2

Kuşadası Sanat Festivali


  • Oluşturulma Tarihi : 14.05.2016 06:45
  • Güncelleme Tarihi :

Türkiye de turizm hiçbir dönemde rahat, dingin ve kendine güvenir bir atmosferde sezonu açmadı.

70’li yıllarda Türkiye’nin K.Kıbrıs’a çıkarma yapması ve uygulanan ambargodan sonra uzun süre batı ülkelerin ilgi alanı dışına itilmesi yeni turizm algısını daha başlarken yaralamıştı.

Sonra emperyalizmin hazırladığı ve yerli işbirlikçiler tarafından uygulanan senaryo gereğince sol sağ çatışmalarla tehlikeli bölge ilan edilmesi, emeklemekte olan turizme uzun süre devam eden bir darbe vurdu.

80’li yıllarda bu kez komşuların; sınırımızda bile olsa uzun süren Irak İran savaşı bölgesel turizmi vurdu...

Özal ile başlayan Turizmde diriliş hareketi, yeniden cazibe merkezi haline gelmesi, yatırımların kıyı şeridinde yoğunlaşmasını sağladı. Peşinden gelen orman yangınları, çevre katliamı ve ağır bedellere rağmen Akdeniz ülkeleri arasında çok önemli cazibe merkezi haline geldi.

Uzun süre devam eden her şey dahil kampanyası ile Avrupa’nın safralarını konuk eden ülkemiz gerek tarihi ören yerleri gerekse coğrafik ve iklimsel özelliklerine rağmen hakkettiği oranda bu pastadan gerektiği kadar payını alamadı.

Her yıl bir problemle karşılaştık… Her yaz sezonunda bir şeyler horlatıldı ve turizmin ayak sesleri kesildi.

Bir an düşünüyorsunuz neyimiz eksik?

Hak ettiğimiz yere gelebilmemiz için neler gerekiyor. Sürekli toplantılar ve sürekli yeni trendler aramanın peşinden koşarak karamsarlığımızı çoğaltıyoruz. Milyonlarca insanın ilgilendiği ve geçimini sağladığı bu sektörün bütün alanlarında hak ettiğimiz seviyede gelir elde edebilmemiz için genel olarak yeni anlayışları kavramamızı gerekli kılıyor.

Nedir bunlar! Öncelikle turizmde yarışan diğer ülkelerden farkımızı veya artılarımızı tespit ederek yola çıkmak. Herkeste olan bir objeyi değiştirmeden ve yeni anlamlar katmadan satamazsınız. Öncelikle cazibe merkezi olmak zorundasınız.

Peki nasıl?

Biz de olanların aynısı Yunanistan da, İtalya da, Lübnan da, İspanya da mevcut. Deniz, tarih ve coğrafik özelliklerin benzeştiği bir coğrafyada yeni bir şey yapmak, yeni bir söylemle yeni cazibe merkezleri geliştirmek gerektirir. Yani farklı olmak zorundasınız…

Avrupalıya; Avrupa müziği ve yemeğini sunarsan cazibeni, özgünlüğünü kaybedersin. Bunca yolu aşıp sana gelmesine gerek yok. En güzelini ve kaliteli olanı zaten kendi memleketinde yaşamakta ve sınırsızca tüketmektedir.

Hepimiz biliyoruz ki, özgün olmayan, farklı tasarımı olmayan veya sunumda farklılıklar yaratmayanın bu iğrenç kapitalist değerlerin çatıştığı piyasada yer bulması ve ayakta kalması mümkün değildir.

Hangi ülkeye giderseniz gidin; bütün rehberler sözleşmiş gibi öncelikle gittiğiniz kentin kimliği ile bütünleşmiş bir sanatçının müze evine götürülürsünüz. Arkeolojik ve etnografik müzeler o kentin kimliğini veya kadim yaşam biçimine ortak olmuş, basamak olmuş değerlerini görmeden, dokunmadan o kentin ruhunu algılayamazsınız…

İşte her yerde olmayan değerler bunlardır. Deniz her yerde… Kum ve güneş dünyanın her yerinde aynı şarkının notalarında eskimiş ve cazibesini yitirmiştir. Solaryum cihazlarıyla evde bile yaz mevsiminin yanık tenine ulaştığınız, dere kıyılarında plajların aynı tadı sunmasının dışına çıkarak farklı kültürel birikimin sayfalarını açmayı gerektirir.

Peki ne yapmalı?

Bu konuda en güzel örneği Kuşadası Belediye Başkanlığı’nın başlattığı sanatsal açılımla turizmin yeni renklerinde buluşturulması çalışmalarıdır. Dünyanın değişik ülkelerinden gelen sanatçıların Türk sanatçılarıyla tanışarak ortak payda da buluşan estetiksel değerler oluşturması ülkeler arasında daha kalıcı dostluk ve kardeşliğin inşasını sağlamaktadır.

Belediye Başkanının bu konudaki çabaları, dünya sanatçılarının tanık olduğu ve yaşadığı süreci sanatsal objelerine yansıtarak iz bıraktıklarını, ülkelerine dönerken bile buradaki sanatsal ilişkileri ve izlekleri uzun süre ve kalıcı bir şekilde dostluğa ve barışa hizmet edeceğini bilmektedir.

Bu kentin, bu ülkenin kendine özgü tarihsel değerlerinin gün yüzüne çıkarılması, yaşatılması ve yaygınlaşması için çalışmak yeni turizm değerlerini oluşturmak gerekir.

Öyküsü, masalı ve mitolojik yapısı ve kültürel kalıtı ile bütün bölgelerimizin birbirini izleyen geleneksel şenliklerini sanatın büyülü formu ile buluşturmak gerekiyor. Geçmiş değerlerin yeni ve modern insan talepleriyle çoğaltmanın yolu yine sanatçıları elçi olarak kabul etmekle başlıyor. Bu anlamda; bu hafta başlayan Kuşadası Uluslararası Sanat Festivaline katkı sağlayan herkesi; özellikle bu konuda öncü tavrıyla Sayın Belediye Başkanını ve ekibini kutluyorum.

Bir kentte sanat ve sanatçı yoksa var olan geleneksel değerler sandıktan dışarı çıkmadıysa, oturarak, yalnızca kum güneş deyip, “ya nasip” bekleniyorsa olay bitmiştir. Bu konuda Kuşadası Belediye Başkanlığı’nı başlattığı ve genellikle akademisyen sanatçıların katıldığı ve 25 ülke sanatçısının buluştuğu festivalin diğer Belediye başkanlarına da örnek olmasını diliyorum. Unutmayalım ki, çağımız reklamasyon ve görsellik çağıdır… Turizmde sanatı kullanma dönemidir. Benden söylemesi…

Kuşadası Sanat Festivali
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan