Sayfa Yükleniyor...
4 Nisan..Amerikada beyazlarla zencilerin eşitlik meşalesini yakarak yüzyılımıza damgasını vuran Martin Luther King Jr nin öldürülüşünün 47. Yılı..
Çok değil, daha 1950 yıllarında yani biz doğum sırasına girdiğimizde emperyal güç Amerikada; siyahlar beyazların bindiği otobüse binemez, oturduğu cafe ve restorantlarda oturamaz, beyazların yürüdüğü yollarda yürüyemez, aynı marketlerden alış veriş yapamaz, aynı okulda okuyamaz, üst dereceden görevlere getirilemezdi..
İnsanlık tarihinin en şiddetli ırkçılık hareketinin yaşandığı Amerikada 1955 yılında siyahi terzi kadın Rosa Parks, bindiği otobüste beyazlara ayrılmış koltuklardan birine oturmasaydı, yorgun olduğu için direnmeseydi; eşitlik ve özgürlük meşalesi ülkenin bir başka yerinde mutlaka yanardı. Ve mutlaka başka Martin Luther King Jr ve Malcom x gibi aktivistler haklı talepleri, dirençleri ve eylemleriyle insanlığı bir utançtan kurtarırdı. Ama tarih sayfasını Alabamanın Montgomery şehrinde açarak; Montgomery Otobüs Boykotu adıyla geçen görkemli eylemi başlattı. Kırmak yoktu, dökmek yoktu, yakmak yoktu Yeryüzünde vicdanı olan herkesin yüreğine dokunacak sessiz ve insani bir direnişi başlattı.
Siyahlar tam 382 gün boyunca otobüslere binmediler. İşlerine okullarına yürüdüler. Sıradan bir ev kadının ilk kıvılcımını yaktığı bu etkileyici eylem, arkasındaki isimle beraber büyümeye başladı. Rosa Parksın tutuklandığının ertesi günü Ne yapılabilir ! diye konuşmak için toplanan grupta bulunan Dexter Sokağının küçük Baptist Kilisesinin 26 yaşındaki genç vaizi Martin Luther King Jr, kısa sürede eylemin dinamosu oldu. 1956 yılının sonunda Yüksek Mahkemenin ırk ayrımcılığını yasaklamasıyla başarıya ulaşacak eylem süresince Martin Luther King, silahlı saldırıya uğradı. Evi bombalandı. Defalarca tutuklandı. Ancak, asla mücadelesinden vazgeçmediği gibi şiddeti önleyerek pasif direnişle başlattığı eylemler, kısa sürede güney eyaletlerini aşıp tüm ülkeye yayıldı. Bu eylemler sonucunda, 1964 yılında Sivil Haklar Yasası ve 1965 yılında siyahlara da oy hakkı veren yasa kabul edildi.
Yaşanan bu sürecin en önemli anısıysa; 28 Ağustos 1963 günü yaşandı. Kongre önünde yaklaşık yarım milyon kişinin toplandığı yürüyüş, Amerikan tarihinin en büyük kitlesel gösterisi oldu. Marlon Brandodan Charlton Hestona, Joan Baezden Bob Dylana kadar çok sayıda dev ismin de katıldığı gösteride Kingin yaptığı I Have a Dream(Bir rüyam/hayalim var) adlı konuşması, sadece Amerikan tarihinin değil, insanlık tarihinin en ünlü özgürlük bildirilerinden biri oldu.
BİR HAYALİM VAR!
Ülkemiz tarihinde özgürlüklerle ilgili düzenlenmiş olan bu en büyük gösteride, şu anda aranızda bulunmaktan kıvanç duyuyorum.
Bundan bir asır kadar önce, şu an manevi himayesinde bulunduğumuz Büyük Amerikalı, Özgürlük Beyannamesini imzalanmıştı. Bu tarihi belge, esaret zinciri altında yaşamış ve adaletsizlik ateşiyle yanıp kavrulmuş milyonlarca zenci için, uzun ve zifiri karanlık esaret gecelerini sona erdirecek bir umut ışığı haline gelmişti. Ancak ne yazık ki, bundan 100 yıl sonra bile, siyahlar hala özgür değil ve hayatlarını ırkçılığın ve ayrımcılığın prangalarına mahkûm olarak, sürünerek geçiriyorlar.
Uçsuz bucaksız zenginlikler okyanusun içinde, fakirlikle kuşatılmış yalnız bir adada yaşıyorlar. Hala kendilerini Amerika toplumundan dışlanmış, kendi torakları üzerinde sürgün hissediyorlar ve acılar içinde kıvranıyorlar. İşte bu maksatla; bugün, bu utanç verici durumu gözler önüne sermek için burada toplanmış bulunuyoruz.
Bir anlamda bugün, ülke başkentine artık vadesi dolmuş çeklerimizi bozdurmak için geldik. Büyük Cumhuriyetimizin yüksek mimarı, İnsan Hakları Beyannamesinin ve anayasamızın muhteşem sözlerini imzaladıklarında, aynı zamanda her bir Amerikalının bu mirastan kendine düşen payı alabileceğini de vaad etmekteydiler.
Bu öyle bir vaatti ki, herkesin; evet, siyah olsun beyaz olsun herkesin vazgeçilmez ve devredilemez, özgürce yaşama ve mutlu olma haklarını teminat altına almaktaydı.
Bugün artık şurası gerçektir ki, Amerika vaat edilen bu haktan, vatandaşlarının renkleri söz konusu olduğunda, vazgeçmiş gibi görünüyor. Bu kutsal yükümlülüğü ifa etmek yerine, zenci vatandaşlara, üzerinde karşılıksız yazan sahte çekler veriliyor.
Ancak biz, Adalet Bankasının iflas etmiş olduğuna inanmıyoruz. Bu ülkenin engin fırsatlar hazinesinin iflas etmiş olduğuna inanmak istemiyoruz. Onun için buraya; bu çekin, dilediğimiz anda özgürlüğümüzü ve sosyal güvencemizi geri verecek olan bu çekin, karşılığını almaya geldik.
Ayrıca, bu kutsal mekândan, Amerikaya, bu işin çok acil olduğunu hatırlatmaya geldik. İşleri ağırdan alma veya uyuşturucu çekmiş kişiler gibi yavaştan hareket etme zamanı değildir. Vakit, demokrasiyle ilgili vaatlerin gerçekleştirme zamanıdır. Vakit, ulusumuzu adaletsizlik ve ırkçılık bataklığından, kardeşliğin sağlam zeminine oturtma zamanıdır. Vakit, tanrının tüm evlatları arasında gerçekleştirme zamanıdır.
İçinde bulunduğumuz şu anın aciliyetini görmezden gelmek ve bizi siyah vatandaşların kararlılığını yanlış değerlendirmemek, ülkemiz için gerçek bir felaket olabilir... Zencilerin vatandaşlık hakları verilmediği sürece, Amerikada ne bir rahat ne de bir huzur kalacaktır. Ta ki, adaletin aydınlığına kavuşuncaya kadar, isyan fırtınaları ulusumuzun temellerini sarsmaya devam edecektir.
Adalet sarayına giden sıcak eşiğin üzerinde durmakta olan halkıma da söylenecek bir çift sözüm var. Haklı davamızı gerçekleştirme yolunda yanlış tutum ve davranışların esiri olmamalıyız.
Hürriyet ateşimizi acı ve nefret kâsesinden içerek söndürmeye çalışmalıyız. Mücadelemizi daima vakur ve disiplinin yüce kanatları altında sürdürmeliyiz. Yaratıcı protestolarımızın fiziksel bir şiddete dönüşmesine asla müsaade etmemeliyiz. Her zaman, fiziksel gücü, manevi gücümüzün sonsuz yücelikleriyle karşılık vermeliyiz.
Zenci toplumunu çepeçevre kuşatmış bulunan bu yeni ve kutsal militan ruh, bizi tüm beyaz insanlara karşı bir güvencesizliğe yöneltmemelidir. Beyaz kardeşlerimizin pek çoğu, kendi kaderlerinin bizimki ile sıkı sıkıya bağlı olduğunu idrak etmektedir. Bunun en güzel delili, şu an bizim aramızda bulunmuş olmalarıdır. Biz, bu yolu tek başımıza yürüyemeyiz.
Yolumuzda ilerlerken; daima ileriye bakacağımıza söz vermeliyiz. Artık geri dönmemiz mümkün değil Kendilerini vatandaşlık hakları uğruna adamış kimselere,Daha ne zaman tatmin olacaksınız?diyenlere, zenci halkın hiçbir zaman dile getiremediği polis zulüm ve dehşetin bittiği ana kadar, Asla tatmin olmayacağız!diyeceğiz.