2

MARDİN BAYRAM VE ÇOCUK – 2


  • Oluşturulma Tarihi : 27.09.2015 06:47
  • Güncelleme Tarihi :

Erol Taş öldü.

Yılmaz Güney devlet tarafından öldürüldü.

Şemis’i Allah öldürdü…

Bayram boyunca sabaha kadar süren aile eğlencelerimizin, çarşıda kahvede süren oyunlarımızın içinde saklanan tanımsız bir tad, sabah ezanından önce yankılanarak ovaya yayılır, tek tük evlerin penceresine ışık olarak konardı. Uyanamayan komşuların camını tıklayarak ,akşamdan pişen yemeklerden tadımlık da olsa bir tabağını kapıya bırakırdık.

Mardin’de bayram topu o günden sonra sustu. Kaleye çıkışlar yasaklandı. NATO, daha büyük  topunu bu kez mazlum halklara  çevirdi. Kentte yaşayan bütün insanlar; Müslümanlar, Hıristiyanlar, Türkler, Kürtler ve Araplar Mezopotamya  ovasına tepeden bakan ayvanlı evlerinde aynı sofrada suskundular.

Yazın damda kurulan taht dediğimiz-dört tarafı korunaklı sedirlerin çevresine çektiğimiz beyaz ıstara-perdenin yukarı bakan kısmı açık bir kapı gibi gökyüzüne uzanır, birbiriyle yarışan binlerce ışık demeti arasında bizi koruduğuna inandığımız meleklerin kanatlarını ve bakışlarını arayarak uyurduk. Ovadan yayılan hüzünlü bir ezgi kartal yuvası kaleye çarpar ve ordan dağılmış sözcükleriyle rüyalarımıza oyuncak olarak sızardı...

Bayram gecesi…Heyecanın, telaşın, kaynaşmanın, kent dışından gelen konukların veya uzak bir akrabanın çoluk çocuk  odalara doluşması, yayılan yemek kokuları, tencere tabak gürültüsü içinde  bayramdan bayrama alınan Süryani Ammo Hanna tarafından  özel dikilmiş takım elbisesini, yine Ammo ( amca) Circis tarafından yapılmış , kalıbından yeni çıkarılmış deri ayakkabısını, çaktırmadan  duvarın içinde özel olarak yapılmış kıbbele-dediğimiz girintinin perdesini sıyırıp bakardık..O müthiş takım elbise, o pırıl pırıl deri kokan ayakkabıyı giyebilmek için sabaha kadar çok uysal pozlarıyla annemize yardım eder,o güzel giysileri hakketmeye çalışırdık.

Ne vardı o havalarda

O koku, o güzel yemek tatları nerde?

Komşularım Süryani Hanna amca ve Kürt Mırzo  ğalo ( dayı)  nereye gitti..

Bir hafta boyunca yapılan düğünlerimizin sabaha kadar süren eğlencesinden kalkıp ezanını okumaya giden ve dönüşünde yine o müthiş sesiyle Mezopotamya’yı çınlatan Kermo İzzeyit’in sesini kim sakladı…

Kemanı ağlatan, kemanının sesini duymamak için kalenin arkasındaki bahçelere kaçan kuşların öyküsünü, yar’dan ayrılmanın burukluğunu, hamam çıkışında sevdiği kadınla karşılaşmanın  coşkusunu, ömrün yarısını alan  askerliğe gidişin, anneden, babadan sevgiliden ayrılışın hüznünü  gözyaşlarıyla notalarda işleyen Tume’nin ,kemanı nerde!..

Gecenin derin sessizliği içinde  taş döşeli sokakta yankı yapan nallarıyla onlarca at ve yüzleri poşulu, mavzerli adamın evimize konuk oluşundaki esrarlı bakışlarımızı saklarken, cebinden çıkardığı kırık leblebiyi bana uzatan, benimle paylaşan eşkıya amcanın yorgun ve kirli ellerini kim aldı!...

Güllük gülistanlık değildi hayat…

Herkes tok değildi. Herkes acısız ve herkes çoğul değildi. Kuşların yarım kanatla uçtuğu mevsimlerin anavatanıydı Mardin. Kaçakçıların mayınlarda bıraktığı bacakların diyetini , kolların ve ellerin yalnızlığını kanayan bilirdi..

Kanayan çoktu. Tarihin sayfalarında unutulmuş birçok öykünün fotoğraflarında kılıç, mermi, hüzün, ölüm ve sürgün akşamların geride kalan karanlığı manastırdan yükseliyordu… Mumların arkasında okunan ilahilerin hepsi bu güzel kentin kızları için değil, kentin kendisine adanmıştı.

Kale arkasında NATO’nun füzeleri, radarları, asansörleri, cemseleri ölümü çoğaltan  örümcek ağları sessizliğinde hayata sızarken, meyve çalmaktan yorulan ceplerimizde sakladığımız ellerimizle yan yan bakarak geçerdik,askerlere.. Askerler de sırıtarak yan yan bakardı bizlere.

Biz yerliydik, onlar süvari…

Biz ramazanı yaşıyorduk, onlar bayram…

Biz kendi bahçemizde yabancıydık, oturanlar ve kullananlar uzak denizlerden gelenlerdi…

Bir yerlerde bir yanlışlık vardı.

Yanlış biz değildik.

Bayramın bir daha gelmeyecek saatlerinde uzun bacaklı bir otobüs bütün oyuncaklarımı toplayıp yola koyuldu. Biz gitmiyorduk..Annem, babam, kardeşlerim oturuyordu. Otobüs hızla geçti çocukluğumdan, bütün güvercinler   gidiyorduk..

İzmir, çocukluğumun bayramlık yüzü..Mardin bana kırık leblebi veren eşkıya...

Tüme’nin kemanı, Kermo İzzeyid’in sesini saklayan dilber…

Sustum ve büyüdüm, artık büyüyen kuşların kendisiydim…

Erol Taş öldü.

Yılmaz Güney devlet tarafından öldürüldü.

Şemis’i Allah öldürdü

 

MARDİN BAYRAM VE ÇOCUK – 2
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan