Sayfa Yükleniyor...
Ağla Bosna... Ağla Srebrenitsa
Ağla ruhum, ağla şiir ve suskun kalan, halkım.
Yıl 1990.Türkiyeyi temsilen Balkan Yazarlar Birliği toplantısına katılmak için Belgradın tarihi bir binasında, şarap kokulu bir akşamın ilk saatlerindeyiz. Yanımda Prizrenden o dönemin sosyalist Yugoslavyanın Kosova bölgesinden şair dostum İskender Muzbeg yanımda Feyza Hepçilingirler, Hürriyet Gazetesinden Yılmaz Soytürk ve o dönemin ünlü yazarımız sevgili Tarık Buğra ağabeyimiz..
Kan rengi kadife perdeler açılınca kara cübbesiyle bir papaz elinde buhurdanlıkla sahneyi ve salonu dolduran Balkan ülkelerinin tanınmış şair-yazarlarını selamladı. Papaz elinde tuttuğu buhurdanlığı salladıkça salona yayılan ilginç koku ve duman arasında anlamadığımız dilde ilahiler okuyor Huş bir seda ile hayran hayran izlerken Şair dostum İskender Muzbeg; abi bir şeyler oluyor galiba Papaz Türklerin Kosova savaşını ve yaptıkları katliamları anlatıyor Kosovanın hala yaralı olduğunu,ölen Sırpların kanları hala o coğrafyada bir bayrak gibi hayatı sorguladığını anlatıyor..Hemen arkasından yerel folklorik elbiseleriyle Kosovalı sarı saçlı güzel bir köylü kızı, omuzunda bir buğday başaklarından ot yığını ile tiz bir sesle ağıt-türkü karışımı hüzünlü bir ezgiyle salonu doldurdu..Bir şeyler oluyordu Evet oluyordu
Sırpların savaş tamtamlarından başka bir şey değildi, salondaki oyun Bizi davet eden Bağdat Mirbed uluslar arası şiir festivalinden arkadaşım Moma Dimiç, tahmin etmediğini sandığım bu gelişmeler karşısında,yüzümüze bakamıyordu. Salonu terk ettik.Ve sabah erkenden, Yılmazı ve İskender Muzbegi Prizrene gönderdik..Yılmaz döndü...Prizren ve civarında Sırp tank ve toplarının mevzilenmiş olduğunu ve hakim olan sessizlik içinde hafiften ritmi çoğalan savaş tamtamlarının çaldığını söyledi. Sırp yazarlar birliği genel sekreteri arkadaşım Moma, kendini affettirebilmek için o yılın Bor Maden Ödülünü grubu temsilen Feyza hanıma sundu Sustuk. İşgal edilecek TürkMüslüman bölgesinde belki de yapılacak katliamların planlandığı günlerde apar topar İzmire döndük. Kan kokusu, savaş tamtamlarının ilk çığlıkları beynimi kemiriyordu
Bir şeyler yapmalı
Bir şeyler yapmalı...
Yayınlamakta olduğum 8 dilde ve 68 ülkede temsilciliği bulunan Türkiyenin ilk uluslararası sanat yayını olan HOMEROS kültür-sanat dergisinde; Balkan yazarlarını savaşa karşı cephe, barış için uluslararası bir blok oluşturmalarına çağıran, Balkan Sanatçılarına Geç Kalmamış Mektup ile ruhumuzu sakinleştirmeye ve kaygılarımızı dile getirmeye çalıştım..
Ulaştı mı Hayır...Okundu mu evet...
İşe yaradı mı...hayır...
Balkan ırkçıları; Sırplar ve açık destekçileri Ortodoks Yunanistan, Bulgaristan ve Rusyanın politik, ekonomik ve lojistik destekleriyle uygar olduğunu iddia eden dünyanın en soysuz topluluğu olan Avrupalıların gözü önünde köyler basıldı, insanlar; çoluk çocuk ve hayvanlarıyla diri diri yakıldı...
Bu başlangıçtı...Bosna Hersek sınırları içinde yer alan bütün Türkleri-Boşnakları Müslüman oldukları için öldüren Sırp milislerinin yanında bütün Ortodoks ülkelerin sivil milisleri de vardı. Avrupa seyrediyordu. Birleşmiş Milletler sembolik toplantılarıyla katillere zaman kazandırıyordu..
Köyleri, evleri, aileleri, hayatları ve umutları, vatanları yakılan binlerce insan; Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge olarak ilan edilen Srebrenitsaya sığınıyordu. Birleşmiş Milletlere bağlı Hollanda Taburu korumasındaki kente giren bütün Boşnaklar ellerindeki az sayıda silahları da teslim etmeye zorlandı...Halk aç, çıplak ve silahsızdı Sırpların kente girdiği 11 Temmuz da kentin güvenliğinden sorumlu Hollanda Taburunun suskun kaldığı saatlerde 4 yaşından 70 yaşına kadar bütün erkekler toplanıp ölüm kamplarına götürüldü.
Ölüm yanı başında, ölüm açılan çukurların sessizliğinde, ölüm kampların her yerinde Çoluk çocuk, yaşlı, genç demeden 8000 bin insanın kanı ile tarihlerindeki öfkeyi, suladılar. Ekmeğe, suya, aşka, anneye, babaya, sevgiliye, hayata doymadan binlerce insanın bakışları, tarihin unutulmaz sayfalarında Avrupanın utanç tarihine yazıldı...
Bosna, Srebrenitsa Yüreğimin hüzünlü yurdu.
İnsanım diyen herkesin ruhunu parçalayan görüntüler arasında,aynı gün ve aynı saatlerde Avrupa başkentlerinde Faşist Hitlerden kurtuluşun,2. Dünya savaşının sona erişinin 50. yılını havai fişeklerle kutlanırken binlerce insanı, aynı zihniyetin devamı olan soykırımla yok ettiler...
Ve aynı gün ve aynı saatlerde, hayatın kan kustuğu bir zaman diliminde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine, Butros Galiye katliama katkılarından ötürü Atina da düzenlenen törenle Yunanistanın en büyük ödülü olan ONASİS ÖDÜLÜ ile taltif ediliyordu.
Halkım öldürüldü...İnsanlar, çocuklar, yaşlılar 200.000 bin, Müslüman Boşnak hunharca yok edildi. 35.000 çocuk anne sıcaklığına doymadan...50.000 Müslüman Boşnak kadına tecavüz edildi 2 milyon insan evini terk etti 18.000 bin hala kayıp...18.000 insanın toplu mezarı aranıyor..İnsanlık aranıyor..20. yy vicdanı aranıyor..suskun kalan uygar insanlar aranıyor..
Dostlarım, binlerce arkadaşım öldü Kozarak köyünde 1987 yılında benimle ekmeğini,yüreğini paylaşan İbro ve ailesi ve Türkiye den gelmişiz diye bizi görmeye gelen bütün köy halkı, gençler, çocuklar, kızlar, kediler, köpekler, kuzular, anılar ve hayat öldü..
Üzgünüm hüzünlüyüm...ölen dostlarım gibi paramparçayım. Mavi kelebekler dolaşıyor tepemde. Ölülerin toplu halde gömüldüğü yerde yeşeren ölüm çiçeklerine konan tek kelebek..Ölülerin ruhunu kanatlarında saklayan mavi kelebek.Hep o coğrafyanın hüznünü,gözyaşlarını ,ölülerin yarım kalmış umutlarını renginde sonsuza kadar taşıyacak bir kelebek artık hayat..
Türkiye ye gelmek istiyordu İbro ( İbrahim ) ..Akrabası vardı, kardeşi vardı.. Ben vardım..umudu vardı. Ama dünyanın en barbar, ülkeleri tarafından işgal edildiklerini bilemedi ibro.
Bilemedim..Artık Şiirin suskun kaldığı saatlerdeyim.
Ve ben İbroyum. Ve ben ölen çocukların külü..
Yarım kalan umutları, kulakları tırmalayan çığlığıyım o mazlum halkın, kardeşiyim ve hüznüyüm tarihlerinin
Ağla Bosna ağla Srebrenitsa...ağla ruhum, ağla şiir ve suskun kalan, halkım.