Sayfa Yükleniyor...
İlginç bir dönem yaşıyoruz.
Hiç kimseyle bir şey konuşamaz olduk. Köylüsü, işçisi, politikacısı, aydını, ev kadını, mahalle muhtarı herkes bir alem Noluyor ya !
Herkes her şeyi biliyor olmasının yarattığı kargaşanın toplumsal boyutu ruhumuzu işgal ederken, çokbilmişlerin ortasında kararsızca oturan ve bütün bu bilgilere rağmen doğru yolu bulamayışımız hayra alamet değil.
Herkes futbolcu Herkes hakem... Herkes teknik direktör
Herkes politikacı Herkes yasaları bilmeden ahkam kesiyor. Herkes işçi. Herkes teknik uzman Herkes bu işin piri
Herkes köylü Toprağın en ince detayında ekmiş biçmiş... Herkes tavla şampiyonu... Herkes akil adam... Herkes her şeyi en iyi bilen
Herkes, en güzeli Herkes en haklı ve doğru bileni... Herkes bilim adamı Herkes, müteahhit... İşçi, kumcu, çimentocu, sıhhı tesisatçı... Herkes bilir bilmez hayatın her alanında en önde.
Noluyor ya
Şair diyorsun, herkes şair Yolu şiirden geçmeyen yok... Saçı başı ağarmış, hayatı boyunca şiir okumamış adam veya hanımefendi, bir haftalık kursla şair... Bir haftalık kursla ressam... Kartvizit bastırıp, sanatçı havalarında hayatımızın kaldırımlarını işgal ediyor
Savaş konusunda herkes asker Herkes gerilla... Herkes bu ülkeyi ve dünyayı kurtaracak kadar bilgili bir kahraman. Bilir bilmez, ortada kül kalmıyor.
Noluyor ya !
Herkes alim Herkes politikacı.. Herkes futbolcu Herkes mühendis... Herkes sanatçı Herkes, her şeyin uzmanı.
Yolda giderken, vatandaşın biri kazara bir adres sormaya görsün... Bütün otobüste bir uğultu başlar... Herkes kendince, bilse de bilmese de tarif etmeye başlar... Hatta onunla birlikte inilip gideceği köşeye kadar bırakılır... Herhangi bir konuda bir şey sorulduğunda herkes o konunun uzmanı. Aman Allahım, ne mangal kalıyor ne de kül
Birileri bizim kimyamızı bozdu galiba
Biz hiç böyle değildik. Her şeyin bir ustası, her işin bir bilgesi olurdu. Adresi mahalleli bakkal bilirdi... Yolu en iyi taksi şoförü veya postacı bilirdi En güzel ve doğru yorumu büyüklerimiz yapardı... Onlar konuşunca biz susar yeni bir şey öğrenmenin heyecanıyla ağızlarına bakardık. Tümüyle yaşanmışlığın, birikimin bir yansıması olan olgun yanıtlar hepimizin evdeki okulunu oluştururdu... Okul ise, öğretmenlerimizin, model alınan o ulaşılmaz insanların bizi eğittiği, yetiştirdiği bir atölyeydi. Zili çalan hademe bile bizi en iyi tanıyan ve bizi olumlu ve doğru yönde görmek isteyen gizli bilginlerdi. Herkes haddini bilir, demircinin işini sıvacı, marangozun yerine ayakkabıcı yorum yapmazdı
Radyo tiyatrosu ile heyecanlanan, aşık olan, karşı cinse bakarken bile rengi değişen biz kelaynaklar bugün binlerce bilge arasında yolunu şaşırmış göçmen kuşların şaşkınlığı içinde yaşlanırken, ömrümüzün en huzurlu olması gereken döneminde çok bilmiş insanlar arasında yaşamanın getirdiği dağınıklığı ve güvensizliği yaşıyoruz.
Noluyor ya !
Hepimiz şaşkınız. Bize ne oldu böyle. Nerde büyüklerimizin bilgece sözleri, tavırları. Teknolojinin hızla hayatımızı işgal ettiği bu zaman diliminde alt yapısı olmadan herkesin her şeyi bilmesi, insanlarımızın cehaletini de çoğaltmaktadır. Herkesin okuryazar olduğu, ancak hiç kitap okumadığı, kendi alanında uzmanlaşmadan çok şeyi biliyor görünmesi emperyal güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin bir projesi olarak hayatımızı işgal ederken, hepimiz çok ama hiçbir şey bilmeden yaşamanın şaşkınlığı içinde yılları tüketiyoruz.
Ne olacak böyle... Bu çoğul bilgelerle nereye kadar gidecek hayat... Herkes parti lideri... Herkes başbakan Herkes doktor... Herkes avukat... Herkes mühendis Herkes polis...
Bu toplumun sonunu hiç iyi görmüyorum. Nevrotik özellikler ruhumuzu işgal edip, çok bilmişliğin öz güveni ile şişinip durmamız, hiçbir öneriyi kabul etmememiz, her şeyin en doğrusunu ve en iyisini bizim bilmemiz hayra alamet değildir...
Özel hayatın izlenmesi, kontrol altına alınması, denetlenmesi hepimizin ruh yapısını bozdu... Hepimiz izleniyoruz... Hepimizin konuşmaları dinleniyor... Hepimiz birileri için çok önemli olduğumuz için mutlaka kontrol altındayız... Nevrotik ruh halimizle hasta bir birey, hasta bir toplum olduk...
Artık fısıldaşarak konuşuyoruz... Veya internetten takma adlarla birbirimizi izlemeye başladık... Peki nasıl iyileşecek bu toplum... Ne zaman herkes kendi işini, kendi haddini bilecek... Ne zaman birbirimize güvenerek bakacağız...
Bu ülkede en çok işsiz gurubunu psikologların oluşturduğunu biliyor muydunuz!
İşte püf noktası... Buldum galiba... Avrupada Kilise de olduğu gibi Terapi
Kilisede papazın günah çıkarması gibi, imamla birlikte psikologların camide görev yapması, halkı dinleyerek yönlendirmesi, bireysel veya toplu terapilerin uygulanması
Hem onlara iş, hem bizlere huzur. Dilerim herkes kendi alanına, usulca çekilir. Ve herkes haddini bilerek toplumsal rolünü, gerçekten bildiği alanlarda kullanır... Ne diyelim, hepimize geçmiş olsun... Ne... Amerika seçim sonuçlarını mı sordunuz!
Kimin seçileceğini ancak ben bilirim... Benden başka kimse bilemez!