Sayfa Yükleniyor...
Yeryüzü ülkelerinin hemen hemen bütün dillerinde eserleri yayımlanan büyük şairimiz Nazım Hikmetin en az bilinen yönü, çocukluğudur
Bir filozofa sormuşlar, Nerelisin? diye .
O da, Memleketim, çocukluğumdur demiş.
Yani bir insanın kişiliği, duygusal ve psikolojik yapısı çocukluğunda yaşadıklarıyla şekillenir
Bence de doğru
Hayatımızı şekillendiren algıların o yaşlarda oluştuğunu bilim insanları da söylemektedir.
Peki Çocuk Nazımın memleketine, yani kişiliğini şekillendiren çocukluğuna yolculuk yaptığımız da nelerle karşılaşırız!
Çocuk Nazımın kişiliğini oluşturan olaylar, aile içi sorunlar, yaşadığı memleketin içinde bulunduğu sosyo ekonomik durum, dünyanın hali, savaşlar, kıtlıklar, sürgünler, açlıklar, şehitler ve çocuksu aşkları değişik renklerde katmanlar oluşturarak çocukluğun veya gelecekteki dünya şiirinin, duygusal, düşünsel ve ruhsal alt yapısını oluşturmaktadır.
Dünya şairimizin çocukluk fotoğrafına şöyle yakından bakalım
Nazım adını dedesinden, Hikmet adını da babasından almıştır.
1902 de Selanikte doğdu. Babası dışişlerinde memur.
Baba: Galatasaray mezunu ve Fransızcayı çok iyi biliyor.
Anne: Evde özel yetiştirilmiş Fransızca bilir, resim yapar, piyano çalar.
Devir İstibdat devri. Padişah Abdulhamit Herkes diğerinin polisi, jurnalcisi...
İstibdat devri, o yıllarda memurluk zor. Bu nedenle baskılara dayanamayan Hikmet Bey, istifa edip Halep Valisi babası Nazım Paşanın yanına gider... Ama bu arada kimsenin bilmediği veya işin ilginç yönü baba Nazım Paşanın durumu çok parlak değil Hürriyetçi olması nedeniyle Halepte sürgündür
Bu arada Nazımın kız kardeşi Samiye doğuyor..
Hikmet Bey, Halepten sıkılıyor ama başka yere gidecek parası da yok. Bu nedenle kavak dikelim, büyütelim ve satıp İstanbula yerleşelim hayallerini kuruyorlar ailece.. Celile Hanım kolunda kalan son bilezikleri de satıp bu işe yatırıyorlar... Kavaklar büyüyor Ancak kesime yakın bir zaman diliminde Afrika üzerinden gelen çekirge sürüsü silip süpürür ortalığı.. Kavaklık yangın yerine dönmüştür
Birgün bir aşiret reisi Nazım Paşayı ve ailesini yemeğe davet eder. Yemekten döndükten sonra çocuk Nazımın cepleri altınla doldurulduğunu görürler... Bunu fark eden dede Nazım Paşa ihtiyacı olmasına rağmen, aşiret reisini çağırtıp altınlarını iade eder
Koca şairin babası Hikmet Bey Halepte sıkılmaktadır... Ailesini alarak İstanbuldaki akrabalarının yanına gelir ve borç harç süthane açar. Bu arada inekleri Celile Hanım sağar
İşler tıkırında... Hikmet Bey gece alemlerine dalar... Paralar suyunu çekip iflas edince Fransızca bildiği için tekrar hariciyedeki memuriyetine döner.
İşte bu yıllarda Çocuk Nazımın anıları başlıyor İstanbulda.
Kadıköyde bir ev de oturuyorlar. Nazım Paşa da emekli olmuş yanlarında oturuyor.. Birgün sokakta bir koşuşturma Yangın.. Nazım ilk defa bir yangına tanık oluyor... Korkudan odasından dışarı çıkamamış Nazım... 12 yaşındadır ve ilk defa duygularını dile getiriyor Yani ilk yazdığı şiir
YANGIN
Yanıyor.. yanıyor.. müthiş tarakeler / Çekiyor ağuşuna o adüvü beşer
Valdesiz pedersiz kalmış masumlar / Semaya kalkmış istimdat eden eller
Valdeler, haneler, yetimler
..
Cama tırmanmaktan, ortalığı karıştırmaktan hoşlanırmış çocuk Nazım.. En çok istediği de camdan bir tayyare yapmakmış.. Ve bir gün kapının camını kırıyor Kuyruğuyla, kanatlarıyla camdan tayyare yapıyor Nazım Hikmet Çok mutlu hayallerindeki tayyareyi yapmıştır ve hayallerinde onunla uçmaktadır
Hikmet Bey gelmiş eve. Kırık camı görünce kızmış. Bağırmış Nazımı azarlamış ve gitmiş Arkasından da Nazım Hikmet, evi terk eder.
Hava kararmasına rağmen Çocuk Nazım eve dönmemiştir. Herkes seferber olmuş, her yerde aranıyor Nazım bir parkta ceviz ağacının altında bankta otururken bulunuyor
Nazım bu arada şiir yazmayı sürdürmektedir. Sık sık aile bireylerinin portrelerini sarı yapraklı defterine çiziyor. Eve gelen konuklar Nazımdan şiirler istiyor, ama Nazım okumaz, yazdığını bile söylemez Kardeşi Samiye, Nazımın şiirlerini ezberlemiş.. Nazım yerine o okuyor konuklara..
FERYADI VATAN-Nazım 12 yaşında
Sisli bir sabahtı henüz / Etrafı bürümüştü bir duman
Uzaktan geldi bir ses ah aman aman / Sen de bu feryadı vatanı dinle işit
Dinle de vicdanına öyle hükmet / Vatanın parçalanmış bağrı
Bekliyor senden ümit
1915 yılları Hikmet Bey Matbuat-basın yayın genel müdürü...Evleri her akşam, paşalar, şairler, gazetecilerle dolup taşıyor Savaş Ölüler Galipler, mağluplar, Osmanlı Devleti Düşmanlar Yaralılar Esirler
O sıralarda çok sevdiği dayısı Mehmet Ali Çanakkalede şehit düşer...
ŞEHİT DAYIMA
İntikamım alın diye / şehit dayım inleme / Rahat otur / bana bakıp beni öyle titretme / İntikamın alınacak sen ey / şehitlerin evladı / İntikamın alınacak sen ey / oğuzların ahfadı /
ŞEHİT DAYIMA MABAAT-
Neslimin meşrıkını bana o idi gösteren / Türklüğün sanatını bana o idi öğreten
Bunun için ben dayımı severim / Ona karşı kalbimde
Pek ulu bir hürmet beslerim
Tabi, bu arada Çocuk Nazımın aşka ilk yolculuğu başlar
Dünya halklarının sevdasında yer alan koca şairin devrimci şiirlerinin yanında en önemli aşk şairi olmasının temeli atılmak üzeredir. İnce bir dal, çiçeğe durmak üzere iklimlerle sarmaş dolaş duygular içinde, fırtınalı denizlere açılacak dümensiz tekne, ipi kopmak üzere olan rengarenk uçurtmalar gibidir.