Sayfa Yükleniyor...
Yıllar önce,kıvırcık saçlı kadın,Feyza ablamla elimizde bu kentin bütün yükünü saklayan 10 bavulla ( iki bavul aslında ) İzmir terminalinden İstanbula, ordan kağnıların en büyüğü otobüsle Tito Yugoslavyasının başkenti Belgrada gidiyoruz..Yanımızda bacağı kırık, koltuk değnekli gazeteci yazar arkadaşım Yılmaz Soytürk ile zaman makinesine bindik..Feyza ablanın bavulları ve Yılmazın koltuk değneklerinin zamanı donduran ağırlıklarıyla güç bela vardık Belgradın sabahına..Her yer gül kokulu bir yağmurun ayak izlerini saklayan temizlikte.Sistemden mi, insanlardan mı, farklı bir serinliğin iç rahatlığıyla tren istasyonunun önündeki geniş alınlı kafeteryaya oturduk..Türkçe off..Bavullar yanımızda.Birbirimize bakıyoruz.
O dönemde eleştirmen rahmetli Cavit Yıldırım abimle yayınladığım Türkiyenin ilk uluslar arası edebiyat dergisi Homerosun oluşumunda katkısı olan ve Basra-Babil başta olmak üzere birçok uluslararası şiir festivallerinde birlikte olduğum dostum Moma Dimiçin konuğu olarak 1990- Balkan Yazarlar Birliği toplantısı için yollardayız. Feyza ablanın sınırlı İngilizcesi, benim çat-pat Sırpçaya güvenerek yabancı ellerde dolaşıyoruz..Kulübeden ankesörlü telefonla Momayı aradıktan saatler sonra Belgrad Üniversitesi öğretim görevlisi çevirmen ve rehberimiz Miryana ile bizi almaya geldiğinde rahatladık. En çok ben rahatladım.Ele başı olarak bu ekibin bütün sorumluluğu bende..Otobüs kalkıncaya kadar komando taktiklerini öğrendiğim Feyza ablamın güzel eşi, Hüsnü beyden bütün koruma-korunma kurallarını ezberlemiş kişi olarak görevim ağırdı.Yılmazı sağlam ve Feyza ablamı da orda bırakmadan dönmemiz gerekiyordu.
Neyse,gittik.hoş bir karşılama..Yunanistan,Arnavutluk,Yugoslavya,Bulgaristan,Macaristan ve Türkiye..Bayraklar çekilmiş ,göl kenarında orman içinde bir termal otel. Aa , karşımızda sağ cenahın baba yazarı Tarık Buğra.. 12 Eylülün kanlı travmasını hala atlatamamış bir kuşaktan geldiğimiz için Tarık Buğra konusunda tedirgin olduk....Konuşmalarımıza dikkat etmeliyiz..Öyle ya, Türkiyeye döneceğiz.. Öyle olmadı tabi, hoş geldiniz kokteylinde iki tekten sonra hepimiz gevşedik..Tarık Buğra ile Türk ekibi olarak kaynaşmaya başladık.Çok hoş bir adam..Hüzünlü ve çılgın bir çocuk..O sıralarda Tarık Buğranın Osmancık dizisi tv kanallarında bütün izleyicileri süpürüyor ama Tarık hocanın bizden pek farkı yok...Hüzünleri ve umutları, yazar olarak anlaşılamamaktan-satamamaktan kaygılarını anlatıyor.Sağ, solu ;sol, sağı okumuyor ve hepimiz eksikliklerimizle aynıydık.. Tarık Buğra, kısa sürede abimiz oldu..
Çevirmenimiz Miryana yardımıyla komşu Balkan yazarları ile kaynaşıp duyarlılığımızı paylaştık..İlk panelde Yunanistan temsilcileri Homeros dergisi adına katılmamızı kabul etmediği için masayı terk ettiler. Homeros onların dünya markasıymış, Homeros yalnızca onlara ait ve kimse onun adına dergi veya başka bir oluşumda bulunamazmış.. Onlarda Homeros müzeleri, üniversitede kürsüleri, bulvarları, heykelleri, kitaplıkları var Sizde Türkiye de ne var ?.. Adamlar haklı....Adını üniversiteye vermedik, bulvara, caddeye, parka vermedik..Hiç bir yerde heykelleri yok.. Müzesi, galerisi yok..Yapıtlarını okullarda okutmadık..Yalnızca iki adam; bir şair bir eleştirmen; 68 ülkede temsilciliği olan 8 dilde bir kültür-sanat dergisi yayınlayıp, adını da Homeros koyuyor. .Tabi,kıyamet kopar..
Adamlar kızmakta haklı...Biz de haklıydık.Çünkü Homeros İzmirliydi ve hemşehrimiz olarak onun adına uluslararası dergi yayınlama hakkımız vardı..Ayrıca Homeros kimsenin tekelinde de değildi..Anlatamadık..Nuh ve peygamber ordaydı.
Yugoslavya karışık...Tito ölmüş Komünist partisi Sırp ağırlıklı-imtiyazlı donanımlı ordusunu önemli eyaletlere yerleştirmiş...Çocukluğumuzun Tarkanı ve Malkoçoğlunun kırıntıları bilinçaltımızda sürekli kılıç çekiyor Sırplar bizi sevdi...En çok Feyza ablayı...Arnavutlarla özel bir yakınlık, Saray-Bosna ve diğer Türk bölgelerinden gelen Türk Boşnak şairlerle kol kola geziyoruz.Bulgarlar ve Macarlar kenardan izliyor.Yunanlılar bizim tam ters köşede toplanıyorlar...Uzaktan bakışıyoruz..
Açılış müthişti..Sahnede bir papaz hepimizi tütsüleyip geçti...Okuduğu ilahiler ve arkasından sarı saçlı, folklorik giysili köylü bir kızın ağlamaklı Kosova türküsü ile hüzünlenirken,Prizren den gelen o dönemde Hakim,Savcı Şair İskender Muzbeg kardeşimiz ; papazın okuduğu ilahilerde Türklerin Kosova da yaptığı katliamları anlattığını, tanrının bir gün intikamlarını almak için yardımcı olacağını, sarı saçlı kızın da okuduğu türkünün Kosova ağıtı olduğunu...Yani, bizi düşman gördüklerini, söyleyince şaşırdık...Yapacak bir şey yoktu.Hiç bir şey anlamamışız gibi, saflarımızı ve bakışlarımızı birleştirdik. Ertesi gün sabah erkenden bacağı kırık gazeteci arkadaşım Yılmaz Soytürk ve İskender Muzbek Belgradı terk ederek Üsküp ve Prizrene gittiler..Yılmaz,akşama doğru döndü..Yüzü sapsarı..Dil yok, rehber yok, Kosova sokaklarını koltuk değnekleriyle gezip gizliden fotoğraflar çekmiş ve haberini de hazırlamıştı. Sokaklarda tank ve topların yerleştirildiğini,sokakların silahlı milislerle doldurulduğunu, özellikle Müslüman Türk ve Arnavut bölgelerinde kötü kokular aldığını, orda yaşayan Boşnakların korkularını anlattı...Yılmazın gidiş gelişini kimse anlamadı.Paneller,söyleşiler, geziler,kokteyller...Yugoslavyanın en büyük ve en ünlü şairi 93 yaşındaki Desenka Maksimoviç ile anılar, şiirler..Mayakovskiden Nazım Hikmete yolculuklardayız..Moma Dimiç, bu yılın Bor Maden Ödülünü Türkiye ye vermek istediklerini söylüyor..Yunanistan ekibinin Homeros tepkisine o da çok kızdı..Homeros dergimizin Yugoslavya temsilcisi olan sevgili dostum şair Moma Dimiçin bu önerisine hayır demiyorum..Homeros dergimizin bayan yazarı olarak Feyza abla konusunda anlaşıyoruz. Akşam salon tıklım tıklım..Sahnede,Sırp yazarlar ve şairler ve bütün konuklar sırayla şiir ve öykülerimizi okuyoruz...Gecenin sonunda Bor Maden Ödülü, Feyza ablaya takdim edildiğinde Yunan ekibine de dayanışma ödülü takdim edilerek dengeyi sağlayan Sırp Yazarlar Birliği ve en başta sevgili Moma rahatlamıştı.Biz de.
Yine daha da ağırlaşmış bavullarla geri döndük.Orda izlediğimiz ve kokusunu aldığımız iç savaşın ayak izlerine ilgiyi çekmek için hemen Homerosun o sayısında 3 dilde Balkan Sanatçılarına Mektup yazarak,şair ve yazarların barışın korunmasında üstlenmeleri gereken role değinerek, Balkan Yazarlar Birliğinin toplantısını da yer verdik..Değerlendirmeler ve orda kurulan yeni dostlukların fotoğraflarını da...Sonra sürgüne gönderildim..Görev yerim değiştirildi..İzmirden uzaklaştım...Ve dergi; Türkiyenin ilk uluslararası edebiyat dergisi kapandı.Feyza Hepçilingirler,o Ayvalıktan kıvırcık saçlı ablamdı.. Ben de Mardinden kıvırcık saçlı kardeşiydim.Ve ondan sonra kıvırcık saçlı kuşlar bildikleri son şarkıları öğretmek için kıvırcık saçlı bir hayatın kıvırcık rüyalarına daldılar..Zaman kıvırcık saçlı bir çocuktu hala..