2

“Kolera Günlerinde Aşk” - 2


  • Oluşturulma Tarihi : 26.07.2016 06:58
  • Güncelleme Tarihi :

Biz çocuk değildik aslında. Birden birileri çekti gökyüzünü perdesinden. Ve birden, cemseler geçti, ambulanslar ve hızla bize yetişmeye çalışan tanklar, uçaklar, bombalar, hapishaneler, ölüm ve devrim şarkıları. Birileri ölüyordu. Biz ölüyorduk. Faşizm kışlasından çıkmıştı.

Hep sen geleceksin diye bekledim. Saatler de bekledi. Duvarlar, çiçekler ve korkuyla tepemizden geçen kuşlar. Sokaklar, komşuların beni izleyen bakışları, titreyen perdeler ve hüzünlü bir sabahın köşelerinde kalan bütün anılar. Sen yoktun...

(*) Kimler susmadı ki dar sokaklarda

Kimler ölmedi ki gün doğumu

Aynı deli pırıltılarda çiçek

Biz ağlamıyorduk, biz gülmüyorduk

Parkın içindeki odayı vermezler cane

Ve her akşam aynı saatte geçen kedi

Bizi bize geri vermezler

Vermezler cane…

Sessizce kendi çığlığını içine gömen buharlı trenin arkasından baktı içimizden dışarı çıkan çocuklar. Ellerinde fuardan geçerken kopardıkları karanfil kokusu vardı. Gözlerinde buğulanmış bir hayatın açlıklarını sedeften bir tomurcuğa düşürdü hayat. Büyüyen biz değildik aslında. Giden de biz değildik. Birileri asfaltladı kırık oyuncakların arasında saklanan parkımızı. Birileri attı mendilin sarısını yolumuza ve aslında konuşmadan ve arkasına dönüp bakmadan giden de biz değildik. Bir rüyadan uyanmıştı hayat. Biz kuşatılmıştık aslında. Biz işkence yapılan devrimcilerin son şarkısıydık. Ölenlerin son elleri ve soğuyup kenara atılan tank paletlerinin altında yatanlardık. Çocuktuk aslında, hem de efendi çocuklardık mahallenin bekçisi geçerken sırtımızı dayardık ağaçlara.

Ve İzmir

Yıkılmış bütün sevda duvarları

Üşüyen biz miydik

Ölen çocuklar mıydı

Kalleş bir kurşunun döküldüğü

Sen de biliyorsun cane,

Artık bütün babalar gibi

Kara yaslıdır şiir

Günlerin en uzunu, çocukların en küçüğü, aşkların en büyüsü, açlıkların en delisindeydik. Büyüyorduk, biz birbirimizi büyütüyorduk. Biz büyüdükçe ölüyorduk. Üşüyordu zaman, üşüyordu her şey yokluğunda. Sen yoktun, sen gitmiştin ve ben senin arkandan gitmiştim. Her yöne, ayrılıkların bütün yönlerine tuz döktüm. Gözlerimin uykusuzluğuna düştüm o yollardan. Yalnızdım ve soğuktum. Gitmiştin, gitmiştim… Ellerimizin sevişirken bıraktığı sıcaklığı üşüdüğüm mevsimlere taşıdım.

Oysa gidecektik cane

Daldır gözlerini serin sular

Gök aynı sevda denizi

Gök aynı Yeşilırmak kıyısına

Mevsimler mi değişti… Cemseler, tanklar ve uçaklar beni kendimden kaçırıyordu. Ellerim sıkıca sarıldığı bir rüyadan zorla koparıldı. Askerler vardı elleri ağır silahlı. Ölüm vardı aşkın kıyısında. Beni götürüyorlardı, seni götürüyorlardı ve kapalıydı dükkanında aşk tanrısı.

Gidecektik biliyorum. Hep gidecektik ve hep yolcuyduk dünyanın bütün mazlum halklarına. Ekmeğin kutsalına, devrimin sabahına, sarhoşluğun aşkına, çocukların oyuncağına, sesinde huzur saklayan ırmakların şarkısına. Komşu evimiz de olacaktı. Kütüphanemiz ve daktilosu şiirlerin. Devamlı yazacaktık, hep yazacaktık ve sustukça kalemi kıracaktık aşkımızda. Çocuklara pamuklu şeker kendimize bir bardak sübye ve arkasından kaleye çıkıp denize yelken olacaktık.

Önce sen gittin.

Önce ben gittim.

Sonra bütün yollar ayrıldı kentlerin damarlarına. Sessiz bir yağmur tanesini bırakarak ayak izlerimizde. Hep yorgun uçtu kuşlar ve sonra tütsülerin dumanından düşen çocuklar, sonra ninniler kesildi hayatın ve öldük.

Şimdi

Doğacak kara kaşlı bir çocuğun

Haykırışıdır rüzgar

Ve ellerim

Ve o koca yürek

Bir aşk işçisidir direnç

Yaşamın gözbebeği

Sensiz, mayıs daha uzak

Bir masal böyle başlamıştı uykusuna. Gökyüzünden düşen elmaların hepsi denize düştü. O günden sonra hep ölü doğuyor imbatın eşliğinde balıklar. Ve o günden sonra şiir sustu kendi yaralarına. Çocukları kalmadı hayatın. Parkları askeri barınak yaptılar. Ağaçların gölgesini uçaklar çaldı. Bulutları bakışlarıma verdiler. Hüznün telinden düşen şarkılar çalındı meyhanelere ve ben ardından gittim yolların. Ve ben ardında kaldım rüyaların.

İşte cane

Seni sevebilirim güneş yangını

Seni öldürebilirim yaprak

Seni sarabilirim rüzgar

Seni öpebilirim

Ve sonra ben

Ben de gidebilirim..

Önce ben gittim…

Önce sen gittin…

Ve sonra biz gittik, çocukluğun yarım kalan aşklarına. Her şey uykudaydı zaten. Ellerinin ve ellerimin sıcaklığı evin son perdesinde kaldı. Çekildi zaman. Karardı hava. Düştü yağmur, soldu çiçek, kanatsız kuşlar, renksiz kelebekler, sokağa düşen ayak sesleri ve öksüz hayat… Hepsi birden ve hepsi kaybolan iki çocuğunu arıyorlar…

Söz etme vurulduğumuz kıyılardan

Dışarıda yağmur yağıyordur

Sırtı dönük bir çocuk ağlayacak…

(*) 1986 yılında yayınlanan bu şiir 2000 yılında Avusturya da yaşayan Müzisyen Cemre tarafından “Yol çekilir gibi değil” adıyla bestelenmiştir.

“Kolera Günlerinde Aşk” - 2
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan