh yapısı olan bir ressamın yaşam öyküsünü ve geçmişini kurgulayıp usta bir yazar titizliğiyle işlemesi; kurgudan gerçeğe, tarihsel zeminden günümüze yaptığı yolculuğun ustaca yorumlanması kurgulanması başarısını gösteriyor.
Roman da en zor şey, bilmediğin bir insanı - kahramanı, bölgeyi, çağı, zaman dilimini anlatmaktır. Melikoğlu, bu romanıyla; fanteziden, gerçeküstücü kurgudan uzak, tümüyle gerçek mekan ve tarihi olaylara ve kahramanlara dayalı olarak romanı kurgulamaktadır. 100 yıllık uzun bir hayata tanıklığın içinde okuyucuyu da sürüklemesi, yaşanılan şok dalgalarıyla aynı heyecanın alternanslarıyla buluşturması başarısını göstererek roman kahramanının masumiyetini, zorunluluklarını, kendi hayatına tanıklığı getirirken bir çağın değişimine de ayna tuttuğunu görmekteyiz.
Yazarın sorumluluğu elbette hayata, zaman mekan içinde ayna tutmak değildir. Aynanın sırları arasında kalan ayrıntıları bir sanatçı duyarlılığıyla yeniden aynada görünür kılmakla başlayan sürecin yeni yaratıcısıdır. Sorumluluğun bilincinde olan Selma Melikoğlu bu romanı ile teknolojinin yarattığı geniş ve zengin görselliği bir sinema filmini izler gibi, okuyucuyu da sarmalaması ve roman bittiğinde okuyucunun uzun süre kendine gelmeden romanın etkisiyle yolculuğuna devam etmesini veya psiko- real etkisini büyük bir başarı olarak değerlendiriyorum.
Genç yazar Selmina Melikoğlunun kaleme aldığı ve bizlere ulaştırdığı Aşkın Yüzyılı-Elizabeth romanı, sanırım son yılların en güzel yapıtlarından biri. Köşe yazarlarının abarttığı, tv veya magazin dünyasında toplumsal sömürü dizgesinde kullanılan popülist romanlardan olmadığı için kendi ayakları üzerinde duran ve Türk edebiyatında kendi varlığı ile kendine yer edinen ender romanlardan biri olacaktır.
Yaşayan bir kahramandan yola çıkılarak hazırlanan ve bu ay okuyucusu ile buluşan roman, çok kısa sürede edebiyat ortamında hak ettiği yeri aldı bile. Özellikle genç üniversite öğrencilerinin ve ressamların ilgiyle okuduğu ve önerdiği bu yapıtla Datçada yaşayan, kimsesiz, parasız, pulsuz ama geleceğine inatla sarılan gerçeküstücü-şamanist ressam Elizbaethin sahiplenilmesi için bir hareketi de başlatmış oldu
Bizim Liz, bunca kırılmalardan ve kimsesizliklerden sonra bu roman sayesinde artık yalnız kalmayacaktır. Artık gelecek kaygısı duymadan o çılgın tablolarını satabilecek ve sabahları kuşları aryaları ile uyandırabilecektir.
Son yılların en güzel romanını kaçırmayın
Mutlaka okuyun ve ardından roman kahramanı Elizbeth Tuganovayı görmeye, onunla birlikte arya söylemeye Datçaya gidiniz Ben zaten ordayım