2

İZMİR BAYRAM VE ÇOCUK -3 


  • Oluşturulma Tarihi : 28.09.2015 06:26
  • Güncelleme Tarihi :

Çocuktum, güvercinler yurdumdan geliyordu

Mezopotamya’nın asi ve esmer bakışlı yüzlerinden

Su ve kar, bulut ve atlıların uyuduğu saatlerde

Elimi tuttun, papatyanın beyaz sıcaklığında

Gülüyordu, gölgesi vardı bakışlarının

İzmir…

Yeşil İzmir.

Derin bir uykunun en güzel sayfasında gördüğüm rüyanın sıcaklığını, Mardin’i, çocukluğumun en soylu sayfasında saklayarak uyandım.

Esmen ve tütün kolonyasını saçlarına dökmüş çılgın bir kentin ilk çocukluk yıllarında kent, buruk bir sevinci palmiyelerinin yaprakları arasında tüneyen güvercinlere verirken bana baktı. Ellerimi tuttu, özlediğim bir sevgilinin bakışlarıyla konuşuyordu gözleri.

At ve eşeklerin güçlükle tırmandığı sokaklardan, homurdanarak çıkan üç tekerlekli Arçelik Motoguzzilerin inatçı bakışlarına tutundum.

Jandarmanın yerini, zabıta... Taş oymalı evlerin kentinden, beton yığınına gelmiştim.

Taş oymalı, avlulu bahçeli ve Mezopotamya’ya tepeden bakan evin yerini Kapılar’da herkesin bir odada oturduğu ve aynı tuvaleti kullandığı, yürürken çökecekmiş gibi sallanan ahşap Kortejo –aile evine eve gelmiştik.

Kimse kimseye benzemiyordu... Bu kentte herkes yabancı bir filmden çıkmış gibi, kravatlı, kasketli, fötr şapkalı adamlar ile eşarplı kadınlar ve havalı elbiselerini sallaya sallaya geçen kızlardan oluşuyordu. Her gün aynı adam… Komşumuz Halil amca elinde incir sepetini duvara dayayıp tütün mağazalarından çıkacak bayan işçileri bekliyordu. Basmane’ de trenlerin insanları hızla ayırıp buluşturmanın telaşıyla, buharının içine girer saklambaç oynamaya bayılırdık.

Değişimin farkında değildik…

Bayramlarımızın Sok El-Bakar’ın yerini fuar almıştı. İpini koparan binlerce çocukla lunaparkta aynalara sığmayan kahkahalarımızı eve kadar saklıyorduk. Akasyalar çay bahçesinde ramazan ayında bile oturup çay içen insanlar da vardı. Burası , Afyonlu komşumuz Numan teyzeye göre “Gavur İzmir”di ve hiç kimse bizim gibi oruç tutmak zorunda değildi. Bayramları artık dört gözle beklemiyorduk. Ayakkabı siparişi vermiyorduk. Ayakkabıcıda beğendiğimiz ayakkabıyı giyer, eskitinceye kadar da yüzüne bakmazdık. Elbiselerimiz de şekil değiştirdi. Artık provalara gitmeden istediğin elbiseyi giyip anında alıyorduk. Zaman hızla yaşlanıyordu… Artık, siparişle ayakkabı yapan Ammo Circis (Circis Amca ) ve terzi Ammo Hanna ( Hanna Amca) ölmüştü.

Fuarda lunaparkın büyülü atmosferi, çocukluğumuz Mardin’in de bayramdan bayrama kurulan tahtaların, zincire armağan edildiği salıncaklar yerine, ışıklarıyla rüya alemine bilet kesen devasa bir dönme dolap almıştı. Bütün İzmir’i havadan seyredebileceğin ve korkudan,  korkuluklarına sarılarak aşağı bakmaya cesaret edemediğimiz oyuncakların tuzakları vardı. Paramız yetmediğinde, Namazgah’dan Agora’ya inerken küçük boş alanda ve Agora parkında kurulan çok daha ucuz ve renksiz salıncakları, sallanan koltukları, minyatür ahşaptan yapılmış dönme dolapları, ayakları rulmanlı seyyar uçan salıncakların peşinden gider, çocukluğumuzu harcardık.

Kentle birlikte yaşlanıyorduk...

Ramazanlar ve Bayramlar artık birileri için ranta dönüştü. Halkın gözünü boyamak isteyen bütün politikacılar ve yerel yöneticiler kentin belirli semtlerinde Ramazan çadırı kurarak çorba dağıtmaya başladılar.

Tur acenteleri, memleketin her köyüne, yurtdışına turlar düzenleyip bayramların toplumsal harç özelliğini bozdular. Artık, bayram demek, tatil demek… Bayram demek bayatlamış, kullanım süreleri dolmuş gıdanın piyasaya sürülmesi demek, defolu malların yine defolu insanlar kanalıyla hayatımıza sürülmesi demekti…

Anne ve babaların çocuklarını telefonda seslerini duydukları gün demek.

Yaşlıların unutulduğu, aranmalarının bile zahmet olduğu zamana çaldı hayat.

Artık, kapitalizmin, modern hayatın bireyselliği öncelediği, toplumsal formları tu- kaka… ilkel saydığı bir dönemin yolcuları çoğalıyor…

İnsanları bir araya getiren ortak payda olan bayramların içi boşaltılıyor.

Hayatın tadını, paylaşmanın ve kaynaşmanın büyüsü çalınıyor.

Toplumların birlik ve dayanışma ruhu coşkusu kayboluyor.

Ve bir çocuk, hayatın geçmiş sayfalarından aldığı güzel günlerin bayramını, anılarını hayata dağıtıp gitti…

Söz etme vurulduğumuz kıyılardan

Dışarıda yağmur yağıyordur

Sırtı dönük bir çocuk ağlayacak

 

İZMİR BAYRAM VE ÇOCUK -3 
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan