2

Bilge ve  Zaman…


  • Oluşturulma Tarihi : 15.03.2016 07:44
  • Güncelleme Tarihi :

İlginç bir dönem yaşıyoruz.

Hiç kimseyle bir şey konuşamaz olduk. Köylüsü, işçisi, politikacısı, aydını, ev kadını, mahalle muhtarı herkes bir alem… N’oluyor ya !

Herkes her şeyi biliyor olmasının yarattığı kargaşanın toplumsal boyutu ruhumuzu işgal ederken, çokbilmişlerin ortasında kararsızca oturan ve bütün bu bilgilere rağmen doğru yolu bulamayışımız hayra alamet değil.

Herkes futbolcu… Herkes hakem... Herkes teknik direktör…

Herkes politikacı… Herkes yasaları bilmeden ahkam kesiyor. Herkes işçi. Herkes teknik uzman… Herkes bu işin piri…

Herkes köylü… Toprağın en ince detayında ekmiş biçmiş... Herkes tavla şampiyonu... Herkes akil adam... Herkes her şeyi en iyi bilen…

Herkes, en güzeli… Herkes en haklı ve doğru bileni... Herkes bilim adamı… Herkes, müteahhit... İşçi, kumcu, çimentocu, sıhhı tesisatçı... Herkes bilir bilmez hayatın her alanında en önde.

N’oluyor ya…

Şair diyorsun, herkes şair… Yolu şiirden geçmeyen yok... Saçı başı ağarmış, hayatı boyunca şiir okumamış adam veya hanımefendi, bir haftalık kursla şair... Bir haftalık kursla ressam... Kartvizit bastırıp, sanatçı havalarında hayatımızın kaldırımlarını işgal ediyor…

Savaş konusunda herkes asker… Herkes gerilla... Herkes bu ülkeyi ve dünyayı kurtaracak kadar bilgili bir kahraman. Bilir bilmez, ortada kül kalmıyor.

N’oluyor ya !

Herkes alim… Herkes politikacı.. Herkes futbolcu… Herkes mühendis... Herkes sanatçı… Herkes, her şeyin uzmanı.

Yolda giderken, vatandaşın biri kazara bir adres sormaya görsün... Bütün otobüste bir uğultu başlar... Herkes kendince, bilse de bilmese de tarif etmeye başlar... Hatta onunla birlikte inilip gideceği köşeye kadar bırakılır... Herhangi bir konuda bir şey sorulduğunda herkes o konunun uzmanı. Aman Allah’ım, ne mangal kalıyor ne de kül…

Birileri bizim kimyamızı bozdu galiba…

Biz hiç böyle değildik. Her şeyin bir ustası, her işin bir bilgesi olurdu. Adresi mahalleli bakkal bilirdi... Yolu en iyi taksi şoförü veya postacı bilirdi… En güzel ve doğru yorumu büyüklerimiz yapardı... Onlar konuşunca biz susar yeni bir şey öğrenmenin heyecanıyla ağızlarına bakardık. Tümüyle yaşanmışlığın, birikimin bir yansıması olan olgun yanıtlar hepimizin evdeki okulunu oluştururdu... Okul ise, öğretmenlerimizin, model alınan o ulaşılmaz insanların bizi eğittiği, yetiştirdiği bir atölyeydi. Zili çalan hademe bile bizi en iyi tanıyan ve bizi olumlu ve doğru yönde görmek isteyen gizli bilginlerdi. Herkes haddini bilir, demircinin işini sıvacı, marangozun yerine ayakkabıcı yorum yapmazdı…

Radyo tiyatrosu ile heyecanlanan, aşık olan, karşı cinse bakarken bile rengi değişen biz kelaynaklar bugün binlerce bilge arasında yolunu şaşırmış göçmen kuşların şaşkınlığı içinde yaşlanırken, ömrümüzün en huzurlu olması gereken döneminde çok bilmiş insanlar arasında yaşamanın getirdiği dağınıklığı ve güvensizliği yaşıyoruz.

N’oluyor ya !

Hepimiz şaşkınız. Bize ne oldu böyle. Nerde büyüklerimizin bilgece sözleri, tavırları. Teknolojinin hızla hayatımızı işgal ettiği bu zaman diliminde alt yapısı olmadan herkesin her şeyi bilmesi, insanlarımızın cehaletini de çoğaltmaktadır. Herkesin okuryazar olduğu, ancak hiç kitap okumadığı, kendi alanında uzmanlaşmadan çok şeyi biliyor görünmesi emperyal güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin bir projesi olarak hayatımızı işgal ederken, hepimiz çok ama hiçbir şey bilmeden yaşamanın şaşkınlığı içinde yılları tüketiyoruz.

Ne olacak böyle... Bu çoğul bilgelerle nereye kadar gidecek hayat... Herkes parti lideri... Herkes başbakan… Herkes doktor... Herkes avukat... Herkes mühendis… Herkes polis...

Bu toplumun sonunu hiç iyi görmüyorum. Nevrotik özellikler ruhumuzu işgal edip, çok bilmişliğin öz güveni ile şişinip durmamız, hiçbir öneriyi kabul etmememiz, her şeyin en doğrusunu ve en iyisini bizim bilmemiz hayra alamet değildir...

Özel hayatın izlenmesi, kontrol altına alınması, denetlenmesi hepimizin ruh yapısını bozdu... Hepimiz izleniyoruz... Hepimizin konuşmaları dinleniyor... Hepimiz birileri için çok önemli olduğumuz için mutlaka kontrol altındayız... Nevrotik ruh halimizle hasta bir birey, hasta bir toplum olduk...

Artık fısıldaşarak konuşuyoruz... Veya internetten takma adlarla birbirimizi izlemeye başladık... Peki nasıl iyileşecek bu toplum... Ne zaman herkes kendi işini, kendi haddini bilecek... Ne zaman birbirimize güvenerek bakacağız...

Bu ülkede en çok işsiz gurubunu psikologların oluşturduğunu biliyor muydunuz!

İşte püf noktası... Buldum galiba... Avrupa’da… Kilise de olduğu gibi… Terapi…

Kilisede papazın günah çıkarması gibi, imamla birlikte psikologların camide görev yapması, halkı dinleyerek yönlendirmesi, bireysel veya toplu terapilerin uygulanması…

Hem onlara iş, hem bizlere huzur. Dilerim herkes kendi alanına, usulca çekilir. Ve herkes haddini bilerek toplumsal rolünü, gerçekten bildiği alanlarda kullanır... Ne diyelim, hepimize geçmiş olsun... Ne... Amerika seçim sonuçlarını mı sordunuz!

 Kimin seçileceğini ancak ben bilirim... Benden başka kimse bilemez!

Bilge ve  Zaman…
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan