Sayfa Yükleniyor...
Erol Taş öldü.
Yılmaz Güney devlet tarafından öldürüldü.
Şemisi Allah öldürdü
Bayram boyunca sabaha kadar süren aile eğlencelerimizin, çarşıda kahvede süren oyunlarımızın içinde saklanan tanımsız bir tad, sabah ezanından önce yankılanarak ovaya yayılır, tek tük evlerin penceresine ışık olarak konardı. Uyanamayan komşuların camını tıklayarak ,akşamdan pişen yemeklerden tadımlık da olsa bir tabağını kapıya bırakırdık.
Mardinde bayram topu o günden sonra sustu. Kaleye çıkışlar yasaklandı. NATO, daha büyük topunu bu kez mazlum halklara çevirdi. Kentte yaşayan bütün insanlar; Müslümanlar, Hıristiyanlar, Türkler, Kürtler ve Araplar Mezopotamya ovasına tepeden bakan ayvanlı evlerinde aynı sofrada suskundular.
Yazın damda kurulan taht dediğimiz-dört tarafı korunaklı sedirlerin çevresine çektiğimiz beyaz ıstara-perdenin yukarı bakan kısmı açık bir kapı gibi gökyüzüne uzanır, birbiriyle yarışan binlerce ışık demeti arasında bizi koruduğuna inandığımız meleklerin kanatlarını ve bakışlarını arayarak uyurduk. Ovadan yayılan hüzünlü bir ezgi kartal yuvası kaleye çarpar ve ordan dağılmış sözcükleriyle rüyalarımıza oyuncak olarak sızardı...
Bayram gecesi Heyecanın, telaşın, kaynaşmanın, kent dışından gelen konukların veya uzak bir akrabanın çoluk çocuk odalara doluşması, yayılan yemek kokuları, tencere tabak gürültüsü içinde bayramdan bayrama alınan Süryani Ammo Hanna tarafından özel dikilmiş takım elbisesini, yine Ammo ( amca) Circis tarafından yapılmış , kalıbından yeni çıkarılmış deri ayakkabısını, çaktırmadan duvarın içinde özel olarak yapılmış kıbbele-dediğimiz girintinin perdesini sıyırıp bakardık..O müthiş takım elbise, o pırıl pırıl deri kokan ayakkabıyı giyebilmek için sabaha kadar çok uysal pozlarıyla annemize yardım eder,o güzel giysileri hakketmeye çalışırdık.
Ne vardı o havalarda
O koku, o güzel yemek tatları nerde?
Komşularım Süryani Hanna amca ve Kürt Mırzo ğalo ( dayı) nereye gitti..
Bir hafta boyunca yapılan düğünlerimizin sabaha kadar süren eğlencesinden kalkıp ezanını okumaya giden ve dönüşünde yine o müthiş sesiyle Mezopotamyayı çınlatan Kermo İzzeyitin sesini kim sakladı
Kemanı ağlatan, kemanının sesini duymamak için kalenin arkasındaki bahçelere kaçan kuşların öyküsünü, yardan ayrılmanın burukluğunu, hamam çıkışında sevdiği kadınla karşılaşmanın coşkusunu, ömrün yarısını alan askerliğe gidişin, anneden, babadan sevgiliden ayrılışın hüznünü gözyaşlarıyla notalarda işleyen Tumenin ,kemanı nerde!..
Gecenin derin sessizliği içinde taş döşeli sokakta yankı yapan nallarıyla onlarca at ve yüzleri poşulu, mavzerli adamın evimize konuk oluşundaki esrarlı bakışlarımızı saklarken, cebinden çıkardığı kırık leblebiyi bana uzatan, benimle paylaşan eşkıya amcanın yorgun ve kirli ellerini kim aldı!...
Güllük gülistanlık değildi hayat
Herkes tok değildi. Herkes acısız ve herkes çoğul değildi. Kuşların yarım kanatla uçtuğu mevsimlerin anavatanıydı Mardin. Kaçakçıların mayınlarda bıraktığı bacakların diyetini , kolların ve ellerin yalnızlığını kanayan bilirdi..
Kanayan çoktu. Tarihin sayfalarında unutulmuş birçok öykünün fotoğraflarında kılıç, mermi, hüzün, ölüm ve sürgün akşamların geride kalan karanlığı manastırdan yükseliyordu Mumların arkasında okunan ilahilerin hepsi bu güzel kentin kızları için değil, kentin kendisine adanmıştı.
Kale arkasında NATOnun füzeleri, radarları, asansörleri, cemseleri ölümü çoğaltan örümcek ağları sessizliğinde hayata sızarken, meyve çalmaktan yorulan ceplerimizde sakladığımız ellerimizle yan yan bakarak geçerdik,askerlere.. Askerler de sırıtarak yan yan bakardı bizlere.
Biz yerliydik, onlar süvari
Biz ramazanı yaşıyorduk, onlar bayram
Biz kendi bahçemizde yabancıydık, oturanlar ve kullananlar uzak denizlerden gelenlerdi
Bir yerlerde bir yanlışlık vardı.
Yanlış biz değildik.
Bayramın bir daha gelmeyecek saatlerinde uzun bacaklı bir otobüs bütün oyuncaklarımı toplayıp yola koyuldu. Biz gitmiyorduk..Annem, babam, kardeşlerim oturuyordu. Otobüs hızla geçti çocukluğumdan, bütün güvercinler gidiyorduk..
İzmir, çocukluğumun bayramlık yüzü..Mardin bana kırık leblebi veren eşkıya...
Tümenin kemanı, Kermo İzzeyidin sesini saklayan dilber
Sustum ve büyüdüm, artık büyüyen kuşların kendisiydim
Erol Taş öldü.
Yılmaz Güney devlet tarafından öldürüldü.
Şemisi Allah öldürdü