Sayfa Yükleniyor...
Nazım ilkokulu bitirmiştir.
Galatasaray sultanisinin orta kısmında okuyor. Bir gün elinde bir ayva ile eve geliyor. Ayvayı kokluyor Okşuyor Siliyor... Onu izleyen kardeşi Samiyeye dönüp Bu ayva var ya! Sakın dokunma, kesme de ısırma da Bak konsolun üstüne koyuyorum Sakın yiyeyim deme bu benim ilk sevgilim Ayvayı konsolun üstüne bırakır Bunu sevgilim verdi bana. Yeme demedi ama olsun. Yemeyelim O hatıra İlk karşılaşmamızda, verdiğin ayva konsolun üstünde duruyor Günde kaç kere ona bakıyorum, senin ardından baktığım gibi, derim
Kız kardeşi Samiyenin ağzı sulanıyor Nazım arkadaşına gitmek için evden ayrılır. Hikmet Bey o gün eve erken döner. Bir bakar ki, konsolun üstünde mis gibi kokan bir ayva Isıra ısıra yarını yer ve geri kalanını mutfak bankosuna bırakır.
Nazım döner... Ayvayı göremeyince telaşla aranmaya başlar Bir bakar ki ayvanın yarısı yenmiş, Geri kalan mutfak bankosuna atılmış Hiddetle ayvayı alır ve pencerede sokağa atar. Nazım küsmüştür Odasından dışarı çıkmaz. Babası şaşırır Sonra Semiye gelir Baba o yediğin ayva Nazımın ilk aşkından armağandı, yani bildiğin ayva değil başka bir ayvaydı der
Genç Nazım artık 15 yaşındadır.
BEKLERKEN-Gözlerim yollarda beklerim seni / Koyu karanlıklar üzüyor beni / Saatler geçiyor gelmedin hala
BENCE SEN DE HERKES GİBİSİN- Yolunu beklerken daha dün gece / Kaçıyorum bugün senden gizlice / Kalbime baktım da işte iyice / Anladım ki sen de herkes gibisin
Samiyenin süklüm püklüm tembel ve çok çirkin bir kedisi var. Samiye abisinden ona göre bu güzel kedi için şiir yazmasını ister
SAMİYENİN KEDİSİ-Yeşil deniz gibi gözleri vardı / Beyaz tüyleriyle bir küme kardı / Ağzını süsleyen sedef dişlerdi / Baygın nazarı ta ruha işlerdi
Kediyi bilen Yahya Kemal sık sık gittiği Celile Hanımın evinde bu şiiri dinleyince şöyle der: Bu uyuz kediyi böylesine süsleyip-püsleyen insan şair olur der. Bu tanımla genç Nazımın ünlü bir şair olacağını söyleyen dönemin en ünlü şairi Yahya Kemal olmuştur.
Bu arada yıl 1917- Cemal paşa Bahriye Nazırı Hikmet Beyle arası çok iyi. Genç Nazımın şiirlerini duymuş Böyle bir yeteneği Bahriye okulunda görmek ister Aile onaylıyor... Nazım da kabul eder. Nazım artık beyaz üniformalı bir bahriye öğrencisidir... Okul yatılı
KÜÇÜK DÜŞÜNCELERİM -Daldım da denizin loşluklarına / Sardı her uzvumu acı bir korku / Belki çıkmam dedim ben de yarına / Kim bilir kaç gözü cezp etti bu su
Bir gün Nazım okul arkadaşlarıyla top oynarken düşüyor, bilek damarı kesilmiştir... Hemen okul revirinde sarmalayıp ailesine haber veriyorlar. Nöbetçi subaylar eşliğinde annesi Celile Hanım da koşarak gelmiştir. Nazım çok kızar Somurtur. Fırsatını bulduğunda da annesini azarlar Bir daha gelmesini istemez. Nazım kıskanmıştır Annesi Celile Hanım çok güzel, ince uzun boylu sarışın ve giyimini yakıştıran, ressam bir kadın Bütün subayların, öğrenci arkadaşlarının annesine bakışından rahatsız olmuştur.
Nazım Bahriye okulunda yatılı. Evde geçimsizlik Şair Yahya Kemalin Celile Hanıma aşık olduğu söylentileri dolaşmaktadır.
Babası dilci Enver Paşa, annesi de paşa soyundan gelen dönemin aydınlarıdır Özel derslerle yetiştirilmiş, Fransızca okumuş, felsefe, müzik ve resim alanında eğitim alan ve ürün veren o dönemin en güzel kadınıdır Celile Hanım... Nazım olan bitenleri duyuyor Ve annesi ile babası ayrılmasınlar diye yalvaran mektuplar yazıyor Ama Nazımın çabaları işe yaramıyor ve annesi babasından ayrılıyor Celile hanım resim eğitimi için Fransaya gidiyor Nazım çok üzülmüştür Özellikle kız kardeşi Samiyenin anasız kalışına kahrolmuştur
Bunu Nazımın o dönemde yazdığı şiirlerinde de görmekteyiz
Genç Nazım 17 yaşındadır.
ACILARIMDAN-Belikli kardeşim daralmış yine / İşte ak yüzünden üç damla kaydı
Eş olmak istedim ben elemime / O bana küserek bin sebep saydı
Dedim ki; yüzünde yine yaşlar mı / Küçücük hanımlar hiç ağlarlar mı
Dedi ağlar mıydım, hiç şüphe var mı / Benim de yanımda annem olsaydı
ONA-Bir sonsuz hiçliğin koynunda sevdam / Her gün biraz daha derinleşirken
Niçin yıkılmıyor başıma bu dam / Yenilmez acıyı fazla tattım ben
Yıl 1920
İstanbul işgal altında, Nazım Bahriyel okulu bitirmiş, stajyer güverte subayı.
Öğle saatlerinde Samiye ve Hikmet Bey sofrada Kapı vurulmadan açılıyor. Nazım elinde bavulu Doğru divanın üstüne uzanıyor... Güçlükle soluk alıyor Nazım İşgalcilerle çatıştı sanıyor babası Hayır diyor Nazım
Hikmet Bey güçlükle oğlunu doktora götürüyor Tahlillerden sonra sonuç, Nazım Zatülcenapciğer zarı su toplamış. Nazım sürekli zayıflıyor... Halsiz Kolunu kaldıramıyor Samye başında, nöbet tutuyor. Uzun süre tedavi görüyor. Bu arada hastane kurulu Nazımın subaylık yapamayacağına dair çürük raporu veriyor Nazım artık Bahriyeli değil Merkez Hastanesinde yazdığı şiirle tanrıyı-dini sorguluyor Nazım
GÜNAHLARIMDAN-Sana tapanlara layık değilsin / Ezilen kalplere biraz ümit ver / Ölüme bir başka teselli göster / Uhrevi cennete aldanmıyoruz..
YİNE AKŞAM OLDU- Gümüş çivilerle sema gerildi / Gecenin gölgesi düştü ovaya / Laleler sarardı güller serildi / Bülbüller aşıktı doğacak aya
Uzun süren tedavi sonucunda Nazım toparlanıyor. Nazım artık genç, uzun boylu yakışıklı ve birçok yarışmada ödüller alan ve edebiyat meclislerinde sözü edilen bir şairdir Ama gönlü yine denizde Sefere çıkan bahriyeli arkadaşlarındadır
GİDEN GEMİCİLERE- Gidenler bir daha dönmezse eğer / Açılıp kapanan şu kızıl fener / Ölen gemicinin coşkun kalbidir / Bu uzun yollardan döndür de geri / Yarabbi sen koru bu gidenleri / Onlar da bir evin tek sahibidir..
Görüldüğü gibi koca şairin şiirleri çocukluğunda saklıdır. Yangın olayı, şehit dayısı, dedesi Nazım paşanın Mevlevi müritleri, annesiyle babasının ayrılması, bahriyeli okulundaki hayatı, özlemleri, onun duyarlılığını daha da arttırır. İçe dönüktür Nazım, bu nedenle ilk şiirlerinde hüzün, gizem, ayrılık, ölüm, özlem, mezarlık, selviler, mutsuzluk ve gelişen olaylara tepkileri arar sarmalar. İşte koca şairin bilinçaltını oluşturan olaylar ve şiirleri. Veya dünya şairinin şiirini oluşturan yapı taşları.