Sayfa Yükleniyor...
27 ülkede temsilciliği bulunan Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliğimizin Türkiye kurucu üyelerinden, Fotoğraf Sanatçısı sevgili İskan Kazak arkadaşımın önerisiyle başlatılan Deniz Yıldızlarından Kardelenlere sevgi ve dayanışma projesinin son basamağında, hayırsever dostlarımızın katkılarıyla toplanan bağışların dağıtımı için Hakkari yollarındayız.
Hürriyet Gazetesinden Mehmet Çil, Şair Yazar Atila Er, Sevgili İskan ve ben Van havaalanından özel araçla yılan gibi kıvrılan ve yola paralel, bize karşı akan Zap suyunun kıyısından Hakkariye, zamana yetişmeye çalışıyoruz. Yol kar beyazı umutların bütün tablolarını dağlara vermiş müthiş bir ressamın fırçasından artan renklerin teslim olduğu, kar sıcaklığındaki vadilerinden geçerek bizi bekleyen yangın bakışlı çocukların ellerine ve hayallerine koşturuyoruz.
Dağlar kar altında. Yollar kar altında. Hayat ve bütün umutlar kar altında. Üşüyen rüzgarın ayak izlerini taşıyan buz kandillerinden damlayan suyun oluşturduğu beyaz oyukların cam renklerini gün batımında bırakarak giden anıların peşinden koşturuyoruz. Kıvrılarak uzanan buzlu, karlı yolların beyazlığına uçan bütün kuşların kanatlarındayız.
Çocuklar. Savaş çocukları. Hayalleri yaralı bir coğrafyanın çocukları. Kardeşlerim.
Anılar. Aynı kader, aynı rengin aynı suskunluğunu yırtıp geçen yolların kendine sakladığı çığlıkların bakışlarımızda biriken sloganlarını yutarak birbirimize bakıyoruz. Iraktayız. Çöl yangının engerek yılanlarından kalan yolların hurma gölgeliğinde bir hüzün sayfasındayız. 1999 Kasım ayında tanrıya adanan kurbanların arasındayız.
Bağdattan yola çıkan trenin taşıdığı dünya şairleri, şarkılı türkülü, şiirli ve şımarık yolculuğundan sonra Basrada Hilton Otelde dinlenirken, bir avuç insan hüzünlü bakışların içinde diğerlerinden farklı heyecanlar içindeydi. Sancılar içinde dünya, sancılar içindeyiz. Fransa, Azerbaycan, Yugoslavya, Mısır, Tunus, Cezayir, Türkiye, Filistin, Ürdün, İtalya, Irak, Suriye, Lübnan, İspanya, Venezuela ve dünyanın değişik renklerinden Aktivist şairlerle çöl sıcağını burnundan soluyarak El Zubeyir kasabasına doğru, hurdaya dönmüş otobüsü iterek gidiyoruz. Emperyal ülkelerin haçlı savaşı öncesi Iraka uyguladığı ambargo nedeniyle okuyacak kitabı, yazacak defteri ve kalemi olmayan, giyecek önlüğü, elbisesi, ayakkabısı, çantası olmayan. Yiyecek ekmeği, içecek suyu olmayan çocuklar, hastalığına ilaç, sabahına süt, babalara, annelere umut olmayan günlerin yangın saatlerinde dünya şairlerinin katılımı ile başlattığımız kampanyanın sonucunda aldığımız kalem ve defterlerin kolilerini taşıyarak girdiğimiz okulda bizi karşılayan çocukların her biri, suskun bakışlarıyla bizi tek tek kurşuna diziyordu.
Çocukların üstü başı yırtık, ayaklarında terlik, sınıfında kapısı yok. Pencerelerin camı, çeşmede su, çatıda kiremit, umutlarında ışık yok. Yüzlerce kız çocuğunun gözlerine bakmadan, bakamadan ve utanarak ellerine defterleri ve kalemleri veriyoruz. Dünyanın yıkıldığı saatlerde birbirimizin yüreğine yaslanarak, birbirine dokunan parmaklarımızın ürpertili sıcaklığını dışarıdaki çöl sıcaklığına sererek yangınlara yüreğimizi atıyoruz. Çocuklar. Yoksul ve aç çocuklar. Dini ve dili, ırkı ve kimliği olmayan çocuklar. Umutsuz. Çıplak ama onurlu çocuklar. Az gelişmiş ülkelerin hiç bir suçu olmayan, hiçbir günahı olmayan çocuklar, ülkemin çocukları.
Dağıttığımız kırtasiye malzemelerinin ağırlığı altında karnı aç, üstü başı yırtık küçük kız çocuklarının bizden sakladığı bakışlarının ağırlığı altında yüzyılların hüznünü yüklenip geri dönüyoruz. İnsanlığın vurulduğu, çocukların vurulduğu sayfaydı ve hepimiz yaralıydık. Hepimiz ölüydük. Bizler aç ve çıplak ve bizler yeryüzünün çıplak bütün çocuklarıydık.
Yalnız olan bizdik. Dünya şairleri olarak bakışlarımızdan hüzün ve yüreğimizden kan sızarken iğrenç yöneticileri lanetleyerek özellikle savaşlarda veya ambargo yıllarında; hangi ülkede olursa olsun, en çok mağdur olan çocukları ve yaşlıları korumak, sahip çıkmak, kanat olmak adına Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliğini kurmaya karar veriyoruz. Bağdatın muhaberat kulaklarının dolaştığı salonlardan saklanarak çıktığımız otel odalarında yaptığımız toplantılarda temeli 1986 yılında atılan (Temmuz Dergisi) uluslararası dayanışma örgütünün ilk somut adımlarını atıyoruz. Yirmi ülkeden şair ver yazarın imzaladığı basın bildirisini kaleme alıp imzaladık. Artık çocukların, kuşların sahibi vardı. Açlıkla, savaşla mücadele edecek vicdanlı sanatçıların kurduğu örgüt vardı. Ve olanaklar ölçütünde verilmiş sözlere sadık kalınarak bu birliğin ilk adı Kızıl Defterler dünyaya yayılacaktı. Sanatın hayata müdahil olması şartı ile dağıldık hayatın değişik renklerine, coğrafyalarına ve aşklarına.
Ve şimdi. Yıl 2015 yılının ilk ayında mevsimin kara teslim olduğu zemheri soğuklarında aynı örgütün Türkiye üyeleri olarak 1999 yılında kuruluşumuza neden olan çocukların kardeşlerine; aynı coğrafyanın aynı portrelerine sıcak ellerimizi sunmaya ve yüreklerimizi paylaşmaya gidiyoruz.
Çöl sıcaklığının yerini dağların ıslık çalan soğukları almıştı. Karlı yamaçlardan yayılan ters lalelerin gözyaşları, Basranın gün batımında kızıla boyanıyordu. Aynı dağların ve aynı türkülerin hüzünleri aynı rüzgara verilmişti. Çocukları aç bırakan aynı coğrafyada yer alan emperyal uşaklardı. Ordu ve silahlar aynı madalyadan besleniyordu. Mayınları ekmeğin kıyısına gömenler aynı zebanilerdi. Çocukları babasız, anneleri öksüz bırakanlar, sütü zehirleyen, oyuncakları rüyalara gömenler aynı barbarlığın çizmeleriydi. Ağıt yakanlar hep aynı yoksul evlerden çıkıyordu. Pencerelerinden hep toprağa gömülen, zılgıtlar dağılır dövmeli bakışlarından. Dilleri ve dinleri yasaklananlar da bunlardı, tarihin utanç sayfalarında. Ve hepsi tütsülüydü, muskalı ve yapayalnız kendi dağlarından sürülmüş. Kendi çöllerinde yangın, kendi dağlarında boran dökülürler yollara. Hayatın aynı sayfasında kardeştiler tarihin. İlk dağları delenler ve çölleri geçerken gökyüzünü yorgan sayanlardı bunlar. Ve her bomba aynı bahçede oynayan çocukları öldürürken, yüreğini tırnaklarıyla yüzüne çizen anneler oturur yolun başına. Ekmeğin ve hayatın çilesi aynıydı coğrafyamızda. Ve bütün çocuklar aynı ağlıyordu anne ve babaları öldüğünde ve aynı sevinç çığlığı atılırdı saklambaç oyunlarında. Hakkariden Basraya uzanan zaman dilimine kar yağıyor. Bütün çocuklar üşüyor. Üşüyoruz.