Sayfa Yükleniyor...
SAHNE-1
Homerosun çığlığı olur mu demeyin..
Ben duydum.. Benden önce İzmirin son şövalyesi sevgili Ağabeyim Yaşar Aksoy duydu.. Ağrılar ve sancılar içinde tarihin altın yaprakları arasında bir İzmirli olarak anımsanmayı, sahiplenilmeyi ve adına uygun doğum yerinde kutsanmayı beklerken suskunluğun içten içe açtığı yaranın şiirini yazıyordu.
Dünyanın ilk ve en önemli şairi. İzmirli Homeros.. Meles çayının kıyısında, incir ve zeytin ağaçlarının gölgeliğine uzanıp ayaklarını daldırdığı ırmağın serinliğinde rüyalarını ve tanıklığını dünyaya armağan eden ortaboylu ve sakallı adam. O dönemde hepimiz sakallıydık. Ve yakışıklı olmanın, doğal olmaktan geçtiğini biliyorduk. Meles çayının kıyısında oturup şiirlerimizi okurken bu kent hiç bu kadar çirkin değildi. Yüreğinde yeryüzünün en büyük savaşını Olymposlu tanrılara armağan ederken hep birlikteydik. Kör insanlar arasında dünyayı dolaşırken ayak izlerini saklayan kentin ruhu günden güne yoksullaşıyordu. Ve hayat peşimizden geliyordu.
Gittik. çocukluğumuzu ve yüreğimizi nesli tükenmiş bir ağacın dalına asarak büyüdük.. Homeros, yeryüzünün en şişman adamı oldu. En uzun boylusu ve yakışıklısı. Biz, sürekli küçülen dünyanın karıncası.. Son şövlye, mektuplarını bana bırakarak kordelyaya çekildi. Ben Pagos tepesinden körfeze yan bakan bir evin terasına.
Akşamları, şarap renginde körfeze dökülürken, martıların eşlik ettiği rahibelerin koro halinde okuduğu ilyadadan kutsal metinlerin en küçük dizesinde kendi kolonimizi oluştururken, bu kent hala uyuyordu. Yamanlar arkasından koşturan bulutların taşıdığı yağmurların içinde gökyüzünde yıkanmış dizeleri avuçlarında saklayan Nereislerin en küçüğü benim sevgilimdi. Ve ben Homerosun en yaşlı havarisi olarak dede efendinin ney sesleri arasında sokaktan aşağı koşturarak iniyordum. Veya hepimiz iniyorduk. At arabalarının geçtiği dar sokaklar arasından koşarak geçerken elbiselerimize takılan dikenli güllerin en kızılını ben aldım. Uzak duygulara gitmeye kararlı bir yelkenlinin forsası olmak Homerosun bu kente ve bana armağanıydı.. Artık armağanlar öldü
SAHNE-2
Matbaadan içeri giren memurun elinde kağıtçıya verilen senedin, haciz kararı vardı. İki yıldır yayınladığımız Uluslararası kültür sanat dergisi.. Homerosun kemikleri sızlıyordu.. Homeros bu kentin uluslararası ,şanı, şöhreti, değeri, peygamberi ve markasıydı. Ama bu kentte yaşayan herkesin umurunda değildi. Uyanan günün içinden geçen bütün güvercinler Konak meydanındaki Hasan Tahsinin bakışlarına kondu. Bu kent kendi çocuklarını yiyen kargalarla doluydu. Biz çocuktuk ve biz büyümüş adamlardık, hem parasız hem de güçlüydük. Sevgili dostum, rahmetli Cavit Yıldırım ile tüttürdüğümüz sigaranın dumanında buluşan hayallerimiz ve çok az paramız vardı. Ama biz bu kentin ve yalnızca Homerosun bildiği kuyumcularıydık. Ve hayat yalnızca böyle adamlar için zordu.
Ümit, Homeros İzmir için çok önemli.. Dünya markası ve biz buna sahip çıkmalıyız diyen kentin son şövalyesi,Yaşar Aksoy yıllarca sürecek bir ütopyanın peşinde koşmanın fitilini yakmıştı ve heyecanlı havarileri ellerimizi ve ceplerimizi birleştirerek Marş ofsette buluşup koloniyi kurduk. Cavit Yıldırım, Prof.Dr.Nurettin Demir, Marj ofset sahibi Mehmet Erel ve ele başı ben. Homeros, dünya şairi ise, dergi de evrensel olmalı..
Homeros Uluslararası Kültür sanat dergisi. Türkiyenin ilk çok dilli sanat dergisi. İzmirin ve bu ülkenin onuru. 68 ülkede temsilciliği olan ve 8 dilde edebiyatı ,sanatı uluslararasında paylaşıma sunan İzmirli derginin havarileri arasında bütün dünya şairleri ,birçok dilde ve birçok ülkede haber programlarında yer alırken ve geri gelmeyecek paraları harcarken mutluyduk... İlk olmak önemliydi.. Ve Homeros, İzmirli Homeros İzmirden bütün dünyaya sesleniyordu. İlk sayıda Mirbed Uluslararası Şiir Festivali, Irakta yaşayan bütün halkların temsilcileri; Araplar, Türkmenler, Kürtler, Süryaniler yazar örgütleriyle en önemli sayfalarda dostluğu ve kardeşliği paylaşıyordu.. Ama sen misin uluslararası yayın yapan !.Hem de 8 dilde.. Emniyet müdürlüğü binbir emekle hazırlanan derginin ilk sayısını dağıtmaya izin vermiyor..8 dilde,8 yazıişleri müdürü, hemde o dilleri bilen ve belgeleyen birileri..12 Eylül askeri faşist darbenin gölgesi hayatımızın bütün alanlarında ve hayat işgal altında.. Halk korku içinde, hele basın-yayın tam uçurum kenarı.. Rica, minnet Yalvar, yakar ve gönüllü, devrimci bir ruhla katılan 8 ayrı dili bilen yazıişleri müdürleri ile künyeyi yeniden basarak; yeni katılanlara yer vererek yeniden sahnedeyiz. Daha dağıtılmadan 2.baskı yapan tek dergi..
Yalnızca şiir mi yayınlıyor bu dergi, hayır.. Manifestolarıyla hayatı ilgilendiren ve hepimizi kaygılandıran savaşları protosto eder.. İmza kampanyaları düzenler, Birleşmiş Milletler bünyesinde her ülkeden bir şairin katılımı ile Barış Konseyinin kurulması için girişimleri başlatır. İlyada gibi antik dünyanın en önemli savaşını, Troyayı anlatan destanları - epopelerin sahibi Homeros, 2600 yıl sonra bu kez dünya barışı için, okunduğu 68 ülkede imza kampanyası başlatılıyor.. Sonra, dünya şairimiz Homeros Uluslararası Şiir Festivali ve Uluslararası Şiir Yarışmasını gündeme getirir. Bütün bu çıkışları besleyen Mustafa Kemal Atatürkün Yurtta Barış ve Dünya da Barış söylemi olduğu için 1989-1990 yıllarında iktidarda bulunan sağ koalisyonun kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek ten talep edilen desteğe ancak, Bizim yapamadığımızı siz yapıyorsunuz, teşekkürler mektubu gelir. Dergi, iki aylık da olsa 2 yıl yüreğini, düşüncesini ve eylem planlarını sürdürdükçe kağıda sürekli zam gelir. Yurt dışından para gelmez, içerden de.. Ortak giderleri karşılayan havariler, pes eder. Dergi 1990 sonunda kapanır. Ve İzmirli Homerosun rüyası yarım kalıyor. Artık kapıda ödenemeyen kağıt parasına verilen senedin icra sahnesinde paketlenmiş dergiler gider.. Sonra biz. Ben, rahmetli Cavit Yıldırım ve Mehmet Erel. Rahmetli Cavit Yıldırım Tireye, Ümit denize, Mehmet Erel de Marj Ofseti kapatmaya yol alır..
SAHNE-3
Homeros tutuklanmamak için rengi ve sesi değişen Meles çayının kenarında ağaç kovuklarında son şiirini yazıyordu. Smyrnalı bütün kızlar su dökmek için ağaç arkalarında saklanan erkeklerin ıslığını duymadan kendi tapınaklarına yürüdüler. Rahipler bir ölünün son vasiyetini papirüse yazarken ruhlarını 2600 yıl sonrasına taşıyacak buhurların dumanı arasında insandan ve tanrılardan daha uzun ömürlü olan epopeleri kutsuyordu. Akşamın kızıl oklarını körfeze döken dünya şairleri, hüzünle Messerret Cafeye gittiler. Ortada yer alan mermer havuzun fıskiyesine bir umut daha atıp ıslandılar. Havuzun çevresinde, Homeros ,Yaşar Aksoy, Cavit Yıldırım, Mehmet Erel ,Cevat Şakir, Sultan Galiyev, Atilla İlhan,ben ve icra memuru yalnızca suya bakmaktadır.. Su her şeyi geleceğe taşıyordu. Suyun içinde alargada kalmış gemilerin loş silyon fenerleri sallanıyordu. Birden zaman kendini sakladı. Işıklar söndü ve vişne rengi kadife perdeler günün son sahnesini körfezin üzerine örttü.. Uzaklardan hayatın ilk ve en büyük bulutuna asılı epopeler içindeki sözcükleri bulutlarda saklayan rüzgar, İzmire son yağmurlarını dağıtıyordu. Ve perde kapandı. Homeros,ölmüştü.