2

Hakkari'de Kar Sıcaklığı - 1


  • Oluşturulma Tarihi : 27.01.2015 07:32
  • Güncelleme Tarihi :

Dünyanın en güzel insanına dokunmamışsanız tanışmış sayılmazsınız..

Dünyanın en güzel coğrafyasını görmemişseniz,yaşadım diyemezsiniz..

İşte bu gerçeklerden yola çıkarak değerlendirdiğimizde, hepimizin hayatında hep eksikler olduğunu ve farkında olmadan var olan bu eksiklikleri tamamlamak üzere hayatın bizi yönlendirdiğini ve bizi bu müthiş ırmaklara sürüklediğinin farkına varamıyoruz..

Bu ülke bizim mi ?

Bence bizim değil..

Bu ülke bizden önce doğmuş milyonlarca insanın olmadığı gibi bizden sonra doğacak  milyarlarca insanın da değildir. Biz yalnızca hayatımızın sınırlı bir zaman diliminde doğduğumuz ve yaşadığımız, ancak olanaklar ölçütünde bildiğimiz bir coğrafyadaki anılar toplamı olan hayatımızın bir anlık dönemindeki tanıklığımızdan başka bir şey değildir.

Gitsek de gitmesek de o köy bizim değildir..O köyün gerçek sahipleri o topraklara sevgi ve bilgeliği ekenlerdir. Orda aşkı ve kavgası olan insanlardır. Ekmediğin toprak, sulamadığın çiçek, dokunmadığın ekmek, hayran olmadığın dağ, tepe ve ovanın senin olması devri bitmiştir. Bunu elbette bireysel dokunuş veya somut sahiplenmenin ötesinde içsel olarak sahiplenmenin o anılarda veya coğrafyada bir emeğinin olması veya ayırım yapmaksızın bütünleşmekten geçer.

Ülkemizde dram burada başlıyor galiba..Bunca hüzün varken, bunca yalnızlık ve yabancılaşmanın burukluğu varken ,aradan suskun ve öfke içinde geçen bunca yıllar varken hiçbir şey olmamış gibi yan yana durmak,sevgiliymiş gibi  fotoğraflarda  buluşmak  zorundayız , derken susuyoruz..Ölüm-kalım dışında bir yol daha vardır..Olmalı da..

Hayat asla iki renkten oluşmuyor..Gece ve gündüzün ortasında alaca bir kuşağın,gri bir gökyüzünün olduğunu unutmadan bakıyoruz birbirimize..Ortada bize özgü ve herkesin bilmediği duyarlılıklarla bir çay ikramında buluşuyoruz..Yağmur sonrası ıslanan saçlarımızı birbirimize uzattığımız mendillerle kuruluyoruz..Birbirimizin acısında birbirimizin mutluluğunda aynı hüznü ve aynı ruhun ritimleriyle oyuna ve dayanışmaya dönüştürüyoruz..Hiç bir  batı toplumuna uymayan bu kurallar yüzyıllardır tarihimizde bize özgü renklerle nakışlanırken aynı kilimin renklerinde figür ve aynı türküde sese dönüştürülmüştür..

İşte bu toprakların kadim dostluk ve kardeşlik renklerini yaşanılan bütün acılara rağmen sevgide kader birliğine dönüştürülmesinin anahtarı; sırrı ve büyülü karşılığı bu kaynaşımın, ortak değerlerimiz olan örf, adet ve geleneklerimizde veya Anadolu’da yaşayan halkların birleştirici olan  semavi dinlerin özünü oluşturan sevgi, kardeşlik ve paylaşımın temelinde yattığını biliyoruz.

Binlerce yıldır aynı tandırda ekmeğini pişiren,aynı sofrada paylaşan,aynı avluda halaya duran ve kıran mevsimlerinde bile birbirine gizli pencereler açıp koruyan ve kardeşçesine hayatını paylaşan karakteristik Anadolu insanı olmanın güzelliğidir bu..

Tarihsel açıdan baktığımızda,dini,dili ve ırkı farklı olmasına rağmen aynı mevsimin çiçeği olmanın ve aynı kaderi taşımanın ortak paydasında herkesin aynı ezgide halaya durduğu,aynı kilimin figüründe kendi rengini yansıttığı bir zaman diliminde “Yarin yanağından gayrı ,her yerde ve her şeyde ortak olabilmek” ruhuyla belirgin izlerini birbirine anı olarak bırakan kavimlerin anavatanı Anadolu..Yani, bu vatan..Bizim topraklarımız..

Sümerlerden, Etilere ,Urartulardan , Mezopotamya Babil uygarlığına kadar uzanan kader birliğinin her dilden kalan mirasın geleceğe taşındığı bir coğrafyada  harmanlanmış hayat birlikteliğinin son yıllarda yaşanan ve bu topraklara yabancı olan asimilasyon fırtınasının,terör  dalgasının açtığı yaraların sonuna gelmesi gereken ülkemiz..

Artık kendi özüne, barışın sıcak ellerine uzanma saati gelmiştir. Bu körü körüne bir sarılış olmayacak elbette. Hataların, doğruların süzgeçten geçirileceği ve daha sevgiyle değerlendirileceği zamana gelinmiştir. Artık herkes bu halkı bölmenin; kardeş kavgasının kime yaradığının bilincinde ve emperyalizmin iflas eden böl yönet teorisinin de farkında..Ağır bedellerle bunu öğrenen mazlum halklarımız aynı kaderi paylaştığının ve uluslar arası  global çetelerin, ajanların, provakatörlerin at koşturduğu bu coğrafyada dökülen bunca kana rağmen  daha aklı-selim düşünmeye ve birbirine saygı duyarak anlamaya bu çirkin oyunu ve aktörlerini öğrenmeye başlamıştır.

İnkar ile ulus devlet kurmanın olanaksızlığı; aynı toprakları paylaştığın, kader birliği yaptığın bütün ırkların, dinlerin ve dillerin ırkçılık zemininde ötekileştirmenin olumlu bir sonuç vermediği bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de ağır bedeller ödenerek anlaşılmıştır. Bu bir senaryo veya  Emperyal bir oyunun, silah satıcılarının veya bu topraklarda yaşayan halkların dayanışma içinde gelişmesini, kalkınmasını istemeyen Emperyal, Siyonist güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin tezgahladığı kanlı oyun olduğu maalesef ağır bedellerle  öğrenildi..

Biliyoruz ki, Batı kendi değerleri içinde iflas etmiştir. Anadolu gibi kadim halkların arasındaki gizli bağı; geleneksel ve  kültürel farklılığı ile insanı ve değerlerini ön planda tutan sevgi ve saygı bağını anlayamamıştır. Anlamaları da mümkün değildir.

İşte emperyal güçlerin yanıldığı ve yenildiği nokta.. Anadolu’daki aydınlanmayı; Şeyh Edebali, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana, Yunus Emre, Taptuk Emre, Pir Sultan Abdal, Nasrettin Hoca’yı, Dedeleri, Bektaşileri, pirleri, dengbejleri, kiliselerin ruhani liderlerini; Anadolu’nun her dilden ve ırktan kardeşliğin dünyayı aydınlatan ışığını karartmaya güçleri  yetmemiştir.

Bunca deneyden sonra, bunca kıran mevsimi ve şehitten sonra başlatılan barış sürecinin ılık nefesini ruhumuza sarmalayarak Hakkari yollarındayız…Hakkari .. Beyaz karların  bulutlara yelesini astığı dağların prensi..Hakkari..çiçekleriyle ağlayan,tarihin rüyalara sakladığı  soylu kenti..Ve Hakkari’de  zaman durdu.Biz durduk ve hayat anılarımıza unutulmayacak  sayfalarını armağan etti.

 

Hakkari'de Kar Sıcaklığı - 1
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan