2

Kitap ve İnsan İlişkisi 2


  • Oluşturulma Tarihi : 25.10.2016 06:50
  • Güncelleme Tarihi :

Yazar-yapıt-okuyucu arasındaki bileşkenin ilk dayanağını oluşturmamız vuslat için yeterli değildir.

Okuyucu hemen yapıtı çevirip arkasına bakar. Bu refleksin kökenin bilmiyorum ama tüketici süje elinde olmadan veya farkında olmadan eline aldığı her şeyin arkasını da merak eder. Kitabın çevrilerek arka kapağına bakılması bilinçli bir tavır değildir. Okuyucu, neden çevirdiğini ve ne görmek istediğini de bilmez.

Yapıtın/kitabın kapağı ve adı, okuyucuyu manyetik alanına almıştır. Artık elindeki yapıt yavaş yavaş akan suların serinliğinde okuyucunun ilgi damarlarını hareketlendirmeye başlar. Arka kapağına baktığı anda bu yapıtın okuyucu ile bağdaşıklığı veya duygusal bir bağ kurmanın sürecini başlatır.

Eh, arka kapak ta da şok, beklenmeyen, bilinmeyen, çarpıcı bir ifade yer alıyorsa ve okuyucu onu anlamak, kendi algısal bütünlüğünde karşılaştırmak için süzgeçten geçiriyorsa o anda okuyucuda iki kanal açılır… Birincisi, bildiği, ilgilendiği bir damara yol alıyorsa, yol ayırımında demektir. Tahmin ettiği bir anlatım sürecinin toplamı veya yakınından geçiyorsa bu yapıtı niye okusun? O frekansların yarışarak aktığı saniyelerde içinden bir ses onu kışkırtmaya başlar. İşte bak senin de bildiğin, seni tamamlayacak, çoğaltacak, hoşlanacağın ve seni bekleyen bildiğin yoldaki gelincikler veya ölüler…

İkincisi, ya, zaten bildiğin bir konu, bir alan… Bıkmadın mı layn bunları tekrar tekrar okumaktan. Zaten fazla paran da yok… Bırak layn bu kitabı elinden… Öbür kitaba bak… Öbürüne bak... Diğerine bak... Farklı ve seni çoğaltacak arayışların peşinden kararsızca kitaba bakar durursun.

Burada başlayan içsel savaşın kahramanı okuyucunun eline aldığı yapıtla başlar. Yapıt okuyucunun elinde ön kapak-arka kapak-kitabın adı-arka kapaktaki müthiş ifade vb. diğer moleküller okuyucunun beynin de komuta dönüşür.

Al… Alma… Başka yapıta bak... Bir başkası… Ellerini uzatmış ilgi bekleyen, beğenilmek, dokunmak, okunmak isteyen binlerce yapıt arasında vicdanen rahatlamış olarak gezmek de mümkün değildir.

Ya dokunmadığın, hiç görmediğin arada sıkışıp kalmış olan bir yapıt senin bütün hayatını altüst edecek ve seni yeniden bronz bir kalıba dökecek magmayı saklıyorsa… Nerden bileceksin aslında aradığın ve mutlaka okunması gereken yapıtın, en sondaki hafif tozlu rafta olmadığını!

Neyse, fazla derine dalmadan biz sade ve aradığını bulmak üzere olan normal okuyucuya dönelim... Kapak müthiş…Arka kapak çarpıcı…Yapıt adı mükemmel ve derin anlamı içinde elimizde terliyor. Bu kez başka içsel sorgulamalar başlar… Ödül almış mı? Yazarı kim? Medya da sık sık karşılaştığımız ve beynimizi sulandıran köşe yazarlarından icazet almış mı… Kaçıncı baskı… Yazarı yakışıklı mı, güzel mi Eh biraz da önsözüne bakalım… Kim ne demiş bu yapıt ile ilgili… Televizyona çıkmış mı… Sosyal medyada deprem yapmış mı… Daha önce yapıt yayınlamış mı, ben okumuş muydum, afişler, posterler, imza günleri, ödüller, taklalar, soytarılar ve bilumum şeytanların meleklerle çarpıştığı bir sahnenin ortasında zavallı okuyucu yapıta bakıp duruyor.

Eh, okuyucu elini uzattıysa, kitabın kapağına, adına, arka kapağına, içindekilere, önsözüne, sonsözüne baktıysa artık bu yapıt Abbas demektir.

Yine de belli olmaz… O anda okuyucunun telefonu çalar, ilgisi dağılır, manyetik alanın büyüsü bozulursa! Yapıt yavaşça yerine konulur ve günlük muhabbetlerin vaz geçilmez cazibesi içinde somut hayattan soyut hayata dönüş yapılır.

Zavallı yapıt, artık ellenmiştir. Okuyucuların parmak izleri ile perişan dağınıklığı içinde ve umutla gelecek yeni bir okuyucunun özellikle, gözlüklü bir okuyucunun kapıdan girmesini sağa sola bakmadan hızla yürüyerek bulunduğu rafın önünde durmasını, çantasını veya elindekileri bir kenara bırakarak ter kokan o ellerin vücuduna, saçlarına dokunmasını, o müthiş ve beklenen okuyucu ile göz göze gelip yıllanmış bir hasretin sularında sevgi ve hoşlanmanın karışımdaki tuzlu suyun izlerinde kalacak anılarını başlatmayı bekler…

Okuyucu binlerce hendekten geçip elini uzatarak elinden tuttuğu yapıtı alması, ellerindeki yumuşaklığın kitabın bütün ruhunu sarması, yeni ve farklı bir sıcak dalganın kapılarını, pencerelerini açarken kitabın yüzlerce sayfası zafer kazanmış bir dinlikte kendini koyu bir zaman dilimine bırakarak yeni bir hayata, okuyucusuyla yeni bir ev, yeni kütüphane arkadaşları, yeni dünyalar, serüvenler, ayrılıklar ve aşkların atlarına binip giderler.

Okuyucu da mutludur. Eve varıncaya kadar farkında olmadan eli ile okşar. Yolda veya otobüste bile dokunduğu yapıtı/kitabı açar ve okumaya başlar. Artık okuyucu için de, yapıt için de yeni bir sayfa yeni bir aşk, yeni bir söylem ve hepsinin kutsandığı sayfalarda birbirlerinin gözlerine bakarak çoğalırlar.

Bir yere kadar…

Bu kez sert bir okuyucuya denk geldiyse o yapıt, yandı… Ayrıştıran, sorgulayan, inceleyen, değerlendiren bir okuyucunun bu kez eleştirmen kılıklı mahkeme salonunda zavallı yapıtın, hiçbir şeyden haberi yokken ve kendini savunma hakkı kendisinden alınmışken sorguya alınır. Altı çizilir, üstü çizilir, kalemin bıraktığı kırbaç izleri ile her gün dayak yiyen veya sevişilen bir kadın yorgunluğuyla yapraklarını yavaş yavaş bırakmaya, aşık olduğu celladına teslim olmaya başlar...

Eh artık, okuyucu için biçimsel algı-yanılgı bitmiş, içeriğin girdaplarında kendi algısal birikimi oranında okuduğu yapıttan yeni bir yapıt daha doğurur. İşte eleştirinin doğum saatleri… Zavallı ana yapıt artık yaşlanmıştır ve yeni doğumlara gebedir. Veya okuyucularının belleğinde başka bir öyküye, masala, şiire ilham kaynağı olarak yeni yaşamını sürdürür.

Yazar ölür… Kitapçı da… kitap yaşlanır, dağılır ve ölür. Ama ilham verdiği birçok çocuğunu aynı raflara göndermiştir. İşte gerçek yapıtların ölümsüzlüğü…

Kitap ve İnsan İlişkisi 2
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan