Sayfa Yükleniyor...
Artık zaman değişti. Sancılı kabuğunu sırtımızdan attıkça geriye kalan izlerin renklerini anılarımıza taşıyoruz. Yüklendikçe ağırlaşan hayatın geçmiş sayfalarını özlemek kolay. Çünkü iyi kötü yaşanmıştır. Acı tatlı anılarıyla tekrar bizi acıtması, kanatması mümkün olmadığından en sıkıntılı günlerimizde hemen geçmişe sığınır, kimse görmeden dolaşırız.
Geçmiş noktalanmıştır. Artık yaşandığı günler gibi kanatması mümkün değildir. Onun rahatlığıyla herkes güncel hayatta sıkıldığı yerde hemen kendi yarattığı bir köprü ile geçmişe gider. Sığınır, dolaşır, gelir veya orda saplanıp kalır.
İşte herkes gibi ortak geçmişin sayfasındaki en ünlü kişi; yaşanılan sokağın bakkalı veya manavı, kasabı, terzisi vb diğer mesleklerin incik boncuk gözleriyle gözlüklerinin altından bizleri ve o anki duygularımızı okşaması veya taleplerimizi sorgusuzca karşılaması karşısında hemen ünlü yaprakları sararmış borç defterinde adımızı araması ve hiç onurumuzu zedelemeden küçük ama biriktikçe anlam kazanan rakamları sessizce yazması binlerce yıl öncesinden yaşanmış film gibi belleğimizde yerini korumaktadır.
Bir masal başlangıcı gibi, bir perinin değneği değmiş ve büyü tozu, içinde hayatın başka bir sayfasında kendimizi bulduğumuzda şaşkındık. Bakkal amca, biriken sarı yapraklı defterinin çizilmeyen hesapları içinde son sayfayı da yırtarak kepenklerini indirdi. Kasap kapının önünde pinekleyen kedisi ile göz göze gelmemek için sessizce kanlı önlüğünü çıkarıp çöpe attı. Manav çürüyen zaman tanelerini silmeden kasanın içindeki püsküllü kâğıt tomarlarının arasına attı. Terzi ufalmış gözleriyle yakasında toplu iğne yapışık önlüğünü çıkarıp aylardır çalışmayan dikiş makinesinin yanına koydu. Ve birden sokağın bütün kepenkleri indi.
Hayat çağ atlıyordu. Hayat kanamalı hastanın son sözleriydi ve uzun boylu bir filmin sahneden düşmesiydi.
Kentler süslendi bu ölülerin ardından.
Kentlerin ve mahallelerin girişlerine AVM dedikleri toplu ve modern iş merkezleri açılmaya başladı. Gökyüzü ve yeryüzü kelebek kanatlarından düşen renklere taşınıyordu. Renkleri ve şekilleri değişti ekmeğin. Suyun kalıbı ve serinliği düştü plastiklere. Hayat çılgın bir sürücünün ellerinde duvardaki renklere, desenlere, koyu iştahlara doğru kokusunu dağıtıyordu. Artık buluşma saatindeydik. Hepimiz, ekmeğe doğru yürüyen merdivendeydik. Teneke peyniri bin çeşit torunuyla soğuk camların arkasından bize el sallıyordu. Ekmek susamlı ve karışık hayallerin kokusunu saklayarak şekilden şekle giriyordu. Kasap üniformalı amcanın son çırağı hazır elbiselerin önünde manken olmuştu. Ve bütün sokağın sarı yapraklı defterleri büyülü bir kartvizite döndü.
Kaçınılmaz olarak büyüyorduk. Kaçınılmaz olarak bakkallar ve kasaplar ölüyordu. Ve yine kaçınılmaz olarak gençler buluşma saatinde kokular arasında sinemaya kaçıyordu. Herkes ordaydı. Biz ve bütün züğürt hayatın elemanları vitrinlerin büyüsü içinde sevgilimizi beklerdik.
AVM Toplu değişim sahnesinin en naif renklerinde aşklarımızı yeniden yaratırken, artık büyümüştük. Bakkalı, kasabı, manavı, terziyi gömüp gelmiştik. Çağ değişiyordu ve biz gençler hızla değişiyorduk Zamanın peşinden koşan bütün atlıların buluştuğu sahnenin adında AVMlerde saklanıyorduk.
Biz büyüdük Kentler büyüdü AVMler de büyüdü. Büyülü sahnenin en güzel sayfasını saklayan bu dünyanın giriş kapısından saygıyla giriyorduk. Fareler, zavallı arkadaşlarım ölmüştü.
Peki, bunca AVM arasındaki farkı kim yazacaktı?
Işıklar içinde dönen bir dünyadan içeri girerken o büyülü ışık demetinden düşen ihtiyaç listesinin en önemli kısmını yani, ruhumuzu, yaralı ruhumuzu kim nasıl onaracaktı? Hangi peygamber asasını alıp da insanların kendini kaybettiği kitabın içinde geleceğe ve bilinmeyen renklere koşacaktı!
Bütün kentlerde çoğaldık. Her taraf ve her köşesinde bir AVM açıldı. Ama bunların arasında fark olmalıydı Bu fark ürün çeşidinden çok, markaların mankenlerinden çok ruha, bilince hitap eden ve beton yığınları arasında sıkışıp kalan zavallı insanlara yol aydınlığı olan seçenekler sunulmalıydı
İşte bu başarıldı veya insanın görünmeyen yönlerini de giydirme, doyurma formu keşfedildi. Artık fiziki ihtiyaçların yanında insana özgü algısal değerlerin de sunulması gerektiği bilincine ulaşıldı.
Artık AVMlerde; sinema, tiyatro, galeri, kitabevleri, imza, söyleşi, dinleti gibi sanatsal üretimlerin buluştuğu insani evler haline geldi veya gelmek zorunda.
İzmirde bu anlamda öncülüğü yapan EGEPARKın yüreğini, mekanlarını ve bütün olanaklarını sanata ve sanatçıya özel bir konum titizliğiyle açmış olmasını övgüye değer bir girişim olarak önemsiyorum.
İnsanın fiziki ihtiyaçları kadar ruhunu, yüreğini ve bilincini giydirecek farklı seçeneklerle konuklarını karşılaması elbette bu AVMye farklı ve ayrıcalıklı bir yer kazandırır.
EGEPARKın dünya markasına dönüşen sanat kurumu olan UASB-Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği ile koordineli sanat etkinliklerini programa almış olması, yıllardır AVMlerde özlenen ve beklenen sanat sayfasının da açılmasını ve değişik alternatif sanatsal sunumlarıyla gençlere, çocuklara dönük kucaklaşması bu alışveriş merkezlerinin de gerçek anlamda işlevlerine bir kaliteyi de ekleyecektir.
Bu anlamda öncülük yapan EGEPARKın geçen sene 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında gerçekleştirdiği resim-heykel sergisinden sonra bugün aynı mekanda İzmirli yazarları; Tülay Duygulu Pırlant, Selmina Melikoğlu ve Ümit Yaşar Işıkhanı yeni yapıtlarıyla okuyucularıyla buluşturmasını başlangıç olarak kutluyorum
İzmir sanatı ve sanatçısına sahip çıktıkları için Ulusal kültürün gelişimine katkı sağladıkları için ve buradan dünya sanatına açılacak yelkenlilere rüzgar oldukları için