2

Kenti Öldürenler ve Kutsanan Katiller


  • Oluşturulma Tarihi : 16.02.2016 07:39
  • Güncelleme Tarihi :

Kenti oluşturanlar, bu kentte yaşayanlardır. Ve bu kentte yaşayanlar bu kentten sorumlu bireyler veya kurumlardır. Bizi ve kurumları da şekillendiren yine içinde yaşadığımız, havasını soluyup, suyunu içtiğimiz, tarihini beşiğimizde sallayıp birlikte büyüyüp değiştiğimiz bu kenttir.     

Bu diyalektik sürecin derin atmosferi içinde biz kenti, kent bizleri doğurur. Bu nedenle karşılıklı görev ve sorumluluklarımızı bilerek yaşadığımız sürece, yaşadığımız kentin ruhunu, geçmişini, tarihini ve dokusunu kokladığımız ve ona uygun özellikler kattığımız sürece olgun bir birey gibi sağlıklı gelişir büyür ve güzelleşir.

Hayatının baharını ve izlerini fotoğraflarıyla içinde yaşayan insanların yaşamı ile bütünleştirerek anılara, şarkılara, masallara ulaşan renklerin, aşklarını ve tanıklığını taşır. Bunu, yani kentin bu soylu sayfasını tarihe mal eden insan, bu kez kendi hayatının yansısı olan bu mekanın zaman boyutunu da tarihe işler.

Karşılıklı alış veriştir bu. Kenti insanlar değiştirir, geliştirir veya çirkinleştirir…

Kent gelişmiş bu yapısıyla içinde yaşayan insanlara o olanakları, güzellikleri veya çirkinlikleri sunarak insanların kimliğini kendisine bırakılan bellekle süsler.

 Ben ve benim gibi birçok kişi meslek gereği sürekli yurtiçi ve yurtdışında geziyoruz. Ve doğal olarak hayatı ve kentleri, kasabaları, köyleri kıyaslayıp veya değişimlerine tanık oluyoruz. Bu nedenle, bir zamanlar, bu ülkenin en güzel kenti iken, Anadolu kasabasına dönüşümün tanıkları olarak hayatı ve kenti ve kendimizi sorgulamak zorundayız…

Biliyoruz ki, son elli yıldır İzmir’de yaşayan bireyler bu kentin olumlu, olumsuz kabuk değişimine tanıktır. Yani, içinde büyüdüğü değiştirdiği veya kendisini değiştiren bu kentle iç içe yaşayarak ve karşılıklı etkileşimler girdabı içinde hem kentin hem de kendi tarihinin yapıcısıdır.

O zaman, “İzmir çok değişti” derken, aslında fark etmeden bu değişimi sağlayan veya tanık olanlardan ve değişim nedeniyle ruhu ve yaşamı da değişen insanlardan da söz etmekteyiz. Bu kentte yaşayan herkes “hemşericilik hukuku” ile hepsi İzmirlidir aslında. Son elli yıllık yaşam süresi sorumluluk süresini, olumlu ve olumsuz bütün değişim ve gelişmelerin süresidir. Ve herkes nerden gelirse gelsin, bundan; kentin şimdiki fotoğrafından sorumludur. Yani bu kentin dondurduğumuz bu sahnesinden bizler sorumluyuz.

Suçlular…

Bu kenti öldürenler veya öldürülürken susanlar bizdik.  Yeşil İzmir’i biz öldürdük. Yeşil alanları beton yığınına, bahçeli evleri ve yolları anahtar teslimi betona bizler teslim ettik. Yazlık sinemaları ve geniş yolları lüks yaşam göstergesi olan metal yığını otomobillere otopark yeri olarak biz verdik. Mahalle bakkalının, manavının, kasabının ruhuna inşa edilen AVM’lerin açılışını biz alkışladık. Sokak aralarında yoğurt ve tahan pekmez satan yaşlı amcaların ekmek kokusunu omuzlarından çalan bizdik. Bayram yerimizi kaportacılara, Çankaya’daki bar ve pavyonları mafyaya, gazeteleri müteahhitlere, eğlence pazarlarını namussuzlara, seyyar satıcıları zabıtalara, yolları ihalelere, gökyüzünü Çin Seddi’ne, Fuarı kendi yalnızlığına, ağaçların köklerini korsan otoparkçılara, köşeleri uyuşturucu satıcılarına, çocuk parklarını yandaş büfecilere, kaldırımları rüşvetle işgal edenlere gülerek, sırıtarak, korkarak ve üzülerek biz verdik.

İzmir’de de, yüzlerce, binlerce cinayete tanık olarak yaşarken, farkında olmadan kendi içsel hapishanemizi kurduğumuzu, kesilen her ağaç, yıkılan her müstakil ev, tarihi konak bizi de  kuruttuğunun farkında bile  değildik… Biz bu zavallı kentin ölüm tarihini yazanlardık. Son elli yıldır bu kentte yaşayanlar, susanlar ve yalnızca kendine meyhane olanların çocuksu ve masa başı zırıltılarıyla teselli olan zavallılardık. Sarı saçlarını bütün kaptanların hayallerine armağan eden Punta’nın  ve  bütün Smyrna’nın son katilleriydik.

Peki bu kentin bu hale gelmesinde, üçüncü sınıf bir yosmanın yorgunluğuyla  kaderine terk edilmesinde  bu kentte yaşayan aydınların, sanatçıların suçu yok mu!

Nerde, Avrupa’nın küçük Paris’i

Sahilinde, rüzgar akımını kapatan Çin Seddi  gibi kol kola girmiş beton yığını  binalar… Ve günümüzde kentin mavisine tecavüz eden çok katlı binaların mantar gibi çoğalması, bireysel cinayetlerin yerini soykırımın yer aldığını görmekteyiz…

Susmak cinayete ortak olmaktır!

Bu kentin geleceğini kim planladı?  Bu kentin ruhunu kim sattı?

Hangi Belediye Başkanı, hangi meclis üyeleri, hangi Vali, hangi Kaymakam, hangi holding, hangi partili, hangi gazete sahibi canına okudu bu kentin. Aydınları nerdeydi bu hayatın! Şairleri, yazarları, yurtsever gazetecileri, ressamları, heykeltraşları, müzisyenleri, öğretim üyeleri, generalleri, paşaları, subayları, genelev sahipleri, fahişeleri, uyuşturucu satıcıları, rüşvetçileri, zabıtaları, çiçekçileri, ot ve saman satıcıları…

Hep sustuk. Veya alkış tuttuk…

Birileri alkışlamasaydı, yani bizler alkışlamasaydık, bu kadar rahat ve cesur olamazdı katiller. Birileri kendisini doğuran bu kente sahip çıksaydı, günü kurtarmayıp gelecek yüzyılı planlasaydı, böylesine zavallı olmazdı, ortaçağ karanlığına gömülmezdi bu kent. Böylesine sahipsiz ve yalnız çekip gitmezdi beton yığınlarının soğukluğuna. Bu kadar ölü çocukları olmazdı sokaklarda. Bu kadar fahişe ve bu kadar karanlık beton.

Peki, kimdi karaya oturan geminin kaptanı… Kimdi, zamanın ruhuna tütsü yakıp bakanlar gökdelen penceresinden…

Son elli yılın belediye başkanlarını kim anımsıyor!

Katilleri nasıl anımsıyorsunuz…

Kentin bütün Arnavut kaldırım taşlarının, pırıl pırıl o doğal dokunun üzerine asfalt dökenleri, önüne gelene saldıran deri eldivenlileri, tarihi ören yerlerin üzerine beton yığını  katlı otoparkları yapanları, dolmuşçu ve otoparkçı rantiyecileri, kanser hücresi  gökdelenleri bu kentin göbeğine dikenleri, bu kentin kalbi olan fuarı parlak çatılarla süsleyenleri, denizi kanala çevirenleri, deterjan fabrikaları sahile kurduranları, metal, çimento ve boya fabrikalarını  kentin ana damarına kuranları, kaldırımları akşam yemeğine satıp insanlarını caddelerin ortasında yürütenleri ve omuzu bol armağan madalyaları ile geldiği çöplüğü unutanları bu kent ve bu halk asla unutmayacaktır.

Bu kent vefalı bir kenttir. Ağaç dikenleri de kesenleri de iyi bilir…

Kenti Öldürenler ve Kutsanan Katiller
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan