2

Nazım Hikmet’in Çocukluğu - 1


  • Oluşturulma Tarihi : 16.01.2016 07:45
  • Güncelleme Tarihi :

Yeryüzü ülkelerinin hemen hemen bütün dillerinde eserleri yayımlanan büyük şairimiz Nazım Hikmetin en az bilinen yönü, çocukluğudur…

Bir filozofa sormuşlar, “Nerelisin?” diye….

O da,  “Memleketim, çocukluğumdur” demiş.

Yani bir insanın kişiliği, duygusal ve psikolojik yapısı çocukluğunda yaşadıklarıyla şekillenir…

Bence de doğru…

Hayatımızı şekillendiren algıların o yaşlarda oluştuğunu bilim insanları da söylemektedir.

Peki Çocuk Nazım’ın memleketine, yani kişiliğini şekillendiren çocukluğuna yolculuk yaptığımız da nelerle karşılaşırız! 

Çocuk Nazım’ın kişiliğini oluşturan olaylar, aile içi sorunlar, yaşadığı memleketin içinde bulunduğu sosyo ekonomik durum, dünyanın hali, savaşlar, kıtlıklar, sürgünler, açlıklar, şehitler ve çocuksu aşkları değişik renklerde katmanlar oluşturarak çocukluğun veya gelecekteki dünya şiirinin,  duygusal, düşünsel ve ruhsal alt yapısını oluşturmaktadır. 

Dünya şairimizin çocukluk fotoğrafına şöyle yakından bakalım… 

“Nazım” adını dedesinden, “Hikmet” adını da babasından almıştır.

1902 de Selanik’te doğdu. Babası dışişlerinde memur.

Baba: Galatasaray mezunu ve Fransızcayı çok iyi biliyor.

Anne: Evde özel yetiştirilmiş Fransızca bilir, resim yapar, piyano çalar.

Devir İstibdat devri. Padişah Abdulhamit… Herkes diğerinin polisi, jurnalcisi...

İstibdat devri, o yıllarda memurluk zor. Bu nedenle baskılara dayanamayan Hikmet Bey, istifa edip Halep Valisi babası Nazım Paşa’nın yanına gider... Ama bu arada kimsenin bilmediği veya işin ilginç yönü baba Nazım Paşa’nın durumu çok parlak değil… Hürriyetçi olması nedeniyle Halep’te sürgündür… 

Bu arada Nazım’ın kız kardeşi  Samiye doğuyor..

Hikmet Bey, Halep’ten sıkılıyor ama başka yere gidecek parası da yok. Bu nedenle kavak dikelim, büyütelim ve satıp İstanbul’a yerleşelim hayallerini kuruyorlar ailece.. Celile Hanım kolunda kalan son bilezikleri de satıp bu işe yatırıyorlar... Kavaklar büyüyor… Ancak kesime yakın bir zaman diliminde  Afrika üzerinden gelen çekirge sürüsü silip süpürür ortalığı.. Kavaklık yangın yerine dönmüştür…

Birgün bir aşiret reisi Nazım Paşa’yı ve ailesini yemeğe davet eder. Yemekten döndükten sonra çocuk Nazım’ın cepleri altınla doldurulduğunu görürler... Bunu fark eden dede Nazım Paşa ihtiyacı olmasına rağmen, aşiret reisini çağırtıp altınlarını iade eder…

Koca şairin babası Hikmet Bey Halep’te sıkılmaktadır... Ailesini alarak İstanbul’daki akrabalarının yanına gelir ve borç harç süthane açar. Bu arada inekleri Celile Hanım sağar…

İşler tıkırında... Hikmet Bey gece alemlerine dalar... Paralar suyunu çekip iflas edince Fransızca bildiği için tekrar hariciyedeki memuriyetine döner.

İşte bu yıllarda Çocuk  Nazım’ın anıları başlıyor İstanbul’da.

Kadıköy’de bir ev de oturuyorlar. Nazım Paşa da emekli olmuş yanlarında oturuyor.. Birgün sokakta bir koşuşturma… Yangın.. Nazım ilk defa bir yangına tanık oluyor... Korkudan odasından dışarı çıkamamış Nazım... 12 yaşındadır ve ilk defa duygularını dile getiriyor… Yani ilk yazdığı şiir… 

YANGIN…

Yanıyor.. yanıyor.. müthiş tarakeler / Çekiyor ağuşuna o adüvü beşer

Valdesiz pedersiz kalmış masumlar / Semaya kalkmış istimdat eden eller

Valdeler, haneler, yetimler

……………………………..

Cama tırmanmaktan, ortalığı karıştırmaktan hoşlanırmış çocuk Nazım.. En çok istediği de camdan bir tayyare yapmakmış.. Ve bir gün kapının camını kırıyor… Kuyruğuyla, kanatlarıyla camdan tayyare yapıyor Nazım Hikmet… Çok mutlu hayallerindeki tayyareyi yapmıştır ve hayallerinde onunla uçmaktadır… 

Hikmet Bey gelmiş eve. Kırık camı görünce kızmış. Bağırmış… Nazım’ı azarlamış ve gitmiş… Arkasından da Nazım Hikmet, evi terk eder.

Hava kararmasına rağmen Çocuk Nazım eve dönmemiştir. Herkes seferber olmuş, her yerde aranıyor… Nazım bir parkta ceviz ağacının altında bankta otururken bulunuyor…

Nazım bu arada şiir yazmayı sürdürmektedir. Sık sık aile bireylerinin portrelerini sarı yapraklı defterine çiziyor. Eve gelen konuklar Nazım’dan şiirler istiyor, ama Nazım okumaz, yazdığını bile söylemez… Kardeşi Samiye, Nazım’ın şiirlerini ezberlemiş.. Nazım yerine o okuyor konuklara..

FERYADI VATAN-Nazım 12 yaşında

Sisli bir sabahtı henüz / Etrafı bürümüştü bir duman

Uzaktan geldi bir ses ah aman aman / Sen de bu feryadı vatanı dinle işit

Dinle de vicdanına öyle hükmet / Vatanın parçalanmış bağrı

Bekliyor senden ümit… 

1915 yılları… Hikmet Bey Matbuat-basın yayın genel müdürü...Evleri her akşam, paşalar, şairler, gazetecilerle dolup taşıyor… Savaş… Ölüler… Galipler, mağluplar, Osmanlı Devleti… Düşmanlar…Yaralılar…Esirler…

O sıralarda çok sevdiği dayısı “Mehmet Ali” Çanakkale’de şehit düşer... 

ŞEHİT DAYIMA

İntikamım alın diye / şehit dayım inleme / Rahat otur / bana bakıp beni öyle titretme / İntikamın alınacak sen ey / şehitlerin evladı / İntikamın alınacak sen ey / oğuzların ahfadı /

ŞEHİT DAYIMA MABAAT-

Neslimin meşrıkını bana o idi gösteren / Türklüğün sanatını bana o idi öğreten

Bunun için ben dayımı severim / Ona karşı kalbimde

Pek ulu bir hürmet beslerim…           

Tabi, bu arada Çocuk Nazım’ın aşka ilk yolculuğu başlar…

Dünya halklarının sevdasında yer alan koca şairin devrimci şiirlerinin yanında en önemli aşk şairi olmasının temeli atılmak üzeredir. İnce bir dal, çiçeğe durmak üzere iklimlerle sarmaş dolaş duygular içinde, fırtınalı denizlere açılacak dümensiz tekne, ipi kopmak üzere olan rengarenk uçurtmalar gibidir.

Nazım Hikmet’in Çocukluğu - 1
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan