2

HOMEROS’UN ÇIĞLIĞI


  • Oluşturulma Tarihi : 23.09.2014 07:44
  • Güncelleme Tarihi :

SAHNE-1

Homeros’un çığlığı  olur mu demeyin..

Ben duydum.. Benden önce İzmir’in son şövalyesi sevgili Ağabeyim Yaşar Aksoy duydu.. Ağrılar ve sancılar içinde tarihin altın yaprakları arasında bir İzmirli olarak  anımsanmayı, sahiplenilmeyi ve adına uygun doğum yerinde  kutsanmayı beklerken suskunluğun  içten içe  açtığı yaranın şiirini yazıyordu.

Dünyanın ilk ve en önemli şairi. İzmirli Homeros.. Meles çayının kıyısında, incir ve zeytin ağaçlarının gölgeliğine uzanıp ayaklarını daldırdığı ırmağın serinliğinde rüyalarını ve tanıklığını dünyaya armağan eden ortaboylu ve sakallı adam. O dönemde hepimiz sakallıydık. Ve yakışıklı olmanın, doğal olmaktan geçtiğini biliyorduk. Meles çayının kıyısında oturup şiirlerimizi okurken bu kent hiç bu kadar çirkin değildi. Yüreğinde  yeryüzünün en büyük savaşını  Olympos’lu tanrılara armağan ederken hep birlikteydik. Kör insanlar arasında dünyayı dolaşırken ayak izlerini saklayan kentin ruhu günden güne  yoksullaşıyordu. Ve hayat peşimizden geliyordu.

Gittik. çocukluğumuzu ve  yüreğimizi  nesli tükenmiş bir ağacın dalına asarak büyüdük.. Homeros, yeryüzünün en şişman adamı oldu. En uzun  boylusu ve yakışıklısı.  Biz, sürekli küçülen dünyanın  karıncası.. Son şövlye, mektuplarını bana bırakarak kordelya’ya çekildi. Ben Pagos tepesinden körfeze  yan bakan bir evin terasına.

Akşamları, şarap renginde körfeze dökülürken, martıların eşlik ettiği rahibelerin koro halinde okuduğu ilyada’dan  kutsal metinlerin en küçük dizesinde  kendi  kolonimizi oluştururken, bu kent hala uyuyordu. Yamanlar arkasından koşturan bulutların taşıdığı yağmurların içinde gökyüzünde yıkanmış dizeleri avuçlarında saklayan Nereis’lerin  en küçüğü benim sevgilimdi. Ve ben Homeros’un en yaşlı  havarisi  olarak  dede efendinin ney sesleri arasında  sokaktan aşağı koşturarak  iniyordum. Veya hepimiz iniyorduk. At arabalarının geçtiği  dar sokaklar arasından  koşarak geçerken elbiselerimize takılan dikenli güllerin  en kızılını ben aldım. Uzak duygulara gitmeye kararlı bir yelkenlinin forsası olmak  Homeros’un  bu kente  ve bana armağanıydı.. Artık armağanlar öldü

 SAHNE-2

Matbaadan içeri giren memurun elinde kağıtçıya verilen senedin, haciz kararı vardı.  İki yıldır yayınladığımız  Uluslararası kültür sanat dergisi..  Homeros’un kemikleri sızlıyordu.. Homeros  bu kentin uluslararası ,şanı, şöhreti, değeri, peygamberi ve markasıydı. Ama bu kentte yaşayan herkesin umurunda değildi. Uyanan günün içinden geçen bütün güvercinler Konak meydanındaki Hasan Tahsin’in bakışlarına kondu.  Bu kent kendi çocuklarını yiyen kargalarla doluydu. Biz  çocuktuk ve biz büyümüş adamlardık,  hem parasız hem de güçlüydük. Sevgili dostum, rahmetli  Cavit Yıldırım ile  tüttürdüğümüz sigaranın dumanında  buluşan hayallerimiz ve çok az paramız  vardı. Ama biz bu kentin ve yalnızca Homeros’un bildiği kuyumcularıydık. Ve hayat yalnızca böyle adamlar için zordu.

 “Ümit, Homeros  İzmir için çok önemli.. Dünya markası ve biz buna sahip çıkmalıyız” diyen  kentin son şövalyesi,Yaşar Aksoy yıllarca sürecek  bir ütopyanın peşinde koşmanın  fitilini yakmıştı ve heyecanlı  havarileri ellerimizi ve ceplerimizi  birleştirerek Marş ofsette buluşup koloniyi kurduk. Cavit Yıldırım, Prof.Dr.Nurettin Demir, Marj ofset sahibi  Mehmet Erel ve ele başı ben. Homeros, dünya şairi ise, dergi de  evrensel olmalı..

Homeros  Uluslararası Kültür sanat dergisi. Türkiye’nin  ilk çok dilli sanat dergisi. İzmir’in ve bu ülkenin onuru. 68 ülkede temsilciliği olan ve 8 dilde edebiyatı ,sanatı  uluslararasında paylaşıma sunan  İzmirli derginin havarileri arasında bütün dünya şairleri ,birçok dilde ve birçok ülkede  haber programlarında yer alırken  ve geri gelmeyecek paraları harcarken mutluyduk... İlk olmak önemliydi.. Ve Homeros, “İzmirli Homeros”  İzmir’den bütün dünyaya sesleniyordu.  İlk sayıda “Mirbed Uluslararası Şiir Festivali”, Irak’ta yaşayan bütün halkların temsilcileri; Araplar, Türkmenler, Kürtler, Süryaniler yazar örgütleriyle en önemli sayfalarda dostluğu ve kardeşliği paylaşıyordu.. Ama sen misin uluslararası yayın yapan !.Hem de  8 dilde.. Emniyet müdürlüğü  binbir emekle hazırlanan derginin ilk sayısını dağıtmaya  izin vermiyor..8 dilde,8 yazıişleri müdürü, hemde o dilleri  bilen ve belgeleyen  birileri..12 Eylül askeri faşist darbenin  gölgesi  hayatımızın bütün alanlarında ve hayat işgal altında.. Halk korku içinde, hele basın-yayın tam uçurum kenarı.. Rica, minnet… Yalvar, yakar ve gönüllü, devrimci bir ruhla katılan  8 ayrı dili bilen  yazıişleri müdürleri ile  künyeyi yeniden basarak; yeni katılanlara yer vererek  yeniden sahnedeyiz. Daha dağıtılmadan 2.baskı yapan tek dergi..

Yalnızca şiir mi yayınlıyor bu dergi, hayır.. Manifestolarıyla  hayatı ilgilendiren ve  hepimizi  kaygılandıran savaşları protosto eder.. İmza kampanyaları düzenler, Birleşmiş Milletler bünyesinde  her ülkeden bir şairin katılımı ile “ Barış Konseyi”nin kurulması için girişimleri başlatır. İlyada gibi antik dünyanın en önemli savaşını, Troya’yı  anlatan destanları - epopelerin sahibi Homeros, 2600 yıl sonra bu kez dünya barışı için, okunduğu 68 ülkede imza kampanyası başlatılıyor.. Sonra, dünya şairimiz “Homeros  Uluslararası Şiir Festivali” ve  “ Uluslararası Şiir Yarışması”nı gündeme getirir. Bütün bu çıkışları besleyen Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış ve Dünya da Barış”  söylemi olduğu için 1989-1990 yıllarında iktidarda bulunan  sağ koalisyonun kültür Bakanı “Namık Kemal Zeybek” ten talep edilen desteğe ancak, “Bizim yapamadığımızı siz yapıyorsunuz, teşekkürler”  mektubu gelir. Dergi, iki  aylık da olsa  2 yıl yüreğini, düşüncesini ve eylem planlarını sürdürdükçe kağıda sürekli  zam gelir. Yurt dışından para gelmez,  içerden de.. Ortak  giderleri karşılayan havariler, pes eder. Dergi 1990  sonunda kapanır. Ve  İzmirli Homeros’un rüyası  yarım kalıyor. Artık kapıda  ödenemeyen kağıt parasına verilen senedin icra sahnesinde  paketlenmiş dergiler gider.. Sonra biz. Ben, rahmetli  Cavit Yıldırım ve Mehmet Erel. Rahmetli Cavit Yıldırım Tire’ye, Ümit denize, Mehmet Erel de  Marj Ofseti  kapatmaya yol alır..

 SAHNE-3

Homeros tutuklanmamak için rengi ve sesi değişen Meles çayının kenarında ağaç kovuklarında son şiirini yazıyordu. Smyrnalı bütün kızlar su dökmek için ağaç arkalarında saklanan erkeklerin ıslığını duymadan kendi tapınaklarına  yürüdüler. Rahipler  bir ölünün son vasiyetini papirüse yazarken ruhlarını 2600 yıl sonrasına taşıyacak buhurların  dumanı  arasında  insandan  ve tanrılardan daha uzun  ömürlü olan epopeleri  kutsuyordu. Akşamın kızıl oklarını körfeze döken  dünya şairleri, hüzünle  Messerret  Cafe’ye  gittiler. Ortada yer alan mermer havuzun fıskiyesine  bir umut daha atıp  ıslandılar. Havuzun çevresinde, Homeros ,Yaşar Aksoy, Cavit Yıldırım, Mehmet Erel ,Cevat Şakir, Sultan Galiyev, Atilla  İlhan,ben ve  icra memuru  yalnızca suya bakmaktadır.. Su her şeyi  geleceğe taşıyordu. Suyun içinde alargada kalmış gemilerin loş silyon fenerleri  sallanıyordu. Birden  zaman kendini sakladı. Işıklar söndü ve vişne rengi kadife perdeler  günün son sahnesini  körfezin üzerine örttü.. Uzaklardan   hayatın ilk ve  en büyük  bulutuna asılı epopeler  içindeki sözcükleri  bulutlarda  saklayan  rüzgar, İzmir’e son yağmurlarını dağıtıyordu. Ve perde kapandı. Homeros,ölmüştü. 

HOMEROS’UN ÇIĞLIĞI
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan