2

Balkanlar’da Bir Şair-4 Zeynel Beksaç


  • Oluşturulma Tarihi : 06.09.2016 07:07
  • Güncelleme Tarihi :

Zeynel Beksaç bütün bu zorlukların bilincinde olduğunu “Şahlan atlım karlı dağlar yolundur” (s.41) dizesi ile anlatmakta özellikle ustalığının doruğuna ulaştığı bu yapıtında yer alan şiirlerin tümünde yaşadığı toplum ile özdeşleştiği umut, direnç, dayanışma, tepki, kızgınlık ve dil serüveninin tarihsel birer manifestosunu yarınlara belge niteliğinde bırakmaktır.

 “Havasız susuz nasıl olunmuyorsa / dilsiz de olunmaz oğlum / dilleri anadilinle seveceksin / ancak dilinle tadını anlarsın / yaşamla verdiğin kavganın… Türkçenle Yunus’a uzanır elin/ o zaman gizi çözülür dilinin” (s.34)

Zeynel Beksaç’ta toplumsal sorunlar, dinsel motifler, sistemin dayatması, dilsel kapalılıkların açılımı yeni söylemleri getiriyor. Dilin önemini vurgularken, kültürel kalıt içinde denk düşen yönü ile Anadolu bilgelerinin (Yunus Emre, Mevlana vb.) felsefi anlayışları ile özdeş kılmak, şiirde katılımcı, gelenekçi ve yenilikçi olmanın sentezini yaparak toplumcu gerçekçi anlayışını renklerle söz, ses, imge bağlamında sunmaktadır.

İdeolojik tanımlamada dilin doğurganlığını ana, baba, vatan, süt, ekmek, çocuk benzeşmesinde buluşması şiirini işlevsel yönünü daha da anlamlı kılmaktadır.

Egemen bir kültürün, ideolojinin karşısında varlığını korumanın yolu dilden geçtiğini, ana dilini korumak, zenginleştirmek ve çağın vebası asimilasyona karşı direnmek bir kavga, bir aşk, umut ve direncin kendisiydi. Ve dünyanın her yerinde şiir, böyle direnmeliydi…

 

“Çetrefil Sevda” yapıtında yer alan ve bir zamanlar İzmir de yayınladığım “Temmuz” düşün sanat dergisi’nin özel ödülünü alan  “Beni Yağmura Çağır Unutma” şiiri hala Türk şiiri içinde belirgin ve önemli yerini korumaktadır. Yüzlerce şiir yazmak gerekmiyor, onlarca yapıta gerek yok… Zeynel Beksaç dostumun gerçekten yüreğini ve düşüncelerini yansıttığı bu yapıt tek başına yeterlidir. SÖZ BİTTİ.

Ama Zeynel Beksaç dostum susmuyor ki, yüreğini paylaşma sevdasıyla yeni ırmaklara katılarak okyanusa, özgürlüğe, insana, çocuklara ulaşma çabasını inatla sürdürmektedir.

 “Önce sevgiye doğar güneş” (1995 Tan Yayınları, Priştine) yapıtı ile yaşamın gizini yakalar. Sevgi, yaşamın, barışın, dostluk ve kardeşliğin anahtarıdır. İlle sevgi, ille dostluk...

Tıpkı Anadolu’nun Yunus’u, Mevlana’sı gibi... Şair, insana topluma karşı sorumluluklarını sorguluyor. Dizeleri Uçurtma olup çocuk gözlerinde parlayan yakınlaşıp uzaklaşan umut oluyor.

Babam, “Mutlulukta, acıda, kendinden geçmezdi/hiç kimseyi incitmezdi kırmazdı/dünya malına gülüp geçerdi/o gitti Türkçemi yadigâr bıraktı ” (s.23) dizeleriyle babasının atasına ve kendisine miras bırakılan dilin, dürüst yaşamın erdemine sarılıyor... Sevgili Beksaç’ın, çocuklara tutkun oluşu, çocuklarla özgürlüğe uçurtma uçurması, yerine göre masalcı; ağaç, yeşil olması hep umudun öznesi olarak çocuğu imlemesi, karıncaya arkadaş olması, duyarlılığın evrensel boyutunu kendi gerçekliğiyle şiirde yakalamaktadır.

Şair dışa açılımın, duyarlılığını paylaşmanın gereklerini çocuklara yazdığı şiirlerden bir seçki ile Kültür Bakanlığımızın bir yayını olarak “Gökkuşağında salınan çocuk” yapıtı ile bu kez Türkiye’deki çocuklara merhaba der... Şiirin, çocuğun, uçurtmanın ve özgürlüğün güzel renkleriyle çocuklarımızla kucaklaşmakta, yüreğini paylaşmaktadır.

Süreç içinde, şiirden yola çıkıp yaşamın bir ırmak gibi aktığı bilincin kaygısıyla sorgulama farklı bir boyut alır. Bu kısa yaşamın gizlediği bir sır vardır... O keşif / o bulgu şairi peşinden sürükleyip ait olması gereken bulutlara götürür. Bulut yeryüzünün özümsenmiş ırmağı, gökyüzüne saklanan bir umuttur. Oradan bütün insanlara eşit damlalarla akabilmenin serüveninde vicdani bir boyut kazanır. Zeynel’in aradığı bu özü, sevgide bulur. Mevlana’da bulur... Oturup bir kayanın üzerinde geçmişin bütün fotoğraflarını dizine yayar.

Albüm boştur. Geride, soyut görüntülerin sisli bakışları kalır.

Kızar... Ayağa kalkar ellerinde kendi toplumunun inatla sarıldığı toprağı vardır. O toprağa, çocukların ellerindeki ekmeğe göz koyanlar vardır veya teslimiyetçiliğe, ihanetle göz yuman, toplumunun sorunlarına sırt çevirip nemalanan asalaklar vardır... Yüreğini yırtar, haykırır... “Ben şairim...Vurmazsam namerdim...” (1997 Prizren) yapıtı ile çırılçıplak her şeyden arınmış olarak şiirine, diline, çocuklara, umuda ve yağmura sarılır.

“Neden yabancı bu eller /Yoksa dostluk mu içlerinden ırak” (s.7)

En karamsar anında bir babasına, bir çocuklarına, bir de diline sarılır. Bilir ki ihanet etmeyen yalnızca onlardır.

“Odam soğuk/sazım düzensiz/ usum yorgundu/ dile gelemedim.”(s.14)

“Ana/baba/yurdu/evreni/seninle sevdim Türkçem.” (s.15)

Rido’nun, Sülo’nun, Yunus Ağa’nın, oduncu Fadıl’ın, Mesut’un, Vayçe’nin şiirleri ile “Uyuyan sularda gizini aradı yaşamın” (s.23)...

“Bir şey vardı/ gizlenen / boş şişelerde” (s.25)

Hüzün ve tepki gerekçesiz değildi. Çevresine baktı yeryüzü penceresinden.

“Bir kez olsun/güvercinlere yem atmadılar/kumrulara da acıdıkları olmadı hiç/başları yıldızlarda/gözleri büyücek aynalardaydı çünkü” (s.39) bunca suskunluk, vurdum duymazlık,  protestosuna takılır şair.

“Biliyordu/uysal gözlere batan diken/içli yüreklere saplanan/nankör hançer/insancıl mahkemesi aynasında/er geç yargılanacaktı” (s.85)

Yalnızlığın, çelişkilerin, tarihsel/kültürel anafora dönüştüğü bu coğrafyada gizli aşklarıyla, hüzün, acı ve umutlarıyla ancak bir şair tutanağına düşer bu sayfalar...

Zeynel Beksaç’ın yüreğinde, sevdasında, kavgasında rengârenk bütün insanların, güleç yüzleriyle bütün çocukların umut şarkısı vardır...

Selam şiirin gözlerindeki çocuk... 

Selam Zeynel Beksaç...

Balkanlar’da Bir Şair-4 Zeynel Beksaç
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan