ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
ona sorarsanız : lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.
bana sorarsanız : on senesi ömrümün.
bir kurşun kalemim vardı ben içeri düştüğüm sene.
bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
ona sorarsanız: bütün bir hayat.
bana sorarsanız : adam sen de, bir iki hafta.
Koca bir çınarın gölgesinde kalmışız gibi akıp duruyor hayat. Gölgelikte, derelerin dibinde bir yosunun balığa kaçar gibi süzülmesinin içinde; hem balık, hem dere, hem yosun olmanın ortak paydasında akıp duruyoruz..
Dünya şairimiz Nazım Hikmet aramızdan ayrıldığından beri, onun deyimiyle: elli iki kez güneşin etrafında döndü dünya Ve biz o çılgın döngünün mikro hücresi olarak peşinden koşuyoruz zamanın.
Bu ülkenin ve Türk şirinin yüz akı Nazım Hikmet... Her dilde ve her renkten ve inançtan insanların, mazlum halkların şairi, sevdası, kavgası, aşkları..
Otuz yıldır yurt dışında hangi ülkeye, hangi festivale gittiysem... Türkiyeden katıldığımızı söylediğimde, karşımdaki şairler heyecanla Oo Nazım Hikmetin memleketi
Yurt dışına, değişik ülke şiir festivallerine katılan bütün arkadaşlarım buna benzer onur sayfasını yaşamışlardır Bu süre içinde elbette Nazım Hikmeti tanıyan, bilen, seven ve üzülen birçok şairle de tanışma olanağını buluyorsunuz..
Hepsi de sanki aynı zaman diliminin aynı kahramanları gibi; şiirleri ve toplumsal kaygıları nedeniyle bedel ödemiş insanlardı. Elleri aşk ve emek kokardı Ama hiçbiri vatandaşlıktan çıkarılmamıştı Bir süreliğine veya ülkelerindeki iktidarlar değişinceye kadar sürgüne gönderilmişlerse de bir süre sonra vatanlarına dönmüşlerdir..
1986 yılında Irak-Bağdat Mirbed Uluslar arası Şiir Festivali Dostum güzel insan şair Abdullatif Benderoğlu heyecanla, Irakın en ünlü şairiyle tanıştıracağını söylüyor Babil Hotelin lobisinde oturan Abdulvahap El Beyati Tanıştırıyor Türkiyeden geldiğimizi duyunca gözleri buğulandı El Beyatinin
Nazım Hikmetin memleketi
Moskovada tanışmışlar İkisi de sürgün Eleştiriye, gerçekleri söyleyenlere tahammülü olmayan ülkelerindeki faşist yöneticilerin kurbanları Nazım Hikmetin vatan hasretini, Mehmete olan özlemini anlatıyor Gözleri yaşarıyor orta boylu, yağız esmer ve üst dudağını süsleyen ince bıyıklarıyla, El Beyati Hep ufuklara bakardı Nazım Aniden gelecek bir haber bekler gibiydi Dalardı sustuğunda Her şeyi vardı Şan, şöhret, hayranları, kadınlar, ama buruktu Nazım Gülerken bile gözlerinde hüzün okunuyordu. Buruktu Vatan hasretiyle yandı Nazım Oğluna olan hasretiyle gitti, kardeşim.
Abdülvahap El Beyati, İspanya Madridde Irak Büyükelçiliğinde ataşe olarak hayatını sürdürüyor Ailece ordalar Küçük, zayıf esmer kızıyla tanıştırıyor Üniversite öğrencisi ve şiiri seviyor Özellikle Nazım Hikmeti Bizi masada bırakıp odasına çıkıyor şair Elinde şiirlerle geliyor Nazımla kol kola yürür gibi dimdik ve kartal bakışlarıyla sevdamıza dokunuyor
Nazıma yazdığı şiirleri mırıldanıyor yavaşça
Sürgünden Dönmek
Yeniden doğmaktır ölüm
Dönüştür kucaklaşmak sarılmaktır sımsıkı
Kumlarla çakıllarla sislerle kayalarla
Işıklar söndü ve unutuldu bir çiçek
Açık duran bir kitapta
Bir bülbül bekledi ormanda
-Nazım geldi! Kim çaldı kapıyı
Sürgünden döndü Nazım bulutlarla kuşlarla
Ve deniz beklerken Onu
Ağaçlar taşları devirdi coşkuyla
Açın kapıları Nazım geldi Anadoluya
Asma kütükleri suluyor
Zeytin fidanları dikiyor tepelere dağlara
Ve teriyle ıslanıyor kirpikleri
Açın kapıları açın
Nazım geldi.
Bu şiiri Arapça okuduğunda gözleri yaşardı El Beyati, gürül gürül akan bir ırmağın hüzün melodisini Arapçanın mistik ve derin söylemiyle ruhumuzu yıkadı Şimdi aynı şiirin Türkçesine bakıyorum da müzik Ruh yok Gitmiş... Bu nedenle şiiri ana dilinde dinlemek gerekir galiba Zaman durdu Biz geçtik Şairler geçti hayat sahnesinden
Salona uzun saçlı uzun boylu ve yakışıklı bir adam giriyor Arkasında gazeteci ordusu, kadınlar, kızlar, gençler Hayranları Tanışıyoruz Arap Dünyasının en ünlü şairi Nizar Kabbani Bizdeki Ümit Yaşar Oğuzcan gibi Aşk şairi diye başlamış daha sonra Esmerani kitabıyla Arap şiir anlayışını değiştiren, Haziran hareketi ile Araplarda devrimci şiiri, toplumcu şiiri yerleştiren ve sistemi, İsrail karşısındaki yenilgileri nedeniyle uyuşuk Arap liderlerini eleştirdiği için sürgüne gönderilen ve sürgündeyken Nazımla Pariste tanışan adam Beyaz bir atın yelesine benzeyen saçlarıyla beyaz ten ve renkli gözleriyle büyüleyici bir şair Arapça bildiğim için kendimi tanıtıyorum Türkiyeyi ve şiirimizin durumunu soruyor Anlatıyorum Nazım babaya geliyor sıra..
Ah Nazım Kardeşim Ustam Hüzünlü prensim Ne güzel ve ne kadar hüzünlüydü Bizim Ortadoğunun, Müslüman şairlerin gururuydu Avrupada Onda bulduğum sıcaklığı hiçbir şairde bulamadım Ortak değerlerimiz bizi yakınlaştırmıştı Devrimci şiirin şark usulü ve şark gerçekleriyle hayata aktarılmasını ondan öğrendik Bin bir gecenin masallarını andıran gürül gürül akan şiirlerinde yıkandık Arap şiirindeki müziğe bayılıyordu Nazım. Yazık oldu
Sonra Desenka Maksimoviç 1990 yılında Belgradta Balkan Yazarlar Birliği toplantısında, bana Nazımı, aşkını anlatıyor Uzun boylu, mavi gözlü ve çok yakışıklı bir şairdi Bütün bayan şairler ona hayrandık Belki de aşıktık.. Ama hiçbirimiz bunu söyleyemedik Yazamadık da Sürekli bir yerlerde olduğunu duyardık radyodan Gazetelerden Yazık oldu Erken öldü Bak 90 yaşındayım Ve halen yaşıyorum Bunu da şiire ve hayranlarıma borçluyum... Sonsuza kadar sevdamızdasın Nazım baba Rahat uyu Senin yaktığın meşale ile hala devam ediyor bu kavga Yıldızlar yoldaşın olsun..