Sayfa Yükleniyor...
.Krikoların altında, aşağılanmaların altında
Dünün altında, yıkılmış yarıkların altında
Bükük belli yarının altında, yarının
Yarının altında
Bu arada milyonlarca, milyonlarca insan
Gidiyorlar ölüm ülkesine
Ahlayıp oflamadan gidiyorlar
Sessiz ve ne olduğunu anlamadan
Ve milyonlar ve milyonlar Güneyden Kuzeye gönderilen
Gidiyorlar ölüme doğru
Lazar uyuyor musun?
Uyuyor musun Lazar? Söyle
Ölüyorlar, Lazar
Ölüyorlar
Ve kefenleri yok
Bazen cesetleri bile yok (*)
Walaa 5 yaşında ve Halepteki evine geri dönmek istiyor. Mülteci kampında kalıyor ve her gece ağlıyor. Çünkü Walaa saldırıya gece yatağında uğradığı için, yastıkların ve gecelerin korkunç olduğunu düşünüyor. Annesi gündüzleri ona korkmaması için küçük yastıklardan ev kuruyor. Ama o babasını ve odasını istiyor. Oyuncaklarını ve beyaz yavru kedisini... Kardeşlerini istiyor. Onların öldüğünü bilmiyor Walaa. Dedesinin ve ninesinin neden gelmediğini soruyor. Nerede olduklarını ve neden ekmek için sıraya girdiklerini soruyor Walaa. Küsüyor, mülteci kampının çadırları arasında ışık görmeyen bir gölgesine sığınıyor. Sürekli ağlıyor Walaa; anlatamadığı ve anlayamadığı olaylar ve yerlerden gitmek istiyor Walaanın bu mülteci kampında işi ne? Kim gönderdi onu bu cehennemin çadırlarına.Bu kimsesiz ve aşağılanan bir hayatın sayfasına? Kim öldürdü umutlarını ve ellerini öperek okşayan babasını
Mohammed 7 yaşında Bombaya İdbilde ailesiyle beraberken denk geldi. Kafasından şarapnel parçaları çıkardılar ve bu patlamadan sağ kurtuldu. Ama küçük kardeşi kurtulamadı. Sağ kalan aile bireyleriyle kaçmak zorunda kaldı. Gündüzleri saklandılar, geceleri yıldızları ve rüzgarın yönünü izleyerek taşındılar. Evleri ve sevdikleri hep kaçtıkları yönün tersinde kaldı. Yaşadıkları köy taş ve toprak yığını Köpekleri de öldü saldırıda. Mohammed şaşkın, Mohammed dilini yutmuş, ağaç kovuklarında saklanan insanlara bakıyor. Sırtlarında yataklarını taşıyorlar. Bir tas bir leğen birkaç hırka gecenin ayazına. Mohammed babasının elini tutuyor. Babası hiç konuşmadan ufuklara, dağlara bakıyor. Küfür ediyor böyle hayata, küfür ediyor uçaklara, eli silahlı ve tanımadıkları katillere Kim bu katiller? Ne işleri vardı kendi topraklarında? Okulları da yıkıldı, öğretmenleri de Nereye gitti sınıf arkadaşları, akrabaları? Nasıl patlıyor bu bombalar? Bu gürültü bu ses Allahın sesi mi?
Shiraz, 9 yaşında. Shiraz üç aylıkken şiddetli bir havale geçirdi. Doktorlar, Shiraza çocuk felci teşhisi koydu. Tam bu sıralarda savaş çıktı. Evleri bombalandı. Yıkıldı, eşyaları da parçalandı. Shirazın ahşap beşiği ve oyuncakları da kaldı yıkıntılar arasında. Bir giysisini bile alamadılar. Yorgan, battaniye ve kaşık Kuru ekmek, bir matara su Kaçtılar geceye doğru, karanlığa bombalardan uzaklara... Annesi, Shirazı bir battaniyeyi sardı. Shiraz hiçbir şeyin farkında değildi. Shiraz felçli, yürüyemiyor, Shiraz hasta konuşamıyor. Yalnızca donmuş bakışlarıyla annesinin parmağını, tülbendini, saçlarını tutuyor Aç, susuz ve korkuyu anlatamıyor. Yalnızca gözleri Yalnızca yüreğinin sıcaklığı,yalnızca tüm gün ahşap bir beşikte yatıyor ve uyumayı bekliyor. Kim anlatacak Shiraza bombaları, yıkılan evlerini, duvarda kalan mutlu resim çerçevelerini, kim anlatacak ona masalları ve uçan hayalleri Kim suçlu bu felçli hayattan, Kim yarattı bu suskunluğu?
Shehd, 7 yaşında.Shehd silahları resimlerde çizmek için seviyordu. Bir de oyuncağıyla kardeşlerini korkutmayı. Bir gün gerçek silahların ona doğru yöneldiğini ve onlardan çıkan kurşunların babasını nasıl öldürdüğünü gördü. Tanımadığı insanlar, poşulu, sarıklı, kötü insanlar onları evden dışarı çıkardığında çığlığı bir an da kesildi. Dili tutulmuştu. Birden sustu. Ve o günden beri yalnızca bakıyor. Konuşamıyor veya konuşmak istemiyor. Babasını taradıklarında sofradaydı ve ekmeğinin içine peynir koyuyordu. Televizyondan gelen silah sesleri şimdi evlerindeydi. Babası kanlar içindeydi, annesi çığlık çığlığa tanrıyı arıyordu. Evlerini yaktılar, annesinin elini tutarken iki kardeşinin ellerinde yalnızca kuru ekmek vardı. Shehd geceye yolcuydu; sessizliğe, içine gömdüğü öfkeye Şimdi mülteci kampında. Ve yalnızca çadırın açılan bir köşesinden hayata bakıyor. Her şeyden ve herkesten korkuyor. Kim korkuttu Shehdi, kim babasız ve umutsuz, kim evsiz bıraktı, kim sakladı onu çadırın arkasına, sessizliğe?
Amir, 20 aylık, Amirin 32 yaşındaki annesi oğlunun daha doğmadan karnında savaş travması yaşadığını düşünüyor. Bütün seslerden ürküyor. Şarkılardan ve kalabalıklardan. Amir, her şeyden habersiz ailesiyle şu anda naylon çadırda yaşıyor, oyuncakları yok ama yerde bulduğu çakıl taşlarla oynuyor. Aynı mülteci kampında, futbola aşık iki yaşında Farac yaşıyor. Babası ona futbol oynaması için kağıtlardan top yapmış. Her gece, saldırılarda ölen ablasının ona gerçek bir futbol topu getireceğine inanıyor. Bir gün uyandığında rüyalarının gerçekleşeceğine inanarak yine uykuya dalıyor. Ablasını soruyor. Kendisine top almak için gittiyse, neden hala dönmediğini sorguluyor
Bir istiridyeyi açıp gülen bir deli gibi
Bağırıyorum
Bağırıyorum
Bağırıyorum şaşkın sana doğru
Eğer bir şeyler öğrendinse
Şimdi senin sıran
Senin sıran Lazar(*) Henri Mıchaux
Bu çocuklara öğret Lazar, konuş Lazar, haykır Lazar, çocuklar adına, isimsiz ölüler adına sor Lazar; bu uçaklar hangi fabrikada uyudu, bombalar hangi ağaçtan döküldü ve kim kuşattı hayatı maskeli ve elleri kanlı havarilerin sahte gülücükleri arasında. Çocuklar paramparça ruhlarıyla büyüyor Lazar Büyüyecekler, daha da büyüyecekler Lazar. Katillerin bahçesinde bunun hesabını soruncaya kadar.